“Özgür irade” ne demektir? İnsanlar özgür müdür?
Özgürlük “canımızın istediğini yapabilmek” değildir elbet, çünkü örneğin 1000 tonluk bir ağırlığı kaldırmak isteyip de kaldıramamamın özgür olmadığım anlamına gelmemesi gerekir. Demek ki “dış dünya”daki eylemlerimizin fizik yasalarınca kesin bir şekilde kısıtlanabileceğini kabul ediyoruz. Özgür irade kafamızın içiyle ilgili bir özellik olmalı.
Türk Dil Kurumu “özgürlük” sözcüğünü “Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu” diye tanımlıyor. Garsondan çay mı kahve mi isteyeceğime, evden çıkarken hangi ceketimi giyeceğime, veya bu yazının devamını yazıp yazmayacağıma tümüyle kendi başıma karar verebilirim, çünkü özgür irade sahibiyim. Herkesin bu anlamda “düşünce özgürlüğü” vardır değil mi?
Ama burada bir sorun var: Bu inanış fizik yasalarına aykırı!
İki fizik
Yirminci yüzyıla dek hüküm süren klasik fiziğe göre, evrenin gelecekteki davranışı, şimdiki durumu tarafından belirlenir. Yani gelecekte neler olacağı (yarın hangi ceketi giyeceğinizden hangi gün saat kaçta öleceğinize varana kadar) tüm detayıyla şimdiden kesinkes belirlidir. (Lütfen dikkat! Tabii ki bu bizim geleceği tümüyle hesaplayabileceğimiz anlamına gelmiyor; bunun için evrendeki her parçacık hakkındaki her bilgiye sahip olabilmek gerekirdi.) Bu “belirlenimci” yaklaşıma göre, bizim herhangi bir kararımızla bu “şimdiden tümüyle yazılı” gelecekte en ufak bir fark bile yaratmamız söz konusu olamaz.
Bu klasik fiziğin dediği. Bilimcilerin çok güvendiği çağdaş kuantum fiziği ise evrenin şu andaki durumunun türlü alternatif gelecekler için olasılık değerleri belirlediğini, ve bir tür “zar atımı”nın sonucunda bu olası geleceklerden hangisi çıkarsa onun gerçekleştiğini söylüyor. Görüldüğü gibi bu model işe bir rastgelelik ekliyor, ama siz kararlarınızı bir rulet masasının sonucuna değil, “kendi iradenize” dayanarak aldığınızı hissediyorsunuz, değil mi? Bu nasıl olabilir?
Toplu yanılsama
Mühendis diliyle anlatayım: İnsanlar etten yapılmış özerk robotlar. Beyinlerinde binlerce program aynı anda çalışıyor. Bu programlar milyonlarca yıl boyunca farklı zamanlarda, farklı evrimsel gerekliliklerle ortaya çıkmışlar. Aynı bilgisayarın içinde çalışırken bazen birbirleriyle etkileşiyor, bazen ortak kaynakları kullanmak için rekabete girişiyorlar. Duyu organlarından gelen görüntü ve ses gibi sinyalleri işlemeyle uğraşan programların süzdüğü bilgiye diğerleri de erişebiliyor. Vücudu seks yapmaya, veya yiyecek bulmaya yönlendirmeye çalışan çok ilkel programlar da var, onlardan çok sonra evrilmiş dil ve sosyallikle ilgili olanlar da.
Bedene gerçek dünyada hızlı ve amaca odaklı iş yaptırabilmek için bu kakofoninin çoğunu filtreleyip, sadece sesi o sırada en yüksek çıkan programları kale alarak onların isteklerini bir “anlatı” haline getiren, vücudumuzun sözcüsü, dil modülüyle yakın bağlantılı, şu kafamızda sürekli duyduğumuz bilinç sesimiz var. Filtreleme nedeniyle bilincim (yani “ben”) o sırada “içeride” olup bitenin çoğundan habersizim. Davranışlarım genel vücut sistemince fizik yasalarına göre belirlendikten sonra bilincimin de bundan haberi oluyor, ve o da görevi gereği “eylemi üstleniyor”, gerçekten inanarak “ben karar verdim, ben yaptım!” diyor.
Özgürlük hissini değiştiremeyiz
Başka insanlarla birlikte yaşamak zorundayız. Onları birbiriyle etkileşen katrilyonlarca molekül, veya binlerce program olarak düşünürsek nasıl davranacaklarını mevcut zaman ve bellek kısıtlarımızla hesaplayamayız. Zaten onların her biri de yaptıklarına kendisi karar veren tek bir özgür bireymiş gibi davranıyor. İletişim (ve bunun özel bir türü olan eğitim) yollarıyla biz robotlar birbirimizin ve hatta kendimizin programlarını kısmen değiştirebiliyoruz.
Hayatta kalmaya ilişkin temel kâr/zarar hesaplarına dayalı olarak ortaya çıkan ve sonra karşılıklı programlama (kültür) sonucu evrilerek günümüze gelen kimi ortak değerlere uygun davranmayan bireylerin yaptıkları “yanlış”lardan sorumlu tutulup cezalandırılmasının genelde işlerin daha iyi gitmesine yol açtığını düşünüyoruz, bu da her bireyin yaptıklarından sorumlu olan bir “özgür eyleyici” olarak görülmesi hakkındaki genel anlaşmamızın dayanaklarından biri.
Özgürlük hissi, işletim sistemimizin yanlış olduğunu bilsek de değiştiremeyeceğimiz temel bir öğesi.
Özgür günler dileklerimle!
Yazar: Cem Say
Kaynak: herkesebilimteknoloji
Yayınladığımız alıntı yazılarda yanlış ya da güncel olmayan bilgiler, imla hataları veya anlam bozuklukları bulunması durumunda bundan Düşünbil Dergisi sorumlu değildir.