Gökyüzüne her baktığımızda değişik duygular içinde olmamız mıdır bizleri farklı düşünmeye sevk eden? Yoksa gökyüzünün kendisi midir bu değişkenliğe sebebiyet veren? Her sabah uyandığımızda neşeli ya da karamsar olmamıza neyin sebep olduğunu biliyor muyuz? Hiç tanımadığımız birisine sadece mimikleri veya üzerindeki herhangi bir aksesuarı yüzünden sinir olabilir miyiz? Hangi duygu durumlarına aşinayız? Hangilerinden nefret etmekteyiz? Bazı sinsi niyetleri neden sadece biz anlarız? Niçin yeni tanıdığımız bir arkadaşımızın ona göre sıradan bir davranışı bizi pimpiriklendirir? Peki, neden bazen bazı insanların bize karşı olduğunu, hakkımızda kötücül düşüncelere sahip olduğunu, sırf sadece bizleri sinir etmek için böyle davrandığını ve düşmanca davranışlar sergilediğini düşünürüz?
Merak etmeyin hiçbirimiz obsesif takıntıları olan, paranoyak düşüncelere sahip şüpheci bir şizoid değiliz. Her ne kadar bazen düşüncelerimizde o noktalara kadar gelsek de, hali hazırda frontal korteksimiz bizleri daha sağduyulu olmamız için desteklemekte.
Asıl keşfedilmesi gereken tüm bu olumsuzmuş gibi varsaydığımız cümlelerin ardındaki gerçeklerdir. Birçok olumsuz düşünce ve problemli davranış, kişinin geçmiş ve gelecek ile bağlantısını doğru bir şekilde yapılandıramamasından dolayı vardır. Çoğunlukla zaman mefhumu çift yönlü bir etkiye sahiptir: Geçmiş ve Gelecek. Bu ikicil zaman algısı da çift yönlü bir etki yaratır: Kıyas ve Yargı. Zamansal boyutlu negatif algıları düzeltmenin en etkili yolu ise şimdi ve burada olma halidir.
Zaman paradoksuna kapılan bir kişi öncelikle geçmiş yaşantısındaki küçüğü hiç büyütmeden bugüne getirir. Eli belinde arkadaşına kızmış, bir parmağını karşısındaki kişiye sallayan ve avazı çıktığı kadar bağıran bir kız veya dilini dışarıya çıkarmış, sen görürsün diyerek karşısında duran ve ona zarar vermeye çalışan çocuğu abisine şikayet eden bir oğlan…
Tanıdık gelmesi açısından davranış kalıpları aynen korunur. Zira bugünde karşılaşılan olumsuzluk gerçekte geçmişle hesaplaşma anından başka bir şey değildir. Gerçekte avaz avaz bağırdığınız kişi o yıllardaki 7 yaşındaki komşunun kızı, dil çıkararak şikayet ettiğiniz ise mahalledeki sizden 2 yaş büyük bıçkın yaramaz oğlandan başkası olmayabilir. Yani demek istediğim sorunlu bir ortamla bugün karşılaşılması, günümüzdeki bir andan değil meçhul bir zamandan kaynaklı olabilir.
Zaman olgusunun ikincil yani gelecek periyodu ise hayallerin, düşüncelerin, duyguların, hayal üstü fantezilerin oluşturulduğu bölümdür. Kendimizi nasıl tanımlıyorsak öyle gördüğümüz fakat kimsenin bilmediği bir gerçeklik sahası inşaa ettiğimiz, düşünmekten haz aldığımız veya olmasından endişe ettiğimiz kurmacalar dünyası… Kendimizi nasıl tanımlarsak, benliğimizin de o tanımladığımız kavram üzerinden değer kazandığı ya da kaybettiği zamanın gelecek kipi… Gelecekte çok güçlü olunacağına dair verilen özgüven tazeleyici sözler olduğu kadar, korkulanın başa gelmesinin istenilmediği ve gelmemesi için batıl bir takım ritüellerle geciktirilmeye çalışılan gelecek… Ama ne yazık ki gelecek.
Bir kişi olumsuz koşulları adeta kendi elleriyle oluşturup böyle olacağı belliydi diyebilmek için bile bir gelecek zaman oluşturulabilir. Garip bir psikoloji gibi gelse de bu gibi durumlardan hoşlanan insanların varlığını yok sayamayız. Böylesi bir anlayış, başkasına ders vermek için kendine zarar verme biçiminde olabileceği gibi pasif agresif bir tepkisellik de olabilir.
Zaman olgusunu doğru bir şekilde anlamlandıramayan birey için birleştirilmiş bir kurallar bütünü oluşmaya başlar. Artık hayatındaki kendini kabul etme şekli, beklentileri, bahaneleri, önyargıları, son tavırları, kısaca bilişsel çarpıtmaları harekete geçer. Kendi benlik algısı ve değer ölçüsü değişmeye, farklı ve yanlı anlamaya, çıkarımlar ve özgün olduğunu sandığı hep aynı senaryoları oynamaya başlar. Sadece kendisi için değil çevresini de bu girdabın içine çekmek için uğraşan işlevsiz bir hayat kurgular.
Tüm bu kötümser tablo hayattan zevk almamaya, hiçkimse için hiç bir şey yapmamaya ve sonucunda kaçınmacı bir kişi olmaya kadar gidebilir.
Yaşantımızın belli bir zamanında kendimize atfettiğimiz bazı kavramlar benlik oluşumumuz gerçekleşirken yanlış bir değer kazanmamıza sebep olabilir. Örneğin; sevimsiz, şişko, tembel, aptal vb. Bu ve buna benzer bazı kavramsallar kişiliğimizin oluşmaya başladığı zamanlarda bizleri aşağıya çeken olumsuz inançlar oluşturur. Çekirdek inanç da denilen bu kavramlar olumsuz olabileceği gibi olumlu da olabilir. Örneğin; başarılı, sevimli, akıllı, üstün vb. Bütün bu kavramlar kendimize verdiğimiz değerleri yükseltebilir ya da azaltabilir.
Başlangıçta tüm insanlar iyi niyetle doğar. Bu niyet doğrultusunda doğru davranışlarda bulunur. Bu davranışlar benliğin değerini artırır.
Yoksa gökyüzü bu kadar farklı görünüp, bu kadar güzel olabilir miydi?
Kaynakça:
Harris, Russ (2017). Act’i Kolay Öğrenmek. Hasan Turan Karatepe, K.Fatih Yavuz (Çev.). İstanbul: Litera Yayıncılık.
Yazar: Ertan Yavuz
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.