• 22 Ağustos 2018
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Bu filmin hikayesini Stanley Kubrick “Pinokyo” ya benzetmiştir. Bir kuklanın, gerçek bir çoçuk olma hayallerini anlatmasından ötürü benzer hikayelerdir. Ve sonuçta bir kukla yerine bir android ama kontrolü sağlayan ipler yerine bilgisayar programı olmasının farkı nedir? En sonunda Steven Spielberg’in “A.I. Artificial Intelligence (Yapay Zeka 2001)”  filmi olarak yapılan proje, hikayenin, ana karakteri, gerçek bir çoçuk gibi görünen android David’e yaklaşımını yeterince tatmin edici bulmayan Kubrick tarafından zamanında terk edilmiştir. Özel efektlerin yeterli olmayacağını ve insan bir aktörün fazla insan görüneceğini düşündüğünden projeyi, arkadaşı Spielberg’e vermiştir. Efsaneye göre, Spielberg’in “Jurassic Park” filminin efektlerinden etkilenen Kubrick, projeyi devretme kararını, bu filmin ardından vermiştir ancak belki de “E.T.” kararı etkileyen başka bir etmen olabilir. Eğer Spielberg insani duygusal tepkiler vermeyi başaran bir yaratık yaratmayı başarabiliyorsa, aynı durumu bir android’e uygulayabilir mi?

Evet yapabilir. David karakteri için, “The Sixth Sense” (1999) filminde büyük başarı yakalamış Haley Joel Osment’ı seçer. Osment’ın varoluşu, film için çok önemli ayrıntılardan biridir. David hariç diğer bütün androidler, buna Jigolo Joe (Jude Law)’da dahil olarak, hareketsiz saçlar ve makyaj ile yapay oldukları gösterilmeye çalışılmıştır. David, Cybertronics Şirketinin en gelişmiş “mecha” sıdır. O kadar insan yapısına benzer özellikler taşır ki, bir çiftin hasta çocuklarının bile yerine geçebilir. Spielberg ve Osment, David’i yaratabilmek için beraber çalışıp, gözlerini kırpmamayı ve derin bir naiflik hissiyatını verebilmeyi çalışmışlardır. Gerçek bir küçük çocuk gibi görünür ama hala bir “je ne sais quoi” eksiktir. Bu gerçeklik filmin hem lehine hemde alehine işler. En başlarda David’i insan gibi göstererek ama sonraları onu son derece yavaş öğrenen bir karakter yapmaları yüzünden diyebiliriz.

David, sevmeye programlanmıştır. Aktivasyon kodu girildiği anda, onu aktive eden kişiye odaklanır, bu durumda bu kişi annesidir (Frances O’Connor). Varoluşu, onu sevmek ve annesi tarafından sevilmek üzerine kurulmuştur. Son derece sofistike bir android olmasından ötürü de, bu durumun son derece doğal bir yaklaşım görünümünde olduğunu düşünürüz. Ama gerçekte, sevmiyordur veya sevgi nedir bilmiyordur. Sadece kodunun belirttiği işlemleri yansıtıyordur. Filmin içerisinde gerçekleşen hakiki tüm sevgi, insanlar tarafından gösteriliyor ve bunu film hakkındaki orijinal yorumumda doğru şekilde belirtemediğime inanıyorum.

1991 yılında “Bizler, insani duyguları insan olmayan nesnelere yansıtmakta ustalaşmış durumdayız, hayvanlardan bulutlara, bilgisayar oyunlarına,” diye yazmıştım, “ama bu duygular sadece zihnimde yer alıyor. “A.I.” bu konuda sahip olduğu sorumlulukla yüzleşmekten sıyrılıyor ve bizi ağlatmaya yönelik bir sona götürebilmek için uğraşıyor. Yanıtlar bulmam gereken yerlerde, daha çok soru sormama neden oluyor.

Filmin temeline bakıldığında doğru olabilecek bir mantık yürütülüyor David’in hikayesi anlatılırken. Yakın zamanda tekrar izledim ve yeni birşeyin farkına vardım: “A.I.” insanlar hakkında değil aslında. Yapay zeka konusunda yaşanan ikilem hakkında. Düşünen bir makine aslında düşünemez. Yapacağı tek şey, sofistike programlar kullanarak bizleri düşündüğüne ikna etmek olur. Turing Test’ini geçen bir bilgisayar düşünmüyordur. Tek yaptığı Turing Testini geçmektir.

Filmin ilk bölümü, Henry ve Monica Swinton (Sam Robards ve Frances O’Connor) isimli bir çiftin hikayesini anlatıyor. Henry bir gün eve, hasta küçük çocukları Martin (Jake Thomas)’in boşluğunu doldurması için David’i getirir. Monica başta direnir ancak sonrasında onu kabul eder. Ama ardından Jake bitkisel hayattan geri dönüp iyileştiğinde, dört kişilik bir aile oluşur. Jake, David’in bir ürün olduğundan haberdardır ancak bu konu hakkındaki hiçbir ipucunu kavrayamaz. Büyük ihtimalle programlaması, gerçek çocuklar ile birebir karşılaşmayı kapsamadığından olabilir. Bütün zamanını anneyi severek ve anneden sevgi bekleyerek geçiremez.

Hayatı taklit etmeye çalışır. Uyumaz ama uyku zamanında yaşananları gözlemler. Yemek yemez ama Martin gibi olma arzusu o kadar güçlüdür ki, proglamlamasına karşı gelerek ağzına ıspanak tıkar. Diğer çocuklar tarafından kötü muameleye uğrar. Tuvaletini yapma ihtiyacı olmadığını söylediğinde çocuklardan biri pantolonunu çekiştirir ve “ bakalım tuvaletini ne ile yapmıyorsun” der. Bütün söylenilenleri harfiyen yerine getirmesine rağmen bir gün, Martin’in neredeyse boğulmasına sebep olunca, Swinton’ların güvenini kaybeder ve adeta tehlikeli bir köpekten kurtulmaya çalışan ebeveynler gibi Swintonlar, David’i göndermeye karar verirler.

Monica, David’i geri Cybertronics’e göndermeye içi elvermez ve yolda onu diğer serbest dolaşan mecha’lara katılması için ormana salar. David’in ölmeyecek olması, soğuk veya açlığın etki etmeyecek olması ve sınırsız görünen yakıtı sayesinde böyle bir karar veren Monica’nın bu hareketi, aslında onun David ile kendini özdeşleştirebilmiş olmasına bir işarettir. Nasıl David onu sevmesi için aktive olduysa, aynı şekilde Monica da kendini onu sevmek için aktive etmiş olur. David’in karşılıksız sevgisi son derece derin bir etki bırakır. Evcil hayvanlarımızla da aynı tarz bir ilişki kurarız, özellikle köpekler ile, evrim tarafından bizleri sevmek için aktive edilmiş gibi görünmelerinden dolayı.

Filmin gelişme bölümü, David’in, mecha’ların herhangi bir yasal haklarının bulunmadığı bir dünyada gezinmesini işler. Zeki bir refakatçi ve yakın arkadaşı olan mecha bir ayı Teddy ile birlikte gezerken, son derece deneyimli bir sevgili olmaya programlanmış Jigolo Joe tarafından keşfedilirler. Bu grup, Spielberg tarafından tasarlanmış iki rüyasal görünen devasa ses sahnelerini ziyaret ederler. Birincisi Flesh Fair isimli, WWF (World Wildlife Fund – Vahşi Yaşamı Koruma Organizasyonu) gibi olmayan ama mechalar vahşice parçalanırken insanların tempo tuttuğu mekandır. David, Joe ve Teddy kurtulmayı başarırlar, büyük ihtimalle hayatta kalma programlamaları sayesinde ama David gördükleri karşısında korkuya kapılır mı? Kendi ırkının bu yokedilişine karşı nasıl bir tavır takınmalıdır?

Bir diğer mekan ise Rogue Şehridir. Universal şehrinin saykodelik bir hali gibi olan bir yerdir. Joe onu buraya, bir Büyücüyü görmeye götürür. Pinokyo hikayesinden çok etkilenen ve orada olduğu gibi gerçek bir çocuğa dönüşmek isteyen David, kendini Mavi Peri’nin gerçek bir insana dönüştüreceğine inandırır ve bu sayede Monica’nın sevgisini kazanacağını düşünür. Büyücü ona bir ipucu verir. Joe ve David uçan bir makine bulduktan sonra New York’a giderler. Bu şehir de, diğer birçok kıyı şehri gibi, küresel ısınma yüzünden sular altında kalmıştır. Ama Rockerfeller Merkezinin üst katlarında, Cybertronics şirketinin hala işlediğini keşfeder ve yaratıcısı olan bilim adamı Dr. Hobby (William Hurt) ile karşılaşır. Hobby, David’in Pinokyo’suna karşılık Gepetto ustadır.

Ve şimdi bir kere daha David’in kendini algılayışıyla çelişen olaylar görürüz. Ürkütücü bir sahnede, David’in, kendisine tıpatıp benzeyen bir sürü başka David’in bulunduğu bir depoya geldiğini görürüz. Etkilenmişmidir bu durumdan? Onlara karşı çıkmaya çalışır mı? Hayır, hala tamamen durumun etkisindedir. Mavi Peri’yi bulma görevine odaklanmaya devam eder ve bu sayede gerçek bir çocuk olabileceği inancına sadık kalır. Ama neden diye sorarız kendimize? Neden gerçek bir çocuk olmayı bu kadar fazla ister? Kıskançlık, özentilik veya durumdan acı duyuyor olmasından mıdır? Bu tarz duygulara sahip olmadığı görülebiliyor veya herhangi bir duyguya, taklit etmeye programladıkları haricinde. Bana göre, bilgisayar mantığının daha soyut sebepleri yüzünden gerçek bir çocuk olmayı istiyor. Görevini yerine getirebilmek, yani Anne tarafından sevilmek ve sevmek, Anne’nin tercih ettiği Martin gibi olmak için uğraşıyor. Bu durum, satranç için Big Blue’nun bir sonraki hamlesine karar verirken kullandığı duygulardan farksız bir durum değil aslında.

Hikayenin sonuç kısmında ise olaylar David ve Teddy’i sular altında kalmış Coney Adasına götürür ve burada sadece Gepetto’nun atölyesini bulmakla kalmazlar, aynı zamanda bir Mavi Peri de bulurlar. Yıkılan bir dönme dolap yüzünden denizaltıları sıkışır ve burada 2000 yıl boyunca hapsolurlar. Bu süre boyunca buz devri gelir geçer ve insan ırkı yokolur. David sonunda son derece sıska varlıklar, uzaylı olmaları muhtemel gibi görünen ama aslında gelişmiş androidler tarafından kurtarılırlar. Onlar için David, paha biçilemez bir hazinedir. “O, insanları tanıyan en son varlık.” Zihnindeki tüm anıları indirirler ve onu çocukluğunun birebir taklidi olan bir eve götürürler. Bu durum bana, Kubrick’in “2001” filminde, Dave için uzaylıların yarattığı Jupiter’in ötesindeki yatak odasını hatırlattı. Aynı amaçla, anlaşılması güç bir dünyada, tanıdık bir ortam yaratmaya çalışmak için yapılmıştı. “2001” deki görünmeyen varlıkların yaptığı gibi, bu varlıkların amacı da, gözlem yaparak davranışlarından bilgi toparlayıp, öğrenmeye çalışmaktı.

Filmi tekrar izlediğimde kendime tekrar sordum, neden final sahneleri için “problematik” yazdım. Fazla üzerlerine gidip, cevap vermeye hazır olmadıkları çeşitli sorular yarattım. Bu sefer bu sorular benim lehime işlediler ve daha büyük bir etki yarattılar. Öncelikle bu gümüş, iskeletimsi figürlerin android, hatta David’den daha ileri bir jenerasyonun ürünü oldukları önerisi ile başladım. Onların da bilmeye, sevmeye ve İnsanoğluna hizmet etmeye programlanmış olmaları gerekir. Diyelim ki bu tarz komutlar, programlanma DNA’ları içerisine işlemiş olsun. Şimdi ise kendilerini, David’in annesini araması durumuna nazaran daha analog, yani daha özgür görürler. Ancak işleyişleri için önemli olan bir elementi kaybetmişlerdir.

Monica’nın bir tutam saçını içeren sözde bilimsel aldatmacaların ardından, ölümünün üzerinden 2000 yıl geçmesine rağmen, sadece 24 saatliğine geri döndürülür. Bu durum uzay-zaman bütünlüğünün imkan sağladığı maksimum süredir. Bunu David’i mutlu etmek için mi yapmışlardır? Hayır çünkü umurlarında mıdır? Ve bir bilgisayar programlarını uyguladığı zaman, uygulamadığı zamana göre daha mı mutludur? Hayır, ya işlemlerini gerçekleştiriyordur veya gerçekleştirmiyordur. Nasıl bir his verdiği hakkında en ufak bir fikri yoktur.

Filmi şimdi ise şöyle yorumluyorum: Bu yeni Jenerasyon mecha’lar, insanların yokluğunda insanlar ile birlikte işlemlerini gerçekleştiremeyeceklerini anlayacak kadar gelişmiş durumdadırlar ve bu durumu orijinal eleştirimde doğru yansıtamadığıma inanıyorum. David, onların insanlığın geçmişi ile olan tek bağlarıdır. İnsanlar hakkında bilinecek herşey öğrenebilmeleri için tek, paha biçilmez kaynaklarıdır. David’in annesi ile 24 saatlik etkileşimini izleyerek, onun, kabileyetlerinin zirvesindeki halini görebilirler.

Şimdi sormamız gereken soru Monica’nın hangi amaçla orada olduğunu öğrenmek. Filmci Jamie Stuart aslında Monica’nın orada olmadığını söylüyor. Bir görselin David’in zihnine yerleştirildiğini ve kapanış sahnelerinin hepsinin tamamıyla David’in bakış açısından yansıtıldığını belirtiyor. David’in bütün anılarını ve bilgilerini indirmiş olan yeni mecha’ların, artık ona ihtiyacı kalmamıştır ama hayatını sonlandırmadan önce, ona bir günlük tatmin duygusu yaşatabilmek amacıyla böyle bir durumu yaratmaya uğraşmışlardır. Filmin sonunda bizlere David’in rüya gördüğü söylendiğinde aslında bu durum sadece David’in izlenimidir. Filmin başlarında David’in uyumadığı ve bu yüzden rüya görmesininde imkansız olduğu açıkça belirtilmiştir.

Bir mecha, başka bir mecha’nın tatmin alma duygusunu neden umursar? David’e 24 saatlik bir huzur ortamı sağlamanın anlamı nedir? Eğer makinalar hissedemiyorsa, kapanış sekansının anlatmaya çalıştığı nedir? Benim görüşüm, yeni mecha’ların, sevebilecekleri bir mecha yaratmaya çalışması. Kendi yarattıkları David’e karşı anne rolünü oynayabilmek ve bu yeni mecha’nın onları sevmesini sağlamak. Bu bağlam içerisinde sevgi ne demek? Şah veya Mat veya Pi den ne az, ne çok. Yapay Zeka’nın kaderi işte budur. Hiçbir Anne, hiçbir zaman onları sevmeyecek.

Yazar: Roger Ebert
Çevirmen: Gökhan Çuhacı
Kaynak: rogerebert

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com