Site icon Düşünbil Portal

PostPartum depresyon, anaların ayakları altında

The Stepford Wives (1975) filminden...

Paylaş

İstiklal Caddesinde gerçekleşen 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü yürüyüşü enteresan pankartlara ev sahipliği yapar. O pankartlar arasında her sene kendine yer bulanlardan biri ‘Kadın kadındır, çiçek babandır!’ sloganı. Birkaç yıl önce bu sloganla meydanlarda ilk karşılaştığımızda çok tartışılmıştı. Bu feministler babalara hakaret mi ediyordu? Yoksa çiçek düşmanı mı olmuşlardı? Kadınlara çiçek demenin ne zararı vardı? Evet birine çiçek demek harika bir iltifat gibi görünüyor. Fakat dünyanın en albenili canlılarından olsa da o bir bitki; yani edilgen, pasif, narin, kırılgan, uslu ve uysal. İşte modern kadınların kabul etmek istemediği tanımlar da bunlar! Tartışmalı sloganlarıyla en az erkekler kadar etken, aktif, güçlü, rekabet eden ve savaşan canlılar olduklarını hatırlatıyorlar. İşin özü iltifat görünümlü olsun olmasın, kadın oldukları için üzerilerine yapıştırılan etiketleri artık istemiyorlar. Kelime çiçek de olsa, melek de olsa göründükleri kadar masum olduğuna inanmıyorlar. Bana sorarsanız çok da haklılar.

Kadına çiçek diyen toplum, konu anne olmaya gelince de durmuyor. Doğurmadan önce ‘pasif, narin ve uslu’ olan kadın, doğurduktan sonra bir de kutsallaşıyor. Cennet ayaklarının altına seriliveriyor. Hadi bakalım anlaşılmaz bir isyan daha! Anneliğe düzülen bin bir türlü methiyeye sırt çevirmenin kime, ne yararı var? Cevabım çok net; her kadına ‘çok’ yararı var. Annelerin üzerindeki bu tanrısal baskılar anneleri insan olmaktan uzaklaştırıyor. Arzuları, hırsları, hayalleri, öfkeleri, ilkeleri anneliklerinin altında bir bir eziliyor. Toplum, anneliğin zorluklarına hazırlamak varken; masalsı hikayeleriyle kadınları kandırmayı seçiyor. Anneliğe dair düşsel beklentiler, anneleri gerçeklerle karşılaştığında hüsrana uğratıyor. Anneliği kutsallaştıran toplumsal baskılar ise annelerin sosyal destek almasına engel oluyor.

Bu psikolojik baskılar kadınların psikolojik sağlığını bozabiliyor. American Psychological Association (APA)’a göre her 7 kadından biri postpartum (doğum sonrası) depresyon yaşıyor. Postpartum depresyon doğumdan sonraki dönemde başlayan ve bir yıla kadar sürebilen, anneyi ve bebeği ciddi şekillerde etkileyen bir depresyon türüdür. Anne kendini değersiz, yalnız, karamsar ve hüzünlü hisseder. Uyku ve iştah bozuklukları yaşar, her şeye dair ilgisini kaybeder, insanlardan uzak durmaya çalışır ve bütün bunlara kendine ve bebeğe zarar verme düşünceleri eşlik eder. Bu semptomlar anneye kendini yetersiz ve suçlu hissettirir. Bunların yanında hayata gözlerini yeni açmış bir bebeğin sorumluluğu anneyi ezer. Kendi yaşadıklarını ve bugüne kadar anneliğe dair diğerlerinden dinlediklerini kıyaslamaya başlar. Bütün masalsı hikayeler, yalanlar ve abartılar, annenin gerçekle karşılaştığında yaşadığı yıkımın şiddetini arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Postpartum depresyonun en önemli nedeni stres. Anneliği yüceltmek, zaten zor bir iş olan anneliği daha da stresli hale getirir.

