• 24 Temmuz 2018
  • Tuğçe Çifci
  • 0
Paylaş

Albert Camus felsefesinin en göz alıcı noktası insanı merkeze koyuyor oluşudur. Onun bu insan merkezli felsefesinin sonucunda da insan olarak biz kendimize tamamen farklı gözlerle sorular sormaya başlarız. Camus’nün felsefi ve kuvvetli edebi kişiliğinin bizlere hediyesi budur. Ana kavramlarının başlıcası onun uyumsuz insanıdır. Bunun diğer karşılıkları da vardır: saçma ve absürt. Uyumsuz, tamamen kişisel ya da sadece insanla alakalı değildir. Camus’de saçma, bilinçle dünya arasındaki ilişkidir.

Biz insan olarak dünyaya belli bir yönelim ve farkındalıkla geldik. Bu farkındalığa sahip olmamızın nedeni de bilinçli varlıklar oluşumuzdur. Dünyanın bir farkındalığı olmadığı için insanla dünya arasında sonu gelmeyen bir uyumsuzluk baş gösterir. İnsan, bilinci gereği dünyaya yönelir. Bu yönelimlerin sonucunda insan arayışına bir cevap bulamaz, sonuçsuz kalır. İşte bu karşılık bulamamaya saçma diyoruz. Uyumsuz, başlı başına ne insanın kendisinde ne de dünyadadır. Bu uyumsuzluk hissi bilinçle dünya arasındaki kopukluktan meydana gelir. Jean Paul Sartre, bu kopukluğu bu uyumsuzluğu bulantı kelimesiyle açıklamaya çalışmıştır.

Camus, saçmayı açıkladıktan sonra ondan kurtulma yollarını arar. Uyumsuzluk hissi, geçici bir süreç değildir. O, biz ve dünya olduğu müddetçe var olacaktır. Saçmadan nasıl kurtulurum? Saçma bilinç ve dünya var olduğu sürece devam edecektir. Bu durumda ya dünyayı ortadan kaldırmalıyız ya da kendimizi. Dünyayı yok etmek gibi bir seçeneğimiz olmadığına göre akıllara çözüm intihar mı soruları gelir. Tüm varoluşçularda olduğu gibi, Camus’de de çözüm asla intihar değildir. Eğer saçma buradaysa, hayatımızın bir gerçeğiyse o halde onu kabul etmekten başka şansımız yoktur. İntihar sadece bir kaçıştır ve kolay yoldur. Varoluşçu gelenekte buna yer yoktur. Absürt, bireyin gerçeğidir. Buna ne kadar erken adapte olursa o kadar erken mücadele etmeye başlayacaktır.

İnsan olarak, olanca yoğunluğuyla gelen duygularımızın sonucunda beklentilere gireriz. Hayata dair umut geliştirir, belki de çoğu zaman yapıp etmelerimizin ötesinde hayallere kapılırız. Tüm bu istekler bazen gerçekleşir, bazen gerçekleşmez. Biz bazen hayata çok yaklaşırız. Bazen yanından bile geçemeyiz. Hayat, aynı sabaha uyanmak, aynı geceye uyumak, monotonluk, geleceğin bilinmezliği, insanın dünyada tek başınalığı, ölüm, hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, sevinç ve kederin, aşkın ve ihanetin aynı anda yaşanma halidir. İnsan, çok yönlü oluşuyla bütün bunları bünyesinde taşırken uyumsuz hissetmeye başlar. Ve asıl mesele tam olarak budur: uyumsuz hissini fark eden insanın ne yapacağı sorunsalı. Her insan zaman zaman kendisiyle alakalı bir sorunu olduğunu hisseder ama çoğunlukla bu sorun, adı konulmadan günlük hayat koşuşturmacası içinde erir gider. Ve insan kendi yaşamında, kendi eliyle yabancılaşır. Yapılması gereken bu hissi farkındalık seviyesine çıkartabilmektir. Çünkü bundan sonra ancak bir şeyler yapabilir insan.

Uyumsuzdan nasıl kurtulabilirim? Burada ilk adım “umut”tur. Bu seçenek teist kesim için daha yararlıdır. Çünkü inançlı insanlar sadece bu dünyada değil, diğer dünya için de umut ederler. Bu dünyadan sonraki dünyanın güzel olduğuna inanırlar. Ve bazı kesimler de diğer dünya için yaşarlar. Camus bunu kabul etmez. Onun felsefesinde asıl olan dünya bu dünyadır.

Diğer adımımız “intihar”. Bu hiçbir zaman çözüm olmamakla birlikte acizliktir, kaçıştır. Yaşam, öylece verilebilecek bir şey değildir. O, her zaman mücadeleyi hak eder.  Üçüncü seçenek ise “başkaldırma”. Hayatının saçmalığını bulmuşsan eğer, bunun farkındaysan, başkaldır ve mücadele et. Bunun üstesinden gelecek yollar bul. Camus, tüm bu başkaldırma felsefesini karakterlerle anlatır. Nicelik ahlakının karakterlerinde, hayatı nitel değil de nicel olarak yaşayan karakterler vardır. Bu onları ahlaksız yapmaz. Onların ahlak anlayışı budur. Ne kadar çok sayıda severse, saçmalığın o kadar üstesinden geldiğine inanır.

Nasıl başkaldırırım? Camus’ye göre en iyi başkaldırma yolu sanattır. Bu sanatın altında da hem felsefe hem edebiyat vardır. Yazarken ne öldürüyorsun, ne de baskı kuruyorsun. Kaleminle sadece uyarıyorsun. Bu başkaldırı, birlik esasına dayalı, değer oluşturmaya dayalı en güzel başkaldırıdır.

Kaynakça:

Gündoğan,  Ali Osman. (2011). Albert Camus Hayatı, Yapıtları, Felsefesi.
Camus, Albert. (2017). Sisifos Söyleni. ( T. Yücel, Çev. ) Can Yayıncılık.
Camus, Albert. (2018). Veba. ( N. T. Öztokat, Çev. ) Can Yayıncılık.

Yazar: Tuğçe Çifci

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Tuğçe Çifci

Okumaya ve yazmaya olan tutkum, üniversitede'de beni felsefe okumaya yönlendirdi. Ve artık yazdıklarımı paylaşmalıyım diye düşündüm. Buradayım