Kredi? Borç? Büyüme? Başlangıç sermayesi? Michael Philips bu konuşmanın borçlanmayı zorlaştırdığını düşünüyor.
Felsefe bizi dilbilimsel alışkanlıklarımızı sorgulamaya teşvik eder. Dünyaya ilişkin rutin konuşmalarımız bu alışkanlıklarımızı gözler önüne serebildiği gibi onları saklayıp örtbas da edebilir. Para hakkındaki konuşma şeklimiz, dilbilimsel belirsizliğe verilebilecek iyi bir örnektir.
Paranın dili, gerçekleri bankacı ve borsacıların lehine saptırıyor, bir halkla ilişkiler firmasının istihdamı nasıl güçlendirebildiğini anlamaya çalışmanın zorluğu gibi paranın dilinden anlamak da kolay bir iş değil. Borç sözcüğünün cümle içindeki kullanımı ele alalım: “Banka borç verir.” Ben size arabamı ödünç veriyorsam onu bana geri getirmenizi beklerim ama sizden kullanım ücreti talep etmem. Eğer sizden para talep edersem arabamı size ödünç vermiş olmam, arabamı size kiralamış olurum. Hertz veya Avis bize ödünç olarak araba vermezler. Ev sahipleri evlerini ödünç olarak vermezler. Eğer borç sözcüğünün kelime anlamı buysa bankalar bize borç vermiş olmuyorlar biz onlardan para kiralıyoruz.
Aynı şekilde bankalar da bizim için para biriktirmezler. Hesabımızdaki paralar çok güvenilir ve sağlam bir yerde saklı tutulmuyor. Bankada bile durmuyor çünkü dışarıya kiralanıyorlar. Acı gerçek şu ki biz paramızı bankalara çok gülünç oranlarda kiraya veriyoruz ama bankalar bu parayı başkalarına verirken bunun üzerinden kat kat fazlasını kazanıyor. Çok açıkır ki bu para alışverişi bankaların lehine gerçekleşmektedir.
”Kredi”, “Borç” ve “Birikim” sözcüklerinin anlamı bellidir. Anlam olarak ticari alış verişleri, kar beklentisiyle hesaplanan riskleri eş dost tanıdık arasındaki alışverişlere benzetebiliriz. Borç vermek bir eli açıklıktır, güven ilişkisini güçlendirir. Borç veren kişi bazı şeylerden feragat eder çünkü yardım etmek ister. Verilen borcun geri ödenmemesi ya da borç vereni zarara uğratma riski vardır. Borçlunun geri ödeme mecburiyeti yoktur ama duyduğu minnettarlık gereği borcunu ödemeye isteklidir. İnsani dayanışmanın teminatı budur. Bankacılar kredi vermeyi bir dostluk ilişkisi içindeki borç verme eylemi olarak göstermeye çalışırlar: “Size yardımcı olmaktan memnuniyet duyarız,” der kredi yetkilisi gayet arkadaşça bir yaklaşımla. Sanki banka bize kredi vermekle iyilik yapıyormuş gibi gösterilir ama banka bunu iyilik olsun diye yapmaz. Bankanın amacı bu işlemden kar sağlamaktır ve onaylamadığına kredi vermez.
Borç sözcüğünün yanıltıcı kullanımı dilin istismarı olarak tanımlanabilir ya da borcun dilimizde iki türlü anlama geldiğini söyleyenler olabilir. Birinci anlamı ev, araba, at, tekne, mobilya, kitap yani para haricindeki diğer maddi şeyler için kullanılır. Burada anlam ödünç vermek de olabilir kiralamak da. Diğer anlamı ise sadece parayla ilgilidir ve bu anlamda kullanılan borç sözcüğünün kiralamak dışında bir anlamı yoktur. Daha hassas bir ayrımı anlamsal kuramcılara bırakıyorum. Eğer ikinci anlamı doğru kabul edecek olursak borç sözcüğünün anlamı belirsizleşir ve bankacılar da zaten bu belirsizliği çıkar amaçlı olarak kullanıyor. İkinci anlamda kullandıkları borç sözcüğünün birinci anlamıyla anlaşılmasını istiyorlar.
Yatırım dünyasında bir şeyin gerçeğe aykırı sunulması farklı bir şekil alır. Eskiden paraya ilginç görevler yükleyen metaforlar artık mecazi anlamlarının yanı sıra gerçek anlamlar için de kullanılıyor. Para, doğru yere yapılan yatırımlarla büyür. Yatırımların mahsulü paradır. Biz paramızı bir yere yatırdığımızda onu kendi hesabımıza çalıştırmış oluruz. Eğer kazançlı bir yatırım yaptıysak faiz ya da temettü geliri elde ederiz. Büyüme ve mahsul sözcükleri biyolojik çağrışım yapar. (İngilizcede tohum anlamına gelen seed sözcüğünden yola çıkılarak bir iş kurmak için gerekli olan başlangıç sermayesi “seed money” türetilmiştir. Bu da biyolojik çağrışımın bir oluşumudur). Nasıl ki domates ya da buğday yetiştirmek için tohumları doğru yere ekmek gerekirse yatırım yaparken de parayı doğru yere yatırmak gerekir. Çalışmak ve kazanmak sözcükleri de ücretli bir işçiyi çağrıştırıyor. Nasıl ki işçi çalışır ve karşılığında para almayı hak ederse para da iyi çalıştırılırsa sahibine kazanç götürmeyi hak eder şeklinde benzetme yapılabilir.
”Tahvilin getirisi %10’dur” ya da “Bu hisse senedi %5 temettü getirir,” gibi ifadelerin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Para diline yapışmış bu metaforik çağrışımlar yatırım gelirlerinin adil şekilde dağıtılıp dağıtılmadığıyla ilgili (yatırımcının kendisi de dahil) şüpheleri ortadan kaldırır. Sol kanat, yatırımcıların bir şey üretmeden para kazanmasına karşıdır. Emekçilerin ürettikleri değerlere yatırımcılar el koymaktadır. (sadece emekçilerin değil tüm maaşlı çalışanların) Başkalarına ait emeğin üstüne konmak Marksistlerin deyimiyle sömürüdür. Bu söz konusu metaforlar üreticilerin rolünü gizleyerek gerçeği perdeler. Biz yatırımcılar başkalarının sırtından geçinmiyoruz. Bizim paramız ekilen bir tohumun mahsulleri gibi kazanç sağlıyor. Biz paramızı çalıştırdığımızda faiz ve temettü geliri elde ediyoruz. Bizim kazancımız emekçilerin sırtından değil parasal işlemlerden geliyor.
Burada tartışılan yatırım gelirlerinin adil olmadığı ya da kapitalizmden kurtulmamız gerektiği değildir. Bence bunlar oldukça karmaşık meseleler. Benim düşüncem sadece para hakkındaki konuşma şeklimizin (yatırımlarla alakalı olarak) yatırım gelirlerinin adil dağıtılması için gösterilen sol görüşlü önemli bir mücadeleyi gölgelediği yönündedir. Parasal işlemlerle para kazandığımızı düşünürsek ortada sömürü yok demektir. Bu sebeple yatırım gelirlerini haklı göstermeyi gerektirecek bir durum da yok demektir.
Paranın ne olduğunu bilmiyorum. Herkesin bildiği klasik tanımlar yetersiz geliyor. Örneğin, Encyclopedia Britannica parayı “alışveriş yapmayı sağlayan genel kabul görmüş bir değişim aracıdır,” şeklinde tanımlar. Ticarete konu edilen somut bir objenin alım satımıyla bu süreç devam eder. Bazı polinezyalı kültürlerde alışveriş için belli bir deniz kabuğu türü kullanılırdı, bazı yerli Amerikalılarda bir boncuk türü, günümüzde ise belli bir para birimi kullanılmaktadır (madeni para ve banknotlar). Nakit sözcüğünün tanımı ise paranın tanımından daha basit. Nakit işlemler giderek azalıyor belki ileride nakit işlemlerin yerini tamamen elektronik işlemler alacak. Yine de para kavramı yok olmayacak, bu sebeple parayı değişim aracı nesneler olarak tanımlayamayız. Ayrıca “değişim aracı” denilen paranın fonksiyonları tam anlamıyla belli değildir. Elektronik işlemlerde banka hesaplarının rakamları değişir ama bu rakamlar tam olarak neyi temsil ediyor? Çok yönlü bir para tanımı mevcut sistemi oluşturan sosyal karmaşık ağları açıklamakla yükümlüdür. Paramızı çalıştırdığımızda ve paramız çoğaldığında gerçekte ne olduğunu açıklayan bir tanıma ihtiyacımız vardır.
Yazar: Micheal Philips
Çevirmen: İpek Çavuşoğlu
Kaynak: Philosophy Now
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.