Anneliğin harika yanları olduğuna eminim ama doğum sonrasında kadınların kendini kutsal, mükemmel, ya da melek gibi hissettiğine inanmıyorum. Aksine hamilelik sürecinde ve doğum sırasında salgılanan, antidepresan etkisine sahip hormonların (luteinizan, endorfin) aniden kesilmesiyle, anneler kendilerini çok mutsuz hisseder. Diğer yandan toplum olarak mucizevi bulduğumuz doğuma gerçekçi bakarsak, insan vücudunun yaşayabileceği en şiddetli fiziksel tecrübelerden biri olduğunu görürüz. Vücut hem doğumu, hem hamilelik sürecini atlatabilmek için kendini dengelemeye çalışırken fiziksel ve psikolojik gelgitler yaşar. Fakat tuhaf bir biçimde kimse bunları anneye anlatmaz. Diğer kadınlar ne kadar çok sütlerinin geldiğinden, hayatlarının nasıl güzelleşeceğinden, ne harika bir deneyim olduğundan bahsederler. Doktorlar ise anne olmaya yalnızca fiziksel bir eylem gibi davranır ve anneyi yaşayacağı psikolojik süreçlere hazırlama gereği duymaz. Baba ise çoğu zaman yaşananlardan bihaberdir, haklı olarak. Çünkü annelik mevkiinin kutsallığını konuşmak varken, katlanılan bu ‘minik’ zorluklardan bahsetmek kimsenin aklına gelmez.

Postpartum’un diğer depresyonlardan farkı yardım istemenin yeni anne için çok daha zor hale gelmesidir. Annelikle ilgili toplumsal yargılarımız annenin yardım istemesine engel olur. Herkes annelikle ilgili harika deneyimlerini anlatırken, yeni anne bir anda çıkıp ‘ben yoruldum’ ya da ‘çok mutsuzum’ diyecek cesareti bulamaz. Eski hayatını özlediğini itiraf edemez. Ayıplanmaktan, dışlanmaktan, kötü bir anne olarak görülmekten korkar. Yeni anne suçluluk, yetersizlik ve utanç hisleriyle sıkışıp kalır. Oysaki postpartum depresyon psikolojik ya da sosyal destek olmadan daha ciddi bir hal alabilir. Annenin ve bebeğin hayatında travmatik sonuçlar yaratabilir. Avrupa ve Amerika’da anneler için oluşturulan sosyal destek grupları var, benzer süreçler yaşayan anneler birbirini yargılamadan tecrübelerini paylaşıyor. Türkiye’de ise ne yazık ki böyle oluşumlar yok. Yeni annelerin bir psikologtan yardım alması ya da aile ve arkadaşlarından böyle bir destek bulması gerekiyor. Fakat anneyi tebrik etmek için eve doluşan akrabalar, neredeyse anne ve bebeğin başında nöbet tutan anneanne ve babaanneler çoğu zaman annenin stresini arttırmaktan başka bir işe yaramıyor, maalesef. Anne, onu dinleyen, anlayan ve ‘ben de bunları hissettim’ diyebilen birine ihtiyaç duyuyor. Bu konu için dünyaca ünlü şarkıcı Adele’in doğumdan sonra yaşadıklarına bakabilirsiniz. Milyonlarca insan tarafından sevilseniz bile yanınızda size destek olacak birini bulamayabiliyorsunuz.

Evet annelik zor bir iş; çokça fedakarlık, bolca sabır istiyor. Annelere duyulan minnettarlığı, borçlu hissetmeyi ve teşekkür etme isteğini anlıyorum. Bunların karşılığını vermek istiyorsanız, arayın ve teşekkür edin, işlerini azaltın, beraber tatile çıkın, ihtiyaç duyduğunda yanında olun. Ama yaptıkları işi tanrısallığa vardırarak, kendilerini devamlı yetersiz hissetmelerine, geçmişteki hatalarını düşünerek kendilerini suçlamalarına neden olmayın. Bu kutsal ünvana yakışabilmek için kendilerini dünyadan ayırmak zorunda kalmasınlar. Özgürleşebilmek için 50’li yaşlarını beklemek yerine, aynı anda hem insan, hem kadın, hem de anne olabilsinler.

Kaynakça:

http://www.apa.org/pi/women/resources/reports/postpartum-depression.aspx

https://www.nolm.us/hayatimin-en-kotu-kararini-verdigimi-dusundum-dunyaca-unlu-bir-annenin-dogum-sonrasi-depresyonu/

Yazar: Görkem Emek

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş
Exit mobile version