Paylaş

“Her şeye sahip olmuş, her şeyi duymuş ve görmüş, yetermiş bunlar. Artık kimseden bir şey duymak istemiyormuş. İnsanlar onu derinden iğrendiriyormuş, bütün insan toplumu onu derin bir düş kırıklığına uğratmış ve düş kırıklığı içinde yalnız bırakmış” (Thomas Bernhard)

Yaşamın genelinden veya insanlardan beklentilerimiz, çoğunlukla gerçekleşme durumlarından bağımsız olarak bizi hayal kırıklığına sürükledi. Onulmaz bir melankoli içinde tüm umutlarını bir beklentiye yüklemiş, o beklentisi karşılandığında “bu kez mutlu olacağına”, “bu kez yıkılmaz olacağına” inanan insanın senaryosu hangimize yabancı?

Her defasında sonsuz mutluluğun sırrını bulmuş gibi sevinç nidaları atan ancak geçicilik ve değişkenlik olguları tarafından tekrar çarpılan insan, hayal ettiği senaryoların kaçında gerçekten “bu kez mutlu” ve “bu kez yıkılmaz” olmuştur? Bu soruyu karamsarlık olmadığına inandığım bir yalınlıkla “hiç” diye yanıtlayabileceğimize inanıyorum. Çünkü gerçek olmasına rağmen bizi mutlu edememiş senaryoların sayısı, gerçek olsaydı bizi kesinlikle mutlu bir insan yapacağına inandığımız olası senaryoların sayısından daha az değildir.

Bugün size yaşamdan ne beklediğiniz sorulsa ne yanıt verirdiniz? Yeni bir yıla, yeni bir yaşa girerken, bayramları kutlarken veya günlük dualar ve iyi dileklerde dile gelmesine aşina olduğumuz “huzur, aşk, sağlık, para, mutluluk” gibi birtakım şeyler belki ilk aklımıza gelenler. Hayattan bunları bekliyor olmamızda bir sorun olduğunu düşünmüyor ya da bu beklentileri küçümsemiyorum çünkü bunların her biri yaşam mücadelesinde elimizi güçlendiren şeylerdir. Ancak istekler biraz daha somutlaştırıldığında, temelde yaşamak için gereksinimlerimiz aslında çok benzerken, hayal ettiklerimiz ve ihtiyaç duyduklarımızın farklılığı ve karmaşıklığı şaşırtıcı görünüyor.

Hayal eden ve ihtiyaç duyanlar olarak bizler, çok geniş bir yelpazeyi oluşturuyoruz. Bu, “makul bir eğitim almış, nispeten belirsiz bir geleceğe sahip olanlarımız ile hali vakti yerinde olandan nispeten fakir, ama bütünüyle kapana kısılmamış olana uzanan bir yelpaze”dir. (Craib, 1994) Hali vakti yerinde olanların beklentileri ile kapana kısılmış ve geleceği nispeten belirsiz olanların ve bütünüyle kapana kısılmamış olanların beklentileri aynı değildir. Oysa bir de bu kategorilerin hiçbirine girmeyenler vardır: “Sürekli hayal kırıklığına uğramış, yaşamı genellikle bir günü daha devirme mücadelesinden öteye geçmeyen ve geleceğe dair seçenekler oluşturmak için çok az malzemeye sahip olanlar.” (Craib, 1994)

Bu kategorilerin her biri için yaşam farklı şiddette mücadelelerle geçmekteyken sarsılan “adalet” inancı, malzemesi az olanlar için mücadeleyi zorlaştırmakta ve hayal kırıklığının seviyesini yükseltmektedir. Çünkü belirlilik belirsizliği ve belirsizlik belirliliği doğurur. Bir kısmımızın geleceğinin belirli oluşu, bir kısmımızın geleceğini nispeten belirsiz kılmaktadır. Oysa çoğu zaman bu kavramlara bu isimleri veren, insanların bugünlerine bakarak geleceklerinin belirliliği / belirsizliği konusunda öngörülerde bulunan bizizdir. Bu, tıpkı bir zamanlar “masa”ya “masa” denmiş olması ve bugün hiçbirimizin ona “sandalye” demiyor olması gibidir.

Her şey bizim koyduğumuz yasa ve tanımlamalar doğrultusunda ilerler görünür, oysa doğanın kendi yasaları vardır. Günün sonunda her birimiz kendi hayal kırıklıklarını ağır bulacak ama yine de kendi hayal kırıklıklarını tercih edecekken, bireysel yaşamlarımızda verdiğimiz mücadeleleri ve hayal kırıklıklarının ağırlığını kiminkiyle teraziye koymaya gönüllüyüz?

Yaşamda umutsuzlukla mücadele etmede elimizi güçlendiren pek çok şey vardır ancak ben bunların temeline doğanın kanunlarına ve adaletine duyduğumuz inancı koyuyorum. Filozof imparator Marcus Aurelius’un söylediği gibi; “Olan her şey adil bir şekilde olmuştur. Yakından bakarsan, bunun doğru olduğunu göreceksin. Bununla sadece basitçe neden ve sonuç silsilesinin yer aldığı çizgiyi değil, aynı zamanda adalet çizgisini de kastediyorum, yani sanki her şey birisi tarafından hakkaniyetle dağıtılıyor.”

Mutluluğa bu defa iade etmemek üzere sahip olma düşüncesinin mümkün olmadığını söylerken karamsar değildim. Aynı şekilde, yaşamdaki görünen hayal kırıklıkları ve gerçekleşiyor görünen düşlerin ardında eğilip bükülmez bir adalet çizgisi olduğunu söylemenin de süslenmiş bir iyimserlik olduğunu düşünmüyorum. Çünkü başımızı koyduğumuz yastıktan bağımsız olarak, hepimizin hayalleri aynı derecede güzel ve kırıldığında aynı derecede acı vericidir.

Kuş tüyünde uyuyanların düşlerinin,
Toprak üzerinde uyuyanlarınkinden daha güzel olmadığı gerçeğinde,
Yaşamın adaletine olan inancımı
Yitirmem mümkün mü? (Halil Cibran)

Kaynakça:

Craib, I. (1994). Hayal Kırıklığı. (A. Onacak, Çev.) Ayrıntı Yayınları.

Yazar: Seval Dönmez

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Seval Dönmez

1989'da Ankara'da doğdum. Hacettepe ve ODTÜ’de Psikoloji alanında eğitim aldım. Yol arkadaşım Çikilop'um (tekirim) ile zaman geçirmeyi, piyano müzikleri dinlemeyi, yazmayı seviyorum. Hayatı, konuşmalarımızı ve olan bitenleri şuna benzetiyorum: "İçimdeki yaşamın sesi, senin içindeki yaşamın kulağına ulaşamaz. Yine de kendimizi yalnız hissetmemek için konuşalım." (Halil Cibran)