İllüstrasyon: Tianhua Mao
Paylaş

Dindar olanlara göre, Dünya üzerindeki yaşamın “tek” olmadığını bilmek kendimizi artık bambaşka şekilde görmemize ve bazı sorulara verdiğimiz cevaplarda radikal değişiklikler yapmamıza sebep olabilir: Biz özel ve kutsal mıyız? Dünya ayrıcalıklı bir yer midir? Diğer gezegenlerdeki yaşam formlarına karşı bir sorumluluğumuz var mı? “Dinimiz” dünya dışını da kapsamalı mı? Bu sorular, insanların Tanrı’ya ibadet eden duyumsal varlıklar olarak insanların evrende tek olmadıkları fikrine mevcut dinlerin adapte olup olamayacağıyla ilgili daha derin bir probleme işaret ediyor.

Bazı inançlar eski metinlere modern yorumlar getirebilirler ve uzaylı varlıkları kendi dünya görüşlerine dahil etmenin yolları geliştirebilirler. Kutsal metinler üzerindeki yorumları daha az esnek olan dinler veya insanların evrendeki tek akıllı varlıklar olduğunu iddia eden dinler ise bu keşfe adapte olmakta zorlanabilirler.

İnanalım ya da inanmayalım, hiçbirimiz kültürümüzdeki din etkisinden tamamen sıyrılamayız. Din, sosyal dokunun en eski parçasıdır ve toplumsal iletişimin bir (belki de temel) yoludur. Burada size, bazı dinlerin uzaylılar hakkında ne düşündükleri, onları kendi dinlerine döndürmeye çalışıp çalışmayacakları ve temel argümanlarının uzaylı varlıkların keşfinin gerçekleştiği durumda bozulmadan kalıp kalamayacağı ile ilgili özet bir liste veriyoruz:

Musevilik

Museviliğin ilk karşılaşmadan sağlam çıkacağına inanmak için birkaç sebep var. Yahudiler Tanrı’nın sonsuz gücü olduğuna inandığından, Tanrı’nın evrende birden çok çeşitte duyumsal varlık yaratmaya muktedir olduğu fikrini kabul edebilirler. Diğer taraftan, Rabbi Norman Lamm yakın zamanda, Museviliğin “insanın, Tanrı’nın yaratımındaki tek akıllı ve biyo-ruhani varlık olmadığının bilimsel bulgusunu” kolayca içselleştirebileceğini, çünkü “insanın tek olmamasının onun önemsizliğine işaret etmeyeceğini” söylemiştir. Lamm’ın teolojik perspektifine göre, insan, Tanrı’nın evreninde odak noktası olmayabilir ve bu yine de insanlığı amaçsız bırakmaz.

Yahudiler uzaylıları kendi dinlerine döndürmeye de zorlamayacaktır. On ikinci yüzyıl Yahudi filozofu Maimonides, bütün uluslara ve inanç sahiplerine cennette yer verileceği fikrini destekler. Bu temelde, Yahudiler uzaylıların Tanrı’ya nasıl ibadet edeceklerine (edeceklerse) yine uzaylıların kendilerinin karar vereceğini varsayar.

Yedinci Gün Adventizmi

Yedinci Gün Adventizmi, kısmen, uzaylıların varlığı olasılığından kaynaklanan teolojik sorunlara çözüm olarak 19. yüzyılda ortaya çıktı. Bu inancın kurucusu (nebiyye) Ellen White, farklı dünyalardaki “uzun boylu, görkemli” ve “günahsız” uzaylılarla ilgili görülerini anlatmıştır. Bu görüler bu inanışın, uzaylıların o ilk günahtan etkilenmemiş oldukları ve bu nedenle Hıristiyan inancındaki kefaret anlayışına ihtiyaç duymayacakları temeline oturduğunu gösterir.

Tabii, eğer uzaylıların “günahkar” oldukları gibi bir durum ortaya çıkarsa, bu ciddi bir probleme dönüşür. Bu durumda, Ellen White’ın görüleri yanlış çıkmış olacak ve Yedinci Gün Aventizmi’nin yeni bir yol bulması ya da tarih sahnesinden silinmesi gerekecek.

Yaratılışçılık

Çoğu tutucu Hıristiyan, kendini, kutsal metni yazıldığı şekilde (alegori ve metafor aramadan) anlamaya adamıştır. İncil’de uzaylılardan direkt şekilde bahsedilmediğinden, tutucu Hıristiyanlar bundan evrende başkaca bir varlık olmadığı sonucunu çıkarırlar. Bu sonuç itibari ile, bir uzaylı ile iletişime geçilecek ilk andan itibaren Yaratılışçılarda büyük bir baş ağrısı başlayacağı çok açık.

Yaratılışçılar evrim teorisini reddederler ve diğer herhangi bir gezegende basit ya da gelişmiş varlıkların keşfedilmesi onların evrim teorisinin geçerliğini yeniden düşünmelerine neden olmayacaktır. İhtimal olarak Yaratılışçılar, gücü tartışılmaz Tanrı’nın evrende evrim olmadan birden fazla akıllı varlık yarattığını ve onun bu planını bize anlatmamayı seçtiği fikrini benimserlerdi. Ama tabii bu bakış açısına ulaşmak, diğer yandan, kutsal metnin metaforik veya alegorik yönleriyle ele alınıp alınmayacağına bağlı.

Eğer uzaylılar Dünya’ya inerlerse, onların varlığını halen reddetmek neredeyse imkansız hale gelir. Yaratılışçılar için yapılabilecek son şey, kutsal metinlerin yorumlanmasında muhtelif anlamlara ulaşılabileceği bakışını artık kabul etmek olur.

Katoliklik

Katolik önderlerinin bir çoğu uzaylıların varlığı ihtimalini ciddiye alır ve uzaylıların “günahkar” oldukları (ilk günahı taşıdıkları) eğilimindedir. Yine de, uzaylıların günahkar oldukları ve Dünya’ya gelmeleri halinde Katolik topluluğuna katılmaları konusunda aralarında tam bir uzlaşı yoktur.

20. yüzyılın ilk yarısında, Cizvit rahip Pierre Teilhard de Chardin ilk günahın Dünya’daki iki insandan kaynaklanmadığını, aksine tüm evrene saçılmış olduğunu öne sürdü. Rahip ayrıca, Dünyalı Mesih’in ödediği kefaretten kozmosun bir başka yerindeki varlıkların faydalanamayacağını ve Dünya’yı ziyaret edecek uzaylıların Hıristiyan aleminin kucaklayıcılığından pay alamayacağını iddia etti. Fakat, diğer yandan Teilhard Mesih’in farklı dünyalarda, buralara ve buradaki varlıklara uygun şekilde, enkarne olabileceğine inanıyordu. Bu diğer kurtarıcılar, enkarne oldukları yerlerdeki uzaylılar için Hristiyanlık benzeri bir yerel inanç sistemi inşa edebilirlerdi ve böylece hem kefareti hem de kurtuluşu bu uzaylı toplumlarına sunabilirlerdi.

Teilhard’ın yazdıkları hiçbir zaman genel kabul görmedi ve 1962’lerde silinip gitti. Buna karşın, profesyonel bir gök bilimci ve diğer yandan da Vatikan Gözlemevi için çalışan bir Cizvit olan Brother Guy Consolmagno’nun uzaylılar hakkındaki görüşleri şimdiki Katolik bakış açısını daha iyi yansıtır. Consolmagno uzaylıları keşfetmenin Katoliklik açısından herhangi bir problem doğurmayacağına inanır. Tek Mesih olduğunu (yaşamış, ölmüş ve Dünya’da 2000 yıl önce tekrar dirilmiş tek Mesih) söyler. Eğer evrende başka varlıklar varsa ve ilk günahın acısını çekiyorlarsa, öyleyse onlar da Dünyalı Mesih’in yaşamından ve tekrar dirilişinden fayda göreceklerdir. Bu teolojik yaklaşım Katolik inancını evrensel bir din haline getirir ve Dünya’yı da evrendeki en önemli yer yapar.

Eğer Consolmagno’nun yaklaşımı popülerliğini sürdürürse, Katolik önderleri uzaylıları ilk fırsatta dine döndürmek zorunda kalabilirler. Bu ayrıca, Teilhard ile aynı fikirde olan azınlığın da kiliseden ayrılmasına neden olabilir.

İslam

Uzaylılarla karşılaşmak, özellikle de duyumsal uzaylılarla, Müslüman inancında olanlar için şaşırtıcı olmayabilir. Aslında, İslam kutsal metni bilmediğimiz dünyalarda akıllı yaşam formları olduğunu savunuyor gibi görünüyor. Kuran, “hepsi kuşatılmış, kendileri ve yaptıkları bir bir sayılmış” olan ve “Kıyamet günü her biri Allah’ın huzuruna tek başına çıkacak” olan evrendeki varlıkların tümünün Allah’a kulluk ettiğini ifade eder. Birçok bilim insanı, bu varlıkların melek olmadığını kabul ediyor, çünkü dabbe sözcüğü nefes alan, yürüyen canlıları tabir etmektedir, ruhani varlıkları değil.

Birçok Müslüman İslam’ın başkalarını dine döndürmeye zorlamayı yasakladığına inanır. Ama pek çok İslami grup da “Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun resulüdür” ifadesinin Müslüman olmayanların onların inançlarını tehdit ettiğini gösterdiğini ve gayrimüslimlerin dine döndürülmesinin zorunlu olduğunu düşünür. Bu açıdan bakarak, sayısız Müslüman’ın uzaylıları İslam’a döndürmeye çalışacağını bekleyebiliriz.

Budizm

Budistler evreni hayal edilemeyecek kadar büyük, eski ve her yanını yaşayan varlıklarla dolup taşar şekilde tasvir ederler. Bu evrende, reenkarnasyon ruhların sonsuz şekilde birçok yüksek veya düşük varlıklar kademesi arasında göç etmesine olanak tanır. Diğer yandan, ölüm anında ruh reenkarnasyonla bir bedenden ayrılıp evrenin başka bir yerindeki başka bir bedende yeniden doğabilir. Uzaylıların varlığı Budist dünya görüşünce mümkün olduğundan, uzaylıların varlığının tespit edilmesi Budizm’in temel ilkelerine ters düşmez.

Budistlerin neden uzaylıları Budizm dinine döndürmeye çalışmayacaklarıyla ilgili birçok gerekçe mevcut. Budist öğretileri hiçbir kişiyi veya ideali körü körüne takip etmemeyi öğütler ve Budist biri bir başka kişiye, o kişi Budizm’i akılcı bir anlayışla anlayana kadar, Budizm’e geçmesini telkin edemez. Ayrıca, birçok Budist kendi izlediği yolun aydınlanmaya giden yegane yol olmadığını da kabul eder.

* * *

Dini doktrini yakından inceleyerek uzaylılarla ilk temasta dinlere ne olacağı ile ilgili dersler çıkarabilir miyiz? Kesinlikle evet. Eski bir ifade olan “bugün teknolojiyle evli olan teoloji yarının duludur” muhtemelen doğrudur. Uzaylılar keşfedildiğinde, bu yeni keşfe adapte olmak konusunda esnek olan dinler büyük olasılıkla inanç sistemlerini sürdürebilecekken, daha tutucu inançlar büyük sorunlar yaşayacaklar. Değindiğimiz gibi, Yedinci Gün Adventizmi, Yaratılışçılık ve Katoliklik bazı özel güçlüklerle karşılaşabilirler.

Tarihten ders alıyorsak, dönüşümün sancısız olmayacağını söyleyebiliriz. Geçmişte birçok kez dini önderler büyük bilimsel keşiflerle boğuşmak zorunda kaldı. Bundan dört asır önce Kopernik, Kepler ve Galileo Dünya’nın evrenin merkezinde olmadığını söylediklerinde Katolikler ve yeni yeni ortaya çıkan Protestan mezheplerinin neredeyse tümü bu fikri şiddetle kınadı. Her ne kadar bugün insanların tümüne yakını Kopernik’in fikrini benimsiyor olsa da, 17. yüzyılda din geleneğini sürdürmek adına gösterilen şiddet oldukça yüksekti. Onca kargaşaya, insani zarara ve dini kurumların ayakta kalmayı başarmalarına rağmen, mezheplere bölünmelerin olduğu ve yeni dinlerin ortaya çıktığı da görüldü. Bugün bile aynı şeylerin olduğunu müşahede edebiliriz.

Tarih bize ayrıca, çoğu dinin o dine inanmayanları dine davet etmekten ve hatta zorla asimile etmeye çalışmaktan vazgeçmediğini de gösteriyor. Kendi dinlerine döndürmek için, Avrupalı sömürgecilerin ve İslami orduların gittikleri yerlerde harcadıkları çaba, yerel halka uygulanan şiddet ve baskının kanlı tarihidir. Tarihte yaşanan bu olayların, gelecekte uzaylıları da dine döndürmek için yaşanacağını öngörebiliriz.

Üstelik uzaylılarla ilk karşılaşmanın bizi yeni bir kavrayışa taşıması gibi çok önemli dinsel bir etkisi olabilir. Özel olmadığımızla ve gezegenimizin de üzerinde yaşam yeşermiş tek gezegen olmayışıyla yüzleşmek diğer varlıklardan daha üstün olduğumuz ve eğer uzaylılar bizlerle aynı dine inanmazsa Tanrı katındaki tekil değerimizin eksilmeyeceği düşüncelerinden kurtulmamızda bizi cesaretlendirebilir. Uzaylıları keşfetmek bizi çevremizdeki insanların inançlarına saygı duymaya da teşvik eder mi? Umabiliriz.

Yazar: David A. Weintraub
Çevirmen: Kaan Erdemir

Kaynak: Nautilus

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com