Paylaş

Bir önceki yazıda, bazı demokrasi türlerinin kısaca tanımlaması yapılmış, ardından demokrasinin bazı çelişkilerine değinilmişti. Bu yazıda ise insan zihninin karar alma mekanizmaları ile demokrasi arasında bir ilişki kurulacak ve son olarak bu ilişkiden yola çıkarak demokrasinin en büyük sorunlarından biri olan demagojinin önüne nasıl geçilebileceği sorgulanacaktır.

İnsan nasıl karar alır?

Ortaçağ’da insanın karar alma mekanizmasında etkili olan, insan vücudunun üç kısmının olduğuna inanılıyordu: akıl, kalp ve karın. Akıl mantığı/rasyonaliteyi, kalp duyguları, mide -yani appetite– ise şiddetli arzuyu ve şehveti yol gösterici olarak alır. Hatta bu yüzdendir ki, kimi sözler için ‘aklım almıyor’, ‘kalbim kırıldı, kalbim kaldırmıyor, duygularıma dokundu’ ya da ‘midem kaldırmıyor, mideme bir bıçak gibi saplandı’ gibi metaforları kullanıyoruz. (1) Yine bu yüzdendir ki insan yaptığı şeyleri ifade ederken kimi zaman mantığıyla hareket ettiğini söylerken kimi zaman duygularına kapılıp gittiğini söyler. Kimi zamansa ani şehvete düşmüştür de o yüzden yapmıştır.

Hepimiz aynı geminin yolcularıyız

Şimdi bir gemiyi ele alalım. Bu gemide bir takım insanlar beraberce hareket etmektedirler. Geminin rotasını oturtan, karmaşık olan navigasyonunu sağlayan, hem rüzgarları, bulutları, yıldızları okumasını hem de geminin fiziki yapısı dahilinde hangi aracın nasıl ve ne zaman kullanılması gerektiğini bilen; bütün bunlara göre kararlaştırılan rotada nasıl hareket edilmesi gerektiğine karar veren, yeterli donanıma sahip 5-6 kişilik küçük bir grup olsun. Gemideki diğer insanlar ise geminin yönlendirilmesine ilişkin herhangi teknik bilgiye sahip olmayan ancak geminin hangi yöne gitmesi ve hangi aletlerin kullanılması gerektiği gibi konularda bir takım istekleri, arzuları olan ve gemideki insanların çoğunluğunu oluşturan 25-30 kişilik bir grup olsun. Kimin gemiyi yönetmesini isterdiniz?

İnsan bedeni ile bu gemi örneği arasında ilişki kuracak olsak, ‘akıl bedenin kaptanıdır, kalp ve mide ise yolcularıdır’ diyebiliriz. Kalbin ve midenin isteklerini tamamen yok saymak geminin selameti için muhtemelen iyi olmayacaktır ancak aklın başta olduğunu unutmamak gerek. Bir karar verilmesi gerektiğinde var olan her türlü veriyi akıl süzgecinden geçirerek, irdeleyerek, analiz ederek sonuca varılmalı.

Peki, bir ülke ile gemi örneği arasında nasıl bir ilişki kurabiliriz? Aynı benzetme yoluyla bir ülkeyi ele aldığımızda ‘çoğunluk geminin yönetiminde olmasa bile başkaca mekanizmalarla etkili katılımının sağlandığı bir parçası olabilmeli ama nihai kararı verecek olanın irdeleyen, analiz eden, çözümleyen ve alanında yeterli teknik donanıma sahip bir baş olması gerekiyor’ denilebilir. Plato’nun diyaloglarında Sokrates karakteri de demokrasiye bu noktadan yaklaşmaktadır. Republic’in altıncı kitabında Plato, Sokrates’i Adeimentus adlı bir karakter ile konuşurken ele alır; bir toplumu gemiyle kıyaslayarak ona demokrasinin kusurlarını göstermeye çalışır. “Eğer bir deniz yolculuğuna çıkıyor olsaydınız ideal olarak gemiden kimin sorumlu olmasını isterdiniz? Herhangi birinin mi yoksa denizcilik kurallarına, denizciliğin gerekliliklerine göre eğitim almış birinin mi?” (488-489a)

Akıllıca olan; geminin içindeki diğer insanların isteklerini de göz önünde bulundurarak, teknik bilgiyle bu isteklerin belli bir optimumunu bulabilecek, konusunda ehli olanların yönetmesi olacaktır. Burada dikkat çekilen husus ‘seçim’in bir beceri işi olduğudur, salt sezgiyle hareket edilerek alınan bir karar değildir. Dolayısıyla tıpkı diğer beceri türleri gibi bunun insanlara sistematik olarak öğretilmesi gerekir. ‘Vatandaşın eğitim almadan oy kullanmasına müsaade etmek onları tıpkı bir fırtınada büyük bir geminin yetkilisi olmasına izin vermek gibi sorumsuzluktur’ önermesi bu bakış açısının ürünüdür.

Burada bahsi geçen anlayış klasik anlamda elitizim yani seçkinlerin iktidarı olarak etiketlenebilir gözükmektedir. Ancak sadece seçkin oluş kastedilmemektedir. Dolayısıyla, teknokrasi (teknik bilenlerin iktidarı), meritokrasi (hak edenlerin iktidarı -bireysel üstünlüğe ve liyakata dayanır), epistokrasi (bilginin iktidarı) gibi terimlerle belki daha iyi açıklanabilir ancak bunlar da yeterli olmayacaktır zira geminin diğer parçalarının etkin katılımı göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen etkin katılım ise müzakereci demokrasi gibi toplumun tüm üyelerinin aklını kullandığı bir sistem ile olmalıdır. Eğer toplumdaki bireyler akıllarından ziyade hislerine ve arzularına yönelmişlerse demogoglar tarafından yönlendirilmeye açık konumda olurlar.

Demogoji ve demagoglar

Geminin büyük çoğunluğuna hitap eden demagoglar, tıpkı kalbe ve mideye dokunan sitümülasyonlar (dürtüler, tahrikler, harekete geçiriciler) gibidirler. Duygulara, arzulara ve isteklere yoğunlaşır, insanlara ‘aklı bir kenara koydurur’; ‘demagoji yaparlar’. Etimolojik olarak demagog kelimesine yaklaşacak olursak demos, ‘halk’, ‘insanlar’; agosos ise ‘yönlendiren’, ‘lider’ demektir. Kabaca ‘halkı yönlendiren’ de denilebilir. Demagoji ve demagog sözcükleri önceleri nötr bir anlama sahip iken süreç içerisinde kötü bağlamda ele alınır olmuştur.

Aristoteles demagogları demokrasiyi içten yiyen bir böceğe benzetir. Günümüzde ise bu böcek tanımı belki modern biyolojinin tanımladığı retrovirüslerle ilişkilendirilebilir. Retrovirüsler, insan DNA’sını yeniden yazarak, gerçek anlamıyla, bedenin kendi kendisine düşman kesilmesine sebep olurlar; yani konakçı oldukları bedeni ele geçirip, bedenin ham maddesini adeta bir silah olarak kullanarak onu yok ederler.

Bir kişinin demagog sayılabilmesi için gerekenler James Fenimore Cooper’ın 1838 tarihli Demagoglar Üzerine başlıklı makalesinde şu şekilde sıralanmıştır (Cooper, 1838, ss.98-100):
-[Bir demagog] içi boş, argolu ve gerçek anlamı dışında kullanılan kelimelerle konuşur.
-Çoğunluğun yanılmayacağı ve yanıltılmayacağı görüşünü savunur.
-Hasetleri, kıskançlıkları, zıtlaşmaları, bencillikleri, bayağılıkları ve kusurlarıyla kendilerini ele verir ve hatta bunları bir araç olarak kullanırlar. Kendi adalet anlayışlarına gölge düşürerek, olumlu şeyleri görmeye kendilerini kapatır, o gurur duydukları yasaların meşru sonuçlarını inkar etmeye neden olacak kadar, kendi duyularını, melekelerini kör edecek kadar ileri giderler.

Demokrasinin içinde demogoglar gibi retrovirüslerin oluşması oldukça muhtemeldir. Bununla birlikte kalbe ve mideye hitap ettikleri için önlerine geçilmesi bir hayli zordur. High-Phi Projesi (2) demagoglarla mücadele etmenin yolunu felsefe eğitiminin yaygınlaştırılmasında ve erken yaşta başlatılmasında bulmuş (Green, 2013, s.231):

Orta öğretim düzeyinde felsefe için bastırılamaz bir susuzluk var görünmektedir. Dahası, bu susuzluğu gidermek, eğitimsel kazanıma katkı sağlayacağı gibi kamusal söylem düzeyine de katkıda bulunacaktır. Bütün akademik konular belirli derecede eleştiri, analiz ve tartışma içeriyorsa da, felsefe, eleştirel akıl yürütme becerilerinin geliştirilmesi için özellikle uygundur. Zaman, özgürlük, adalet ve bilgi gibi kavramları içeren felsefenin merkezinde yer alan düşünce süreçleri, bazen önermeler ve sonuçlar bağlamında açıklanan açık tanımlamalardan ve argümanlardan da destek alan belirli sözlü formülasyonlara bağlıdır. Böylelikle felsefe öğrencileri bir yandan derinlikli metinsel analiz becerilerini geliştirirken, bir yandan da çoğu zaman okumuş yetişkinler arasında görülmeyen akıl yürütmedeki mantıksal yanlışlara yönelik bir duyarlılık geliştirirler. Dahası, orta öğretim düzeyinden mezun olan öğrenciler için (üniversite düzeyine devam etmeseler bile) felsefeye maruz kalışın kalıcı faydaları olabilir. Bu alan, düşüncenin açıklığına ve argümanın ikna ediciliğine odaklanmayı desteklediğinden, felsefeye maruz kalmış lise mezunları kamusal alanda, mantık yürütmede yanlış olanı tespit etmek için daha donanımlı olacaklardır. Sonuç olarak, her şeye karşı sağlıklı bir şüpheci yaklaşım geliştirebilen yetişkin bireyler olarak, tüketirken de oy kullanırken de demagojiden ziyade mantıklı argümanlara dayalı olarak kararlarını vereceklerdir.

Dipnot:

(1) Bu üç bölgenin insanın karar almasındaki etkisinde gerçekleşen kimyasal sürecin ayrıntıları hakkında Anil K. Rajvanshi’nin The three minds of the body başlıklı makalesine danışılabilir. <http://www.nariphaltan.org/gut.pdf>
(2) High-Phi Projesi (Project High-Phi), 2009 yılında,  Sanat ve Bilim Yüksekokulu ile Öğretim Kaynakları Merkezi’nin desteği sayesinde Virginia Üniversitesi’nde kurulmuştur. Amerikan üniversitelerinde felsefi sorgulamayı arttırmayı amaçlamaktadır.

Kaynakça:

Cooper J.F., 1838, “On Demagogues”, The American Democrat: Or, Hints on the Social and Civic Relations of the USA, H&E.Phinney.
Cooper J.M. ve D.S. Hutchinson (ed.) 1997, “Republic”, Plato Complete Works. Cambridge: Hackett Publishing Company.
Green, M., 2013, “Project High-Phi”, Philosophy in Schools-An Introduction for Philosophers and Teachers. NY:Taylor&Francis.
Signer M., 2009, “Defining the Demagogue” Demagogue: The Fight to Save Democracy from Its Worst Enemies, NY:St Martin’s Press.

Yazar: Elif Erdoğan

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Elif Erdoğan

Saint Joseph Fransız Lisesi ve Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde eğitim gördü. Grafik-tasarım, çeviri, sanat felsefesi, teorisi ve eleştirisi alanlarıyla ilgilenmektedir. Plastik sanatlar alanında çalışmalarda bulunmaktadır