Jean-Antoine-Théodore Giroust - Oedipus at Colonus, 1788
Paylaş

“Psikanaliz, bastırılmış Oedipus kompleksi keşfinden başka bir başarıyla öne çıkamayacaksa, bunun tek başına bile insanlığın değerli yeni kazanımları arasında sayılacağını iddia etme cüreti gösteririm.” (Freud 1949: 61).

Sigmund Freud (1856-1939) medeniyeti, bireysel bastırma ve yüceltmelerin toplu etkisi olan kültürel duyarlılığın birikimi olarak gördü; “amacı, münferit bireyleri birleştirmek, daha sonra aileleri, ardından ırkları, halkları ve milletleri büyük bir birlik içinde, insanlığın birlikteliğinde birleştirmek olan Eros’un hizmetindeki bir süreçtir.” (Freud 1957: 44). Freud(1954: 262), Oedipus’un yazgısındaki zorlayıcı gücün ve onun baba katli ve ensest teması Sofokles oyununa olan izleyici tepkisinin, evrensel kaderin farkındalığı olduğuna inanmaktadır.

Freud’un belirttiği gibi, “ilk cinsel dürtümüzü annemize, ilk nefretimizi ve ilk canice arzumuzu babamıza karşı yönlendirmek hepimizin ortak kaderidir” (1950: 37). Bu ilkel arzuyu tekrar onaylayan rüyalarımız ve baskılama bu dürtüleri gizler; ancak Sofokles Oedipus’un kaderinin düğümlerini çözerken bizim suçumuzu gün ışığına çıkarır. Freud, medeniyetin aşındırıcı hoşnutsuzluğu olarak gördüğü bireyi, suçluluk duygusundan kurtarmakla ilgilenir. O, egonun barındırdığı zihinsel mekanizmalar, id ve süperegoya ayırılan bir inceleme görevi üstlenir. (Freud 1950: 37). Uygarlığın çocukluk dönemi Antik Yunan iken psikoterapi, onun analiz söyleşmesi yoluyla baskılama katmanlarını söker. Freud’un (1954: 261) Oedipus Rex’den alıntıladığı gibi “Eski suçun izini süren ayak izleri nereden bulunacak?”

Psikoloji kelimesi Yunanca kökenlidir: Psiko; ruh olarak çevrilebilir, logos ve zihin de çalışma ya da ifade teorisi anlamına gelir.  Bu, psikolojinin esasen on dokuzuncu yüzyıl sonuna dek ne olduğunu örneklendirir. Platon, iç güdü ve sağ duyu arasında bölünen zihnin ayırdına vararak, İdealar Teorisini açıkça felsefenin bir dalı olduğunu ilan etmesi dördüncü yüzyıla, Platon ve Aristoteles zamanına kadar uzanır. İdealar dünyasının madde dünyasından ayrı olduğunu ve gerçekliğin doğru temelini oluşturduğunu savunmuştur. (Devlet, X. Kitap). Freud’un zihin teorisi, mantığı ve içgüdüleri yöneten bir kısım olarak. Akılcılık ve arzu arasında kendisine karşı bölünmüş zihnin Platoncu ayrımını tanır.

Freud Uygarlığın Huzursuzluğu’nda (1957: 16,17) psikanaliz teorilerinde, eski-çağın dokularını ve yapılarını kullanır ve “Zihinsel dünyada oluşmuş hiçbir şeyin yok olamayacağını … her şeyin bir şekilde korunmuş olduğunu … ve yeniden aydınlığa kavuşturulabileceğini” söyler. Freud klasik Roma, Roma quadrata*, ilk Roma ve Palatine’deki çit yerleşimi ve Septimontium evresi ardından kolonilerin birleşimini, bunu takiben Cumhuriyet ve erken Sezar döneminin benzerliğini kullanır. Antik Roma’daki en eski eserlerin, arkeoloji dokusunun bir parçası olduğunu, yıkılmış ve restore edilmiş binaların altında gömülü olduğunu belirtir. Ayrıca, “antik Roma, büyük metropol dokusunun [bir parçasıdır] [aynı zamanda] uzun ve çeşitli geçmişlere sahip zihinsel bir varlıktır”.

Freud’un psikanalitik teorisi, güçlü biçimde bilinçdışı zihin kavramına dayanır ve bu kişilik, geçmiş deneyimlerden doğan ve davranışı düzenleyip kontrol eden dinamik iç güçler tarafından güdülenir. Hastalar tarafından sergilenen sinirsel semptomların kuramsal fizyolojiden doğmadığına inanır. Freud (1924: 35) Oedipus kompleksini sinir hastalığının çekirdeği sayar ve Oedipus kompleksinin evrensel varlığına inanır. Rüyaların Yorumu’nda Freud (1954: 261), Oedipus kompleksini klasik antik dönemden gelen ve onun gücünün evrenselliği tarafından onaylanan psikanaliz teorisinin temel taşı olarak atamıştır;

Freud oto-analizleri

Freud, Oedipus kompleksinin evrenselliğinin kanıtını kendi oto-analizi sırasında keşfetmişti. Kendi erken çocukluğunda annesine âşık olmayı ve babasını kıskanmayı deneyimlemişti. Efsanenin içtepisi, Oedipus yargısını herkes kendi içinde fark etti ve Oedipus’u gerçek kılan rüyayla her birinin dehşet içinde kendi içine çekilmesi gerçeği gözler önüne serdi. Bu çocuksu hali, ilkel dürtünün gerçekleştirilmesinden ayıran tek şey bastırmadır. