Paylaş

Affetmenin alternatifi mutlaka intikam değildir, etkilenenlerle dayanışmadır.

Affetme nedir? Affetmek her zaman ahlaki ve övülmeye değer midir? Yoksa “affedilemez” kabul edilecek kadar korkunç bazı davranışlar var mıdır? Peki, kişisel ve siyasi affetme arasında bir ayrım var mıdır? Bunlar, gelişmekte olan güncel affetme literatüründe tartışması devam eden temel sorulardan bazıları.

Gelin “affetme” kelimesini nasıl tanımlayacağımızla başlayalım. Buradaki temel tartışma, bir tarafta duygusal bir modeli destekleyenlerle diğer tarafta çoğulcu bir modele sarılanlar arasındadır. Duygusal modele göre affetme, fikir değişimi gerektiren içsel bir mesele olarak değerlendirilir. Bu sebeple affetme, haksızlığa karşı doğal bir tepki olarak ortaya çıkan olumsuz duygulardan ahlaken vazgeçmeye dayanır.  Affetmenin tam olarak hangi duyguların üstesinden gelmesi gerektiği hakkında kayda değer tartışmalar olsa da, birçok çağdaş kuramcı affetmenin kırgınlığın üstesinden gelmeye dayandığını savunur. Bundan genel olarak öfke, intikam alma isteği, nefret ve hatalının cezalandırıldığını görme isteği gibi birtakım intikam güden hırsları kapsadığı anlaşılır. Eleştirmenlerse haksızlığa karşı tepkimizin her zaman duyguları içermediğine dikkat çekmişlerdir. Aslında, duygular hissedildiğinde bile her zaman intikam güden duygular değildir. Örneğin, haksızlığa karşı yaygın duygusal tepkiler diğer birçok tepkinin yanı sıra üzüntü, hayal kırıklığı, boyun eğme ve merhamettir.  Tersine, belki de bir duygu değişimi affetme için ne yeterli ne de gereklidir. Belki de affetme kapsamlı ve çeşitli eylemleri içerir ve affetme eylemi “sayılan” şey kısmen, işin içindekilerin onu öyle görüp görmemelerine bağlıdır.

Affetmenin neye bağlı olduğuna açıklık getirirken, affetmeyi onunla bağlantılı olan diğer olgulardan ayırt etme konusunda dikkatli olmalıyız. Affetmek örneğin; genellikle hak verme (eylemi tamamen yanlış değilmiş gibi görmeye başlama), mazur görme (hatalıyı eylemden tamamıyla sorumlu değilmiş gibi görmeye başlama) ve kabul etme (eylemi hatalının hesap vermesi gerekmeyen bir şey gibi görmeye başlama) gibi olgulara bağlanır ve bu nedenle bu olgularla karıştırılır. Pamela Hieronymi, geçerli bir affetme durumunun ‘kesin’ ve aynı zamanda ‘açık’ olması gerektiğini savunmuştur. Söz gelimi, özel olarak tasarlanmış bir ilaç veya yüksek miktarda alkol alarak kırgınlığın ve öfkenin üstesinden gelmek affetmek olarak kabul edilemez. Bu nedenle gerçek bir affetme durumu, kırgınlığın üstesinden gelmek için nedenler göstermesi bakımından açık olmalıdır. Bununla birlikte gerçek affetmenin, yargının gözden geçirilmesi için şu iddialardan ödün vermeyen nedenler belirtmesi gerektiği kadar kesin de olması gerekir: eylem hatalıydı; hatalı, bizim ondan mantıken hatalı davranmamasını beklediğimiz ahlaken sorumlu biri; ve kurban saygıdeğer ve haksızlık edilmemesi gereken biri. Zorluk şu ki, bu iddialar kırgınlığı garantiliyor, o zaman biz mantık çerçevesinde nasıl kırgınlığın üstesinden gelebiliriz?

“Zulmü affetmeyi reddetmek ahlaki bir duruşun karşılığı veya ifadesi ve hataya direnmenin güçlü bir yolu olabilir”

Bu sorun bazen bir paradoks üzerinden açıklanır: affetme, hatayı kusurlu, kabul edilemez ve mazur görülemez kabul etmeyi gerektirir. Bununla birlikte, aynı zamanda affedicinin (bir şekilde) kırgınlığının üstesinden gelerek ve [hatayı] hatalıya karşı kullanmaktan vazgeçerek onunla ilgili yargısını mantık çerçevesinde değiştirmesi gerekir.

Paradoksu çözmek için kullanılan yaygın yöntemlerden biri; affetmenin, kırgınlığın artık kesin olmadığını gösterecek bazı şartları yerine getirmesi gerektiğini savunmaktır. Hieronymi kırgınlığı ve öfkeyi bilişsel terimlerle “birinin yargılarına duyarlı […] [ve bu nedenle] mantıksal gözden geçirmeye konu olan davranışlar” olarak değerlendirir. Hatalının özrünün, kurbanın mantık çerçevesinde ve kesin bir şekilde affetmesine imkân vererek kurbanın kırgınlığın üstesinden gelmek için gerekli olan fikir değişikliğini doğrulayacağını savunur. Diğer bazı koşullanmacılar – onlardan böyle bahsedeceğim – özürde diretmezler. Bunun yerine hatalının pişmanlığının, sonucunda hatalının kendini ahlaki kişisel gelişime adadığı vicdan devriminin, pişmanlık ifadesinin veya ‘tamamen değişmiş bir hayat’ belirtisi göstermesinin gerekliliği üzerinde dururlar. Bazı koşullanmacılarsa affetmeyi genellikle eksiksiz bir ödev veya erdeme yakın eksik bir ödev olarak değerlendirirler.

Koşullanmacı olmayanlar – onlardan böyle bahsedeceğim – tam tersine hatanın ne kadar ciddi olduğuna ve hatalının pişman olup olmamasına veya özür dileyip dilememesine bakılmaksızın her zaman affetmek için bir neden olduğunu savunarak bu tabloyu tamamıyla reddederler. Garrard ve McNaughton’ın etkili değerlendirmelerine göre insan dayanışması, pişman olması şart olmayan hatalıya karşı sevgiyle yaklaşma ve iyi niyet olarak görülen koşulsuz affetme için bir neden yaratır. İnsan dayanışması “birinin, kendisiyle aynı durumda olduğunu hissettiklerinin iyiliğini düşünmesi” olarak görülür. Hatta bu tarz bir dayanışma bizim hatalıyla yanılabilir ve kusurlu bir tabiatta – yani insan tabiatında –  birleştiğimizi kabul etmeyi içerir. Koşullanmacı olmayanlar bir taraftan affetmek için her zaman bir neden olduğunu savunurken, diğer bir taraftan affetmenin bazı durumlarda zor olduğunu kabul ederler. Bu nedenle koşullanmacı olmayanlar, en nihayetinde çok ciddi hataları affedemeyen veya affetmede başarısız olan kurbanları veya pişman olmayan hatalıları suçlamaktan kaçınmak isterler.

“Literatürde, affetmeyi eksiksiz bir ödev veya bir yetenek olarak görme eğilimi vardır. Kendi çalışmamda ben, Kant’ın kapsamlı veya eksik erdem ödevi kavramının üçüncü bir seçenek sağlayabileceğine dikkat çektim.”

Affetmenin koşulsuz olduğu görüşü sık sık, bizim  (eksiksiz) bir affetme ödevimiz olabileceği görüşünün reddedilmesiyle ilişkilendirilir. Koşullanmacı olmayanlar bunun yerine, affetmenin ‘seçime bağlı’ veya bir ‘yetenek’ olduğu fikrini benimseme eğilimindedirler. Güncel literatürde oldukça yaygın olmasına rağmen, ‘seçilebilirlik’ kavramının anlaşılması zordur ve yazarlar sıklıkla yerinde net bir açıklama yapmaksızın bu kavrama değinirler. Lucy Allais burada bir istisnadır. Onun anlatımı, kavramı şu önemli hususta şekillendirir ve aydınlatır: görüş şudur ki affetmek için hangi ahlaki nedenler olursa olsun affetme (örneksel olarak), hatalıya hakkını veya hakkı olan bir şeyi vermeyi gerektirmez  “[…] yani affetme hak edilmez veya borçlu olunmaz […] [affetme] hatalının talep etme durumunda olmadığı bir şeydir, hatalının hakkı olmayan bir şeydir ve affetmenin kurbanın takdirine bağlı olduğuna dair temel ve önemli bir algı vardır.”

Allais, bilişsel bir duygular – daha kapsamlı haliyle tutumlar olarak değerlendirdiği –  dizisini duyuşsal bir diziyle değiştirerek affetme paradoksuna alternatif bir çözüm sunar. Allais affetmenin, aslında duyuşsal olan cezalandırıcı tepkisel tutumların üstesinden gelmeyi gerektirdiğini savunur. Cezalandırıcı tepkisel tutumlar, hatalıyı hatası nedeniyle sorumlu gören hatalının değerlendirici duyuşsal bir yönünü içerir. Allais hatalının hak ettiği kesin olan kırgınlıktan vazgeçmeyi ve hatalıyı “davranışının gerektirdiği şekilde kusurlu ve itibarsız” görmeye son vermeyi gerektiren zengin bir affetme kavramını destekler. Affetmenin üstesinden geldiği tutumlar inançlar olmadığı için bu, duyuşsal odak değişimine ulaşarak ve hatalının suçluluğuna dair inançlarımızdan da vazgeçmeden mantık çerçevesinde onların üstesinden gelme imkanı verir. İşte bu şekilde uzlaşmak zorunda kalmadan onu koşulsuzca affedebiliriz. Allais affetmenin gücünü tam olarak kesin olan kırgınlığın üstesinden gelme kapasitesinde görür, bu demek oluyor ki; bizim her zaman duyuşsal olarak hatalıyı hatasından üstün görmeyi tercih etme seçeneğimiz vardır. Gelgelelim, birini hatasından üstün görmeyi seçmenin – özellikle de suçları çok ciddiyse – her zaman için iyi bir fikir olup olmadığını sorabiliriz. Nihayetinde, neden birini en kötü seçimlerinden üstün görelim ki? Allais affetmenin, sayesinde affetmenin takdire şayan olduğu bir tür cömertlik – hatta bir yetenek – olduğu karşılığını verir. Garrard ve McNaughton’un hatalıyla bir dost, yanılabilir bir insan olarak merhamete dayalı dayanışmanın kesin olan kırgınlıktan vazgeçmek için bir neden sağladığı görüşünü destekler, hem de affetmenin her zaman için seçime bağlı olduğu ve asla zorunlu olmadığını savunur.   

Ancak, literatürde affetmeyi ya eksiksiz bir ödev ya da bir yetenek olarak görme eğilimi vardır. Kendi çalışmamda ben, Kant’ın kapsamlı veya eksik erdem ödevi kavramının üçüncü bir seçenek sağlayabileceğini belirttim. Kant’ın affedici olmak için eksik (ve koşullu) ödev erdemine sahip olduğumuzu savunduğunu anlıyorum ve ben bunu uygun görülen koşullar altında hatalılara karşı, gelişen affetme eylemleri ve tutumları ilkesini benimsemeyi gerektirdiği şeklinde yorumluyorum. Affetmeyi destekleyen temel değerlendirme, hatalının ahlaki kişisel gelişime bağlılık belirtisi olarak pişmanlıktır. Fakat bu eksik bir ödev olduğu için hatalının affedilebilmesi için benzer bir hak yoktur. Bu nedenle, affetmenin sadece hatalının yetkili olmadığı (yani hakkı olmayan) bir şey olması bakımından seçime bağlı olduğu konusunda Allais’e katılıyorum. Ama aynı zamanda Kant bir affedicilik ödevi olduğunu öne sürer. Buna bağlı olarak, Kantçı bir bakış açısıyla affetmenin tamamen kurbanın takdirinde olan sadece seçime bağlı, veya bir yetenek, olduğunu söylemek uygun görünmüyor. Aslında seçime bağlı ödev kavramı bir tezat gibi görünüyor. Benim açımdansa affetmeme ilkesi benimsemek hoş görülemez. Bunun gerekçelerinden biri, affetme ilkesi benimsemenin sadece isteğe bağlı olmamasıdır. Bu, eksiksiz bir ödevin var olduğu anlamına gelmez, fakat: failin belirli durumlarda ne zaman ve nasıl affedeceğine karar vermede her zaman biraz özgürlüğü vardır.   

(Yazının 2. Bölümü bulunmaktadır.)

Yazan: Paula Satne
Çeviren: Ayça Sofu
Kaynak: iainews.iai.tv

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com