Paylaş

Özdeyişler ve aforizmalar edebi türler olarak düşünce yüklü, kısa ve özlü keskin anlatım biçimleridir.

Avrupa geleneğinde mantık’tan gelen özdeyiş (maxime) kavramı, 17. ve 18. yüzyıl Fransız Ahlakçılığı’na felsefi açıklamanın yüksek sayılan bir biçimi olarak yerleşmiştir. Fransız Ahlakçılığı’nın en tanınmış yazarlarından bazıları; aşağıda özdeyiş ve düşüncelerinden bir kısmını ilgili kaynaklardan seçtiğimiz, bir kısmını ise Almanca’dan Türkçeleştirdiğimiz La Rochefoucauld, Pascal,  Montesquieu Trublet ve Chamfort’tur. Montesquieu’yu diğerlerinden ayıran özellik, yöntemsel ve kuramsal olarak bir siyaset sosyolojisi geliştirmiş ve toplum, hukuk ve yönetim tarzı konusunda karşılaştırmalı araştırmalar yapmış olmasıdır. Seçilmiş özdeyiş ve düşüncelerden sonra, Polonya’lı şair ve yazar Lec’in M. Aşçı ve S. Eroğlu tarafından Almanca’dan Türkçe’ye çevrilen aforizmalarından yaptığımız bir derlemeyi bulacaksınız. Yazının sonunda ise yazarların kısa yaşam öyküleri yer almaktadır.

Özdeyişler, kişinin istem ve edimlerinin temelini oluşturan “en yüksek kişisel yaşam kuralları”dır. Hem edebiyatın hem de felsefenin konusu olan aforizma (Aphorismus) ise, bir tezle dalaşarak keskinleştirilen bir karşı tezle kurulur. Karşı tez çoğunlukla tezle çelişkili olduğu için yanlış gibi gözüken, fakat daha üst bir gerçekliğe işaret eden bir ifadedir. Aforizma, “biçiminin zor anlaşılır ve tanımının zor yapılabilir olması” nedeniyle özdeyişten daha sonra bağımsız bir edebi tür konumunu kazanmıştır. Alman edebiyatında Schlegel ve Schiller arasındaki tartışmalardan sonra Goethe aforizma türü yazını “belli bir ciddiyet, belli bir derinlik ve liberallik”, Nietsche ise “sonsuzluğun biçimi” olarak değerlendirmiştir. K. Dedecius’a göre Polonya’lı şair ve yazar Stanislaw J. Lec (1909-1966) tarafından yenilenerek yeniden edebi bir sanat biçimine dönüştürülen aforizma, “…işini zaman ve mekân savrukluğuna düşmeden yapar. Sert karşı koyuşundan ötürü büyük, anlamsız bahaneler az bir zahmetle açığa çıkmıştır… Ajitasyonla yarenliği, bilgiyle ikrarı birleştirerek, diğer edebi türlerin kapsamlı bir biçimde yaratmadığını çoğu kez tek bir cümlede yaratabilmektedir” (1).

LA ROCHEFOUCAULD (1613-1680)

Gerçek aşk bir hayalet gibidir. Herkes ondan bahseder ama gören çok azdır.
İlk sevdiklerinde kadınlar, âşıklarını severler, ötekilerde ise sevdikleri aşktır.
İyi evlilikler vardır, fevkalade evlilikler yoktur.

Hiç aldatmama niyeti, sık sık aldatılmaya yol açar.
Bizi aldattıktan sonra başkalarını aldatan gözyaşları vardır.

Akıllı görünme çabası, çoğu zaman akıllı olmayı engeller.
Doğal görünmek isteği kadar doğallığa engel olan bir şey yoktur.
Olduğun gibi görünmezsen kendini de olduğun gibi göremezsin.

Ciddiyet, zihin eksikliklerini örtmek için icat edilmiş bir tavırdır.
Nasihat etmek kolay, örnek olmak zordur.

En cömertçe verilen şey öğüttür.

Tevazu, iki kere övünme isteğinden başka bir şey değildir.

İnsanların çoğu için teşekkür, yalnızca daha büyük yardımlar için gizli bir umuttur.
Pişmanlık, yaptıklarımızdan duyulan acı değil, yaptıklarımızın sonucu olarak başımıza geleceklere karşı duyulan korkudur.

Mutsuzluğun tesellisi, onu belli etmekten alınan zevktir.
Mutluluk zamanında sevgiliye sadık kalmak, mutsuzluk zamanlarına göre daha zordur.
Hiç kimseyi beğenmeyen insan, hiç kimsenin beğenmediği insandan daha mutsuzdur.

Düşman isterseniz dostlarınızı seçmeye çalışınız. Dost isterseniz, bırakın, dostlarınız sizi seçsin.
Dalkavukluğun piyasa değerini kendimizi beğenmişliğimiz belirler.

Gurur borçlu kalmak istemez, bencillik hiçbir şey ödemek istemez.
Kıskançlık sevmekten çok kendini sevmektir.
Utanma ve kıskançlığın acılarını keskinleştiren kibirdir.

Nehirlerin denizlerde kaybolduğu gibi,  erdemler de çıkarlarda kaybolur.
Bağışlayıcılık ve eli açıklık, çoğu zaman büyük yararların peşinden gitmek için küçük yararları küçümseyen maskelenmiş bir hırstır.

Cezalandırılmadan kötü şeyler yapabilmek için sıklıkla iyi şeyler yaparız.
Kendine güvenmeyenler için en güvenilir yol susmaktır.
Toplumda yeni yükselenleri alkışlamamızın nedeni, eskilerini kıskanmamızdır.

Yeteneklerin de meyveler gibi mevsimleri vardır.
Nefret çok büyükse, nefret ettiklerimizden daha da alçalırız.
Vazgeçmediğimiz hatalarımızı onur meselesi yaparız.

İyi özelliklerimize göre değil, daha çok hatalarımıza göre değerlendiriliriz.
Kendine yettiğini sananlar çok yanılırlar, vazgeçilmez olduklarını sananlar ise daha çok yanılırlar.

En büyük bilgelik, bilgeliği gizlemektir.
Haksızlık tek bir tarafta olsaydı, kavgalar bu kadar uzun sürmezdi.

PASCAL (1623-1662)

Her seçim bir vazgeçiştir.
İnsanlığın bütün sorunları, kişinin tek başına bir odada sessizce oturamamasından kaynaklanır.
Papağan, temiz de olsa gagasını siler.
Görmek isteyenler için yeterince ışık, istemeyenler için yeterince karanlık vardır.

Cleopatra’nın burnu: Biraz daha kısa olsaydı dünyanın çehresi değişecekti.

İki abartı: Aklı devre dışı bırakmak, sadece akla izin vermek.
Bazıları Tanrı’yı kaybetmekten, bazıları ise onu bulmaktan korkarlar.

Aklı reddetmek kadar akla uygun bir şey yoktur.
Adaleti güçlendiremediğimiz için gücü haklı buluruz.

MONTESQUIEU (1689-1755)

Mutluluk varılacak bir istasyon değil, bir yolculuk biçimidir!

Cumhuriyet, erdemli insanların yönetimidir.

Doğruluk ortadan kalkınca, yükselme tutkusu bazı yüreklerde yer bulabilir, cimrilik ise bütün yürekleri sarar, istekler konu değiştirir, dün söylenen bugün söylenmez olur, yasalar içinde özgürken, yasalara karşı özgür olmak istenir, her yurttaş sahibinin evinden kaçmış bir köle gibidir. Ahlak öğüdü baskı, kural boyunduruk olur, dikkatin yerini korku alır. Eskiden herkesin malı kamunun hazinesi iken şimdi kamunun hazinesi şunun bunun malı olur. Bu durumda artık cumhuriyet cansız bir bedendir ve artık güçlü olan kendisi değil, birkaç yurttaştır ve herkes kendi çıkarı peşindedir.

Eğitimle olabilecek şeyi, kanunla yapmaya çalışmamalıdır.

Eskiden, bir ülkeye karşı savaşmak için asker aranırdı. Bugün, askerleri savaştırmak için ülke aranıyor.

TRUBLET (1697-1770)

Dünyanın en mutlu ve en mutsuz insanını bulmak zorunda kalsaydım, onları bir manastırda arardım.

Zengin oldukları veya asılmaktan korktukları için hırsızlık yapmayan insanların namuslu sayılmasından hoşlanmıyorum. Yalnızca zarar vermemeyle yetinmek, hayatı haksız yere işgal etmek demektir. Ölüler de bunu yapıyor ve karşılığında bir şey istemiyor.

CHAMFORT (1741-1794)

Kurumların çoğunun meselesi, insanları yönetme ve yönetilmeye uygun hale getirmek için vasat düşünce ve duygular içinde tutmak gibi görünüyor.

Çıkarlarımıza dokunmuyorsa her yerde düzen ve izan isteriz.

LEC (1909-1966)

Başkentte köpekler bile daha merkezi havlar.
Vicdanı tertemizdi. Onu hiç kullanmamıştı.

Yüzeydeki her şey yüzeysel değildir.
Buna ne dersin, fizik? İnsan sürtüşmeleri soğukluk yaratır.

Mutluluk adalarına, yalnızca sıradanlığın denizinden varılır.
Akıllı Don Kişot, uygun rüzgârı bekler.
Efsaneler, genellikle onun hammaddesine muhtaç olanlar tarafından yıkılır.

Ahlak bir gelenek sorunudur; ya da bir peşin ödeme sorunu.
Burnunu başkalarının sorunlarına sokan ahlak nezlesine tutulsun.

Düşümde Freud’u gördüm. Ne anlama gelir bu?
Psikopatsız bir dünya? Anormal olurdu.

Madem Descartes’tan söz açıldı: “Nasıl düşünüyorsam öyle varım”.
Neden mi çok düşünüyorum? Çoğu şeyi düşünmemek için.

Kim bilir, tanrının daha nice emirleri bizden gizlenmiştir.
Bazen cennetteyim korkusuna kapılırım.
Kendine iyi bak. Devletin malısın.

Hoşgörülü olalım: Dâhiyane yanılgılar vardır.
Yokluk, her şeye tokluktur.
Tüketimin esas biçimi beklentidir.

Gülümseyenin ağız açısına bakarak özgürlüğünün yarıçapı ölçülebilir.
Tutsakların özgürlüğü zincirlerinin uzunluğuyla ölçülür.
Özgürlüğün şarkısını şiddetin çalgısıyla çalamayız.
Gülmenin yasaklandığı yerde genellikle ağlamak da serbest değildir.
Yollarını birlikte yürümeye devam ettiler: Tutuklu ve gardiyan.

Gelenek: İntihalin asaleti.
Kuşak farkı: Biz birlikte düşler kurardık, onlar ise birlikte yatıyorlar.

İki insan yalnızlığı ararsa, dünyada nüfus patlaması olur.
Susmanın konuları tükenmez.
Ulaşım araçlarının hızlanmasına rağmen hedeflerimize daha yavaş varıyoruz.

Bir halkın sesi yoksa bu, ulusal marşlarını söylerken de fark edilir.
Bayrağını yüksekte taşırdı. Onu görmemek için.
Öyle büyük boş laflar vardır ki, içinde tüm bir ulus tutsak edilebilir.
Sanma ki, yalnız basım hatası rasyonalizmi nasyonalizme dönüştürür.
Araba temsilcileri araba, sigorta temsilcileri sigorta satar. Ya halk temsilcileri?

Gerçeklikten uzaklaşmamam mı gerek? Peki, o her yerde değil mi?
Gerçekler her zaman çıplaktır. Son moda giyinseler de.
Gerçekçi ol: Doğruyu söyleme.
Bir halk, umutsuzluğun sınırında yaşıyorsa, eyvahlar olsun komşularına!
Tarih: Kaçınabilir gerçeklerin toplamı.

Kısa yaşamöyküleri:

(Wikipedia’nın Almanca sayfalarından ve “Französische Moralisten” adlı kaynağın 101-102. sayfalarından derlenmiştir).

François Duc de La Rochefoucauld (1613-18689)

Çok eski ve soylu bir aileden gelen ve babasının ölümünden sonra dük unvanını taşıyan Rochefoucauld’un yaşamı, askeri görevi esnasındaki siyasi hasımlıklar ve entrikalar içinde geçti. Çevirdiği entrikalar yüzünden dönemin önde gelen kişisi Kardinal Richelieu’nun hışmına uğrayarak sekiz gün Bastille zindanında yatan ve daha sonra arazisine sürülen La Rochefoucauld, 1642’de tekrar saraya döndü. Pariste yine türlü entrikalara karışan La Rochefoucauld Fransa’daki iç savaş sırasında yaralandı, kralın düşmanlarını affetmesi üzerine kişisel tutkularından sıyrılarak kendini düşünce ve sanat hayatına verdi. Anılarını yayınlayan ve Fransız edebiyatına “özdeyiş” türünü sokan yazar olarak bilinen La Rochefoucauld’nun en ünlü yapıtı 1664’de yayınlanan “Réflexions ou Sentences et Maximes Morales” (Düşünceler ve Ahlâkî Özdeyişler) adlı eseridir.

Blaise Pascal (1623-1662)

Hukuk alanında soylu bir bürokrat ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve “dahi” bir matematikçi sayılan Pascal, daha sonra bir tarikat hareketine katılarak onların manastırında öldü. Pascal’ı “Hıristiyanlığın hayranlık duyulması gereken bir mantıkçısı” ve “saygın bir hasım” olarak gören Nietzsche,  yaşamı boyunca Pascal’ın düşüncelerini tartışmıştır.

Charles-Louis de Secondat, baron de La Brède et de Montesquieu (1689-1755)

Hukuk alanında soylu bir bürokrat ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Montesquieu, hukuk okumuş ve yüksek mahkeme memuru olarak çalışmıştır. Fransız “Aydınlama” hareketinin ön düşünürlerinden sayılmaktadır. “Liberal” bir siyaset sosyologu ve tarih felsefecisi olan Montesquieu’nun temel eseri 1748’de yayımlanan “Yasaların Ruhu”dur. Montesquieu bu eserinde devletlerin yönetim ve hukuk sistemlerinin oluşumunun doğal ve kültürel koşullarını araştırmış ve “kuvvetler ayrımı” ilkesini ortaya atmıştır. Avrupa’da uzun geziler yapan Montesquieu’nun aforizmaları ilk kez 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

Nicolas Trublet (1697-1770)

Bir papaz ve edebiyat eleştirmeni olan Trublet, Voltaire’nin küçümseyici hasımlığı nedeniyle unutulmaya itilmiştir.

Sebastien-Roch Nikolas Chamfort (1741-1794)

Döneminde Paris’in başarılı yazarlarından sayılan, bohem bir yaşam sürdüren ve hayatının sonlarına doğru geçim sıkıntısı çeken Chamfort, Fransız devrimini destekledi. Fakat devrim sonrasında hayal kırıklığı yaşayan ve bir ay tutuklu kalan Chamfort, başarısız bir intihar girişiminden sekiz ay sonra nedeni bilinmeyen bir hastalık sonucunda öldü.

Stanislaw Jerzy Lec (1909-1966)

Büyük burjuva bir ailenin çocuğu olarak Czortków’da (Galiçya) doğan Lec, hukuk okudu. İkinci dünya savaşı sırasında Sovyet propagandası için çalışan ve Nazilerin Polonya’yı işgalinden sonra götürüldüğü toplama kampından 1943’de kaçmayı başaran Lec, Polonya partizan hareketine katıldı. Polonya Komünist Partisi üyesi olan ve Polonya Halk Ordusu’nda çalışan Lec, savaş sonrasında basın ataşesi olarak Viyana’da çalıştı. Polonya’daki sistem karşıtı başkaldırı hareketinden (1956) sonra aforizma yazmaya başlayan Lec, 1966’da Varşova’da öldü ve askeri bir devlet töreniyle Varşova’daki Powazki askeri mezarlığına gömüldü.

Dipnotlar:
(1) Dedecius, K. Çağımızın ilk aforizmacısı: Lec. “Hayır. Aforizmalar. Stanislaw J. Lec” içinde, s. 109-110

Kaynakça:
Französische Moralisten. Zürich: Scientia, 1946.
Hayır. Aforizmalar. Stanislaw J. Lec. Almanca’dan çevirenler: M. Aşçı-S. Eroğlu. İstanbul: Ayrıntı, 1990.
http://www.sozkimin.com/a/933-francois-de-la-rochefoucauld-kimdir-sozleri-ve-hayati.html (Erişim: 04.10.1017)
http://www.sozkimin.com/a/969-blaise-pascal-kimdir-sozleri-ve-hayati.html (Erişim: 04.10.1017)
http://www.sozkimin.com/a/1899-montesquieu-kimdir-sozleri-ve-hayati.html (Erişim: 04.10.1017)
http://www.sozkimin.com/a/1717-nicolas-chamfort-kimdir-sozleri-ve-hayati.html (Erişim: 04.10.1017)
La Rochefouculd. Maximen und Reflexionen. Stuttgart: Reklam, 1976.
Wikipedia: Aphorismus (Erişim: 05.10.2018).
Wikipedia: Maxime (Erişim: 05.10.2018).

Yazar: Kerim Edinsel

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Kerim Edinsel

1969 yılında Etibank burslusu olarak yükseköğrenim için Almanya’ya giden Kerim Edinsel, Berlin Teknik Üniversitesi’nde Yüksek Kimya Mühendisliği öğrenimini tamamladı, daha sonra farklı sosyal bilim alanlarında eğitim aldı, değişik proje ve kurumlarda çalıştı ve aynı üniversitenin sosyoloji bölümünde sosyoloji, psikoloji ve pedagojinin kesiştiği bir alanda doktora yaptı. Uzun süreli yurtdışı çalışmalarından sonra Türkiye’ye dönen Prof. Dr. phil. Dipl.-Ing. Kerim Edinsel, 1996-2018 dönemlerinde Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. Değişik ulusal ve uluslararası kitap ve makale yayınları, sanat yazıları, öykü ve şiirleri bulunan Kerim Edinsel, insanın toplumsal koşullar içindeki serüvenine; kendini hissetme ve ifade etme biçimlerine, sonuçta insan bilimleri ve sosyal bilimlerin hemen hemen her alanına ilgi duymaktadır.