• 24 Mayıs 2018
  • Ergin Aldemir
  • 0
Paylaş

Friedrich Nietzsche felsefesinin en belirgin özelliklerinden birisi Immanuel Kant (kendi deyişiyle Königsberli Çinli) karşıtlığıdır. Kant’ın öncülüğünü üstlenmiş olduğu Aydınlanma Hareketi, Nietzsche’nin “saldırgan” felsefesinin açık hedeflerinden birisidir. Bu karşıtlık tarihsel bir misyonu da üstlenmektedir. 18. yüzyıl felsefesi, açık şekilde Kant tarafından domine edilir ve bu dönemin felsefesi “Akıl” olgusu etrafında şekillenerek “Aydınlama Çağı” olarak ilan edilir. Nietzsche’nin hedefinin açıktan açığa Kant olması da, Aydınlanma Çağı’nın ve “Akıl-egemen” felsefenin Kant tarafından sürüklenmesinden kaynaklanıyor gibidir. Nietzsche’nin Kant’a husumeti, ancak “Aydınlanma Çağı”na bir husumet olarak okunduğunda tarihsel olarak bir yere oturtulabilir. 19. yüzyılla birlikte (Nietzsche’nin akıl hocası Arthur Schopenhauer’un öncülüğünde) “Akıl” mefhumu tartışma alanına çekilmiştir. Nietzsche’nin de “Akıl” yerine “Güç İstenci”ni yerleştirmesi, keskin bir Kant karşıtlığını ortaya çıkararak tarihsel misyonunu üstlenir.

Felsefenin tarihsel serüveninde, Nietzsche-Kant çekişmesi önemli bir yer tutar. Çünkü 19. yüzyıldaki keskin felsefî dönüşüm bu okumada belirginleşmektedir. Kant, tarihsel anlamda bütün Platonik değerlerin (buna ortodoks felsefe de diyebiliriz) simgesi konumuna gelirken, Nietzsche bütün bu değerlerin yıkılışı ve yeniden değerlendirilmesi anlamını taşıyacaktır. Bu kritik tarihsel kırılma, 20. yüzyıl felsefesinde daha da berraklaşacaktır. Kant’ın devamı olarak okunabilecek felsefe geleneği ile Nietzsche’nin devamı olarak okunabilecek bozumcu/bozguncu felsefe geleneği kesin biçimde bu yüzyılda cephelere ayrılacaktır. Nietzsche’nin (Kant’ın hiçbir zaman haberi olamayacağı şekilde) Kant’a karşı başlattığı savaş, her ikisinin de hiçbir zaman haberi olamayacağı şekilde, 20. yüzyıl filozofları tarafından da sürdürülür. Cepheler genişler, çeşitlenir; etikten epistemolojiye, dil felsefesinden siyaset felsefesine birçok farklı alanda bu kritik kırılma açık şekilde gözlemlenebilir.

Öte yandan, Nietzsche’nin Kant karşıtlığı tarihsel anlamının yanında coğrafî ve üslupsal birtakım nedenlere de dayanıyor olabilir. İkisinin de Alman olması ve Kant’ın coğrafî aidiyetinin Nietzsche’nin aidiyetine kıyasla katbekat fazla olması, Kant’ın ve Nietzsche’nin üslûpsal derin bir ayrılık yaşadığını göstermektedir. Nietzsche bağımsız bir gezgin filozof olarak dünyayı Kant’a nazaran daha iyi kavrayabildiğini düşünmektedir. Kantçı aidiyeti ise bir tehlike olarak görmüş olacaktır ki, bütün aidiyetlerin bir sembolü olarak Kant’ı hedef tahtasına koymuş görünür. Kant, Nietzsche için bütün saplanmışlıkların, bütün ait olmaların, bütün yozlaşmışlıkların bir simgesi gibidir. Kant’a karşı geliştirilmiş Nietzscheci saldırganlık, aslında onun temsil ettiği bütün yoz değerlere karşı geliştirilmiş bir saldırganlıktır. Kant, Nietzsche için sadece “özenle seçilmiş bir kurban”dır.

Nietzsche felsefesinin ana gövdesini oluşturan “Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi” fikrinin gerçekleşebilmesi için, yıkılması gereken değerler tam Kant ile simgeleşen, onunla özdeşleşen değerler bütünüdür. Bu yüzden Nietzsche’nin savaş ilanı, felsefesi için oldukça akıllıca ve yerinde görünür. Kantçı değerleri yıkmak, onda simgeleşmiş bütün değerleri yıkmakla eşdeğerdedir. Platon’dan beri birikegelen bütün bu ortodoks değerler Kant felsesefesinde özleşmiştir, bütün bir felsefe tarihi ile savaşmaktansa, Kant ile özdeşleşen bu değerlere karşı bir savaş başlatmak Nietzsche felsefesinin inceliğidir.

Bütün bu varsayımların ışığında dahi, Nietzsche’nin Kant’a beslediği felsefî saldırganlığın ve husumetin sebeplerini tamamıyla kestirmek pek mümkün görünmemektedir. Örneğin Friedrich Hegel ile Arthur Schopenhauer arasındaki husumet ve bedensel çekişme pek tabii anlaşılabilirdir fakat Nietzsche ile Kant arasında tamı tamına kırk senelik bir zaman aralığı vardır. Aralarında hiçbir bedensel temas ve çekişme yoktur. Buna rağmen Nietzsche’nin keskin ve hemen fark edilebilecek Kant karşıtlığı tarihsel ve felsefî olarak anlaşılabilir ama bu kavrayış yine de bütünüyle bir kavrayış sayılamayacaktır. Hatta Nietzsche’nin Kant’a karşı beslediği saldırgan ve düşmanca duyguların bütünüyle felsefî olup olmadığı bile hâlen tartışmaya açıktır…

Yazar: Ergin Aldemir

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Ergin Aldemir

1995 yılında Ankara'da doğdum. Ortaöğrenimimi elektronik ve bilgisayar üzerine tamamladıktan sonra 2013'te Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi'nde Felsefe eğitimine başladım. Teknoloji ve Felsefe üzerine çalışmalar yürütüyorum.