Paylaş

1945 ile 1992 yılları arasında, 23 milyondan fazla insanın ölümüne neden olan,  149’dan fazla büyük savaş vardı. Elbette çocuklar da, her zaman olduğu gibi, bu savaş ortamından fazlasıyla etkilendiler. Genel olarak, en az savaşta ölmek ya da savaşmak zorunda kalmak gibi, anne ve babalarının yaşadığı dehşetin aynısını yaşamaktan başka şansları olmuyor bu çocukların.  Savaş koşullarına yansıyan son teknolojik gelişmeler, çocuklar için var olan tehlike boyutunu önemli derecede  arttırdı.  Son on yılda, 2 milyon çocuk öldürüldü,  4-5 milyon çocuk sakat kaldı, 1 milyon çocuk yetim bırakıldı ya da ebeveynlerinden koparıldı  ve 12 milyon çocuk  da evlerini ter ketmek zorunda bırakıldı [1].

Savaş ve terörizm insan tarafından işlenen şiddet eylemleridir; çocukları ve genç nesilleri, hayatlarının sonuna dek sürecek olan duygusal ve psikolojik etkilere maruz bırakırlar. Yapılan bir çalışmaya göre,  savaş bölgelerinde yaşamakta olan her  üç çocuktan biri, yaşam süresi boyunca, TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) semptomları , psikopatolojik semptomlar veya psikososyal  işlevsellik düzeyinde bir düşme göstermeye yatkındır ve tüm bunlar, bu çocukların, endişe verici ve şiddet içeren çevrelerde yaşıyor olduklarına dair bir işarettir [2]. Savaşla ilişkili stres faktörlerine uzun süreli maruz kalan çocuklar arasında, genellikle, travma sonrası stres semptomatolojisi prevalansının (zaman içinde belirli bir noktada tanımlanan, nüfustaki mevcut vakaların sıklığı) % 10-90 arasında değiştiği tahmin edilmektedir; bu durum, travma sonrası stres bozukluğu,  depresyonun  da dahil olduğu diğer bazı psikiyatrik hastalıklar, yıkıcı davranışlar ve somatik semptomlar gibi anksiyete bozuklukları ile kendini göstermektedir[3].

Çocukların tepkileri

Savaş travmasına ve teröre maruz kalmanın, çocuklar arasında,  geniş bir yelpazedeki  psikolojik problemlerin gelişimi ile ilişkilendirilen , yüksek düzeyde strese neden olduğu açıkça  görülmüştür [4]. Bu nedenle, çocukların, olağan davranış kalıplarından sapmalar  ve zor davranış biçimleri sergilemeleri şeklinde kendisini göstermeden, maruz kaldıkları bu türden büyük çalkantıları atlatmaları olası değildir. Erken çocukluk döneminin doğası, hayattaki şoklar, yoksunluklar ve üzüntülerle başa çıkmak için belli imkanlara sahiptir. Araştırmalar, bazı çocuklarda, dünyadan anormal bir geri çekilmenin gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Bazıları da bir robot gibi duygusuzlaşırlar. Bazılarında ise histerik tiplerin duygusal patlamalarına benzer duygu patlamaları raporlanmıştır. Bununla birlikte genel olarak, er ya da geç, çocuk, dış dünyayla iyi ilişkilere geri döner. İyileşme süreci, çocuğun aldığı hasarın derecesi, travma sonrası dönemde sağlanan tedavi, çocuğun yaşına bağlı olarak değişiklik gösteren sorunlarla başa çıkma kapasitesi gibi bazı faktörlere bağlıdır. Yine bazı durumlarda, çocuk, erken yaşlarda o kadar çok ölüme ve yıkıma maruz kalır ki artık daha fazla yaralanamaz bir hale gelir. Bu tür çocuklar başkalarının acılarına karşı kayıtsız kalırlar.

Çocuklar, savaş sonrası travma ile nasıl başa çıkarlar?

Yaşananlara az ya da hiç tepki vermemek yoluyla, sağlıklı başa çıkma

Vahşetin dehşet verici yönlerine maruz kalmalarına rağmen, tüm çocuklar uzun süreli sağlık sorunları yaşamazlar ve bazı çocuklar yalnızca en az düzeyde belirtiler göstermek yoluyla dış dünyaya uyum sağlayabilirler. Öne sürülen bir fikre göre , direnç göstermedeki farklılık, yani problemlerin gelişme olasılığı, psiko-sosyal yapının baş etme faktörleriyle ilişkilidir. Folkman ve çalışma arkadaşları, insanların, ruhsal ve duygusal sağlıklarını korumak için, stres yaratan durumlara karşı, çeşitli savunma mekanizmaları ve baş etme yöntemleri kullandıklarını ileri sürmektedirler [5].  Geniş bir çerçeveden ifade edilecek olursa, tespit edilen koruyucu faktörlerin bazıları şunlardır: çocuğun tehlikeleri tanıma ve kendini bunlardan uzak tutabilme kapasitesi, çocuğun bakım ve korunma için yetişkinlerden yardım talep edebilme yeteneği, çocuğun kaygıyı yönetebilme becerisi, çocuğun, inandığı bir nedene kendisini adayabilme ve bu deneyiminde anlam bulabilme yeteneği. Diğer faktörler ise, algılanan toplumsal değerler ve bunların paylaşımının yanı sıra, inanç sistemleri ve çocukların hayatlarında yer alan kişilerle oluşturduğu sosyal, toplumsal, ailevi birlikteliklerinin bağlılık dereceleridir. Stresle başa çıkmakta kullanılan bazı kişisel özellikler ve biyolojik faktörlerden de bahsedilmektedir ancak bunların stresle başa çıkmaktaki koruyucu özellikleri hakkında çok az şey bilinmektedir.

Duygular ve davranışlar üzerindeki şiddetli etkiler

Çalışmalar, çocukların bombalama olayına maruz kalışlarından sonra, bazı ruhsal tepkiler göstermelerine rağmen bu tepkilerin, bombalanan alana olan fiziksel yakınlığın artışıyla, maruz kalınan bombalama olayının şiddetiyle ve ölümcül olma riskinin artışıyla birlikte değişiklik gösterdiğini belirtmiştir [6]. Kimyasal saldırıya maruz kalan çocukların yüzde seksen yedisi, saldırıdan sadece birkaç ay sonra, psikolojik semptomlar ve güçlü travmatik belirtiler sergilediler [7]. Savaş sırasında sürekli olarak gerilime maruz kalan çocukların çoğunun ciddi ruhsal hastalıklar geliştirmesi beklenmektedir.

Dyregrov ve çalışma arkadaşları, 13 Şubat 1991 tarihinde bombalanan El-Ameriye barınağında kalan 94 Iraklı çocukla görüştüler [8]. Bu, Iraklı sivilleri hedef alan en şiddetli saldırılardan biriydi. 94 çocuğun yaklaşık olarak % 80’inin TSSB semptomları geliştirdiği tespit edildi. Bu çocukların çoğunluğu sadece depresyon belirtileri göstermekle kalmayıp sürekli olarak, aile üyelerini kaybetme endişe ve korkusuyla yaşamaya devam ettiler. Ayrıca Razoki ve çalışma arkadaşları, savaşla ilgili büyük bir strese maruz kalan Iraklı okul çocuklarının % 14’ünün, günümüzde TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) hastalığını tespit etmekte kullanılan kriterleri tam ve kısmi olarak karşıladığını belirtmişlerdir [9]. Thabet ve Vostanis, 6-11 yaşları arasındaki Filistinli çocukları araştırdıklarında ise bu çocukların % 73’ünün hafif şiddette TSSB semptomları  ve % 41’inde şiddetli TSSB reaksiyonları bildirdiklerini bulmuşlardır [10].

Uzun süreli etkiler

Maruz kalınan travmatik durumların uzun süreli sonuçlarını ve ruh sağlığına etkilerini araştıran çalışmalar çok azdır. Thabet ve Vostanis, başlangıçta, Gazze şeridindeki çocukların % 40’ının olası bir TSSB kriterini karşıladığını, bir yıl sonra, barış sürecinin  başlamasıyla birlikte ise bu TSSB belirtilerinde yaklaşık % 10 azalma görüldüğünü tespit etmişlerdir [11].

Çocuğun savaşa bağlı travmaya ilk kez maruz kalması zaman ve mekânda göreceli olarak sınırlandırılmış bir deneyim olsa da, savaş sonrasında çocuk ve ailesi üzerinde etkili olmaya devam eden, bir dizi ikincil stres faktörü vardır (örneğin, ekonomik-sosyal durumlarda bozulmalar, sevdiklerinden ayrılma veya onları kaybetme, yetersiz beslenme ve hastalık gibi) [12]. Savaştan dört yıl sonra, okul çağındaki çocukların örneklemini inceleyen bir çalışma, çocukların çoğunun,  aşırı kalabalık ortamlar, spor sahalarına erişimi olmayan güvensiz oyun alanları gibi tehlikeli ve sağlıksız koşullarla kendini ortaya koyan sosyal altyapı yetersizliklerinin birer stres faktörü olarak süregeldiği, yoksul toplumlarda yaşamaya devam ettiklerini ortaya koydu. Çocukların büyük çoğunluğu kendilerini sokaklarda güvensiz hissettiler, okullarında problemler yaşadılar ve sık olarak hastalandılar. Tüm bunlara rağmen, yine de çocuklar,  yaşamlarındaki stresle başa çıkmak için bir şekilde sağlıklı diyebileceğimiz yöntemler geliştirebiliyorlardı [13].

Benzer şekilde, Lübnanlı çocukların % 43’ünün, savaşla ilgili travmatik bir olay yaşama deneyimlerinden  10 yıl sonra bile travma sonrası stres belirtileri göstermeye devam ettikleri bulunmuştur [14].  Savaşla ilişkili travmaların biyolojik etkisi, deneyimin şiddeti, süresi ve stresin bedensel bütünlük üzerindeki etkisi, stres yanıtlama sistemi ve/veya bu sistemin yaşamı destekleyen diğer sistemler ile etkileşimiyle  doğrudan ilişkilidir. Gelişim yıllarında yoğun akut ve kronik strese maruziyetin, stres yanıtı ve nörotransmiter sistemleri üzerinde kalıcı nörobiyolojik etkileri vardır; bu da  anksiyete ve duygudurum bozuklukları, agresif diskontrol sorunları, hipo-immün disfonksiyon, tıbbi morbidite (hastalıklılık), MSS’deki (merkezi sinir sistemi) yapısal değişiklikler ve erken ölüm riskini artırmaktadr[ 15].

Araştırmalardaki kanıtlar, savaş ve şiddete maruz kalmanın yüksek oranda stres ve TSSB semptomları gelişimine yol açabileceğini ortaya koyuyor olmasına rağmen, psikolojik araştırmalar, böyle bir deneyimin, Orta Doğu ülkelerinde örneğin Irak’ta yaşayan çocukların akıl sağlığı üzerindeki  etkilerini  yeterince çalışmamıştır. Irak’taki potansiyel travmatik olayların yaygın deneyimi, Iraklı çocuklar  ve yetişkinlere uzun süreli  fiziksel ve psikolojik zararlar vermek yoluyla, insanların sağlığı ve mutluluğunu büyük oranda etkilemiştir. DSÖ’ye (Dünya Sağlık Örgütü) göre, Irak’ta yarım milyondan fazla çocuk psikoterapi de dahil olmak üzere klinik desteğe ihtiyaç duymaktadır. Ayrıca, ilk ve orta dereceli okullarda okumakta olan yaklaşık 5,7 milyon Iraklı çocuk var ve bu çocukların en az % 10’unun, maruz kaldıkları son derece tehlikeli olaylar (potansiyel travma tetikleyici) sonucunda psikoterapiye büyük bir  ihtiyaç duydukları ileri sürülmektedir[16].

Temel bir soru, bu tür olayların kaçınılmaz olarak ruh sağlığında bir bozulmaya yol açıp açmadığı veya bazı esneklik ve baş etme biçimlerini ortaya çıkarıp çıkarmadığıdır. Örneğin, ümit verici bir kavramsallaştırma, çocukların, bu tür olaylara sürekli maruz kalmaktan dolayı, “psikolojik bağışıklık geliştirme” yoluyla, direnç  geliştirebileceklerini ve stresli olaylara bir şekilde adapte olabileceklerini varsayabilir[17].  Ancak, böyle basit bir görüş tartışmalıdır.

Sonuç

1990’ların sonlarında ve ikinci bin yılın ilk yıllarında, dünya çapında artan terörizm tehdidi, kitlesel sağlık üzerinde potansiyel açıdan önemli bir belirleyici olarak, sağlık çalışanlarının bu tür tehlikeler konusundaki  farkındalıklarını arttırdı; hem bu tür felaketler sonrası araştırmalardaki ana fikir alanlarını belirlemek ve hem de ek çalışmalar gerektiren alanları vurgulamak için beliren acil ihtiyacı gözler önüne serdi[18].

Bunun sonucunda, Irak ve Afganistan [19] savaşları gibi savaşlar ve 11 Eylül 2001, New York [20] terör saldırısı gibi saldırılar sonrasında, literatür açısından önemli derecede büyük araştırmalar yapıldı.  Bu çalışmaların TSSB konusundaki deneysel  araştırmalar üzerinde derin bir etkisi oldu. Bununla birlikte, bu çalışmaların çoğu, savaş veya şiddetli çatışmaların mağduru olmanın veya savaşan kişiler arasında yaşamı tehlikeye atan olaylara maruz kalmanın psikolojik uzantılarını anlamaya çalıştı. Bu çalışmalar, savaş ve şiddetin çocuklar üzerindeki psikolojik etkilerinin, savaş öncesinde içinde bulunulan durum, savaş sırasında çocuğun maruz kaldığı vahşet ve savaş sonrası koşullar gibi çeşitli faktörlere bağlı olduğunu ileri sürmektedir. İleri düzeyde araştırma yapabilmek için, savaş benzeri durumlardan daha fazla veri toplamak zordur. Bu nedenle, travmanın ve oluşmasındaki aracı faktörlerin, çocuğun psikolojik sağlığı üzerindeki etkilerini tanımlamada, daha fazla açıklama gerektiren  bir dizi araştırma sorusu beklemektedir : yaş ve bilişsel gelişim ile travmaya verilen psikolojik tepkinin değişimi; tecrübe edilen bazı travmalar ve psikolojik sonuçları arasındaki ilişki; içselleştirici ve dışlayıcı birtakım davranışlarla ortaya çıkan belirli travmalara bakılmaksızın, özel bazı travmalara karşı geliştirilen psikolojik tepkilerin ortak noktlarının olup olmadığı; akut ve kronik travma sonrası stres semptomatolojisi ve diğer psikiyatrik hastalıkları tahmin etmede predisaster (travma öncesi), peridisaster (travma boyunca) ve postdisaster (travma sonrası) değişkenlerinin rolü ve göreceli olarak birbirleriyle olan bağlılık değerleri bunlardan birkaçıdır.

Referanslar

  1. Sivard RL (1993); Dünya Askeri ve Sosyal Harcamaları. Dünya Öncelikleri Inc., Washington.
  2. Freh FM, Chung MC, Dallos R (2013); Terörün Gölgesinde: Irak’taki bombalamanın ardından travma sonrası stres ve psikiyatrik ko-morbidite: Parçalanmış dünya varsayımlarının ve değişmiş öz-kapasitelerin rolü. Psikiyatri Dergisi ; Araştırma 47: 215-225.
  3. Allwood MA, Bell-Dolan D, Husain SA (2002); Çocukların şiddet ve şiddet içermeyen savaş deneyimlerine yönelik travma ve uyum tepkileri. J Am Acad Çocuk Ergen Psikiyatrisi ; 41: 450-457.
  4. Shahar G, Cohen G, Grogan KE, Barile JP, Henrich CC (2009); Terörle İlgili Algılanan Stres, Ergen Depresyonu ve Arkadaşlardan Gelen Sosyal Destek. Pediatri, 124: 235-240.
  5. Folkman S, Lazarus RS, Gruen RJ, DeLongis A (1986); Değerlendirme, başa çıkma, sağlık durumu ve psikolojik belirtiler. J Pers Soc Psiko 50: 571-579.
  6. Kuzey CS, Pfefferbaum B, Kawasaki A, Lee S, Spitznagel EL (2011); Oklahoma şehrinin bombalanmasına doğrudan maruz kalanların yedi yıl sonraki psikososyal adaptasyonu. Compr Psikiyatri 52: 1-8.
  7. Ahmad A, Sofi MA, Sundelin-Wahlsten V, von Knorring AL (2000); Irak Kürdistanı’nda “Anfal” askeri operasyonundan sonra çocuklarda görülen travma sonrası stres bozukluğu. Eur Çocuk Adoles Psikiyatrisi 9: 235-243.
  8. Dyregrov A, Gjestad R, Raundalen M (2002); Savaşa maruz kalan çocuklar: boylamsal bir çalışma. J Travma Stresi 15: 59-68.
  9. Razokhi AH, Taha IK, Taib NI, Sadik S, Al Gasseer N (2006); Iraklı çocukların ruh sağlığı. Lancet 368: 838-839.
  10. Thabet AA, Vostanis P (1999); Savaş çocuklarında travma sonrası stres bozuklukları. J Çocuk Psikolojisi Psikiyatrisi 40: 385-391.
  11. Thabet AA, Abed Y, Vostanis P (2004); Savaştaki çatışmalar sırasında mülteci çocuklar arasında TSSB ve depresyonun birlikte görülme sıklığı. J Çocuk Psikolojisi Psikiyatrisi 45: 533-542.
  12. Khamis V (2012); Gazze Şeridi ve Güney Lübnan’daki ergenlerdeki savaş, dindarlık ve ideolojinin TSSB ve psikiyatrik bozukluklar üzerindeki etkisi. Soc Sci Med 74: 2005-2011.
  13. Baràth A (2002); Saraybosna çocuklarının savaş sonrası psikolojik durumu: 1999-2000 anketi. Hırvat Med J 43: 213-220.
  14. Macksoud MS, Aber JL (1996); Lübnan’daki çocukların savaş deneyimleri ve psikososyal gelişimi. Çocuk Dev 67: 70-88.
  15. Heim C, Meinschmidt G, Nemeroff, CB (2003); Erken yaşam stresinin nörobiyolojisi. Psikiyatrik Yıllıklar, 33: 18-26.
  16. Alhasnawi S, Sadık S, Rasheed M, Baban A, Al-Alak MM, ve diğ. (2009); Irak Ruh Sağlığı Araştırması’nda (IMHS) DSM-IV bozukluklarının yaygınlığı ve korelasyonu. Dünya Psikiyatrisi 8: 97-109.
  17. Okasha, T, Elkholy H (2012) Arap dünyası psikiyatri dergilerinde (2010-2011); son sıralarda yayınlanan etkili makalelerin bir özeti. Asya Dergisi Psikiyatri 5: 175-178.
  18. Galea S, Nandi A, Vlahov D (2005); Afet sonrası geliştirilen travma sonrası stres bozukluğunun epidemiyolojisi. Epidemiol Rev 27: 78-91.
  19. Thomas JL, Wilk JE, Riviere LA, McGurk D, Castro CA ve diğ. (2010); Irak’taki savaşı müteakip 3 ve 12 ay içinde, Aktif Bileşenler ve Ulusal Muhafız askerleri arasında ruh sağlığı sorunları ve işlevsel bozulma yaygınlığı. Arşiv Genel Psikiyatri 67: 614-623.
  20. Cardenas J, Williams K, Wilson JP, Fanouraki G, Singh A (2003); TSSB, majör depresif belirtileri ve 11 Eylül 2001’den sonra bir Ortabatı üniversitesinde madde kullanımı. Uluslararası Acil Ruh Sağlığı Dergisi 5: 15-28.

Yazar: Fuaad Mohammed Freh
Çeviren: Nilgün Hacer Açıkalın
Kaynak: omicsonline

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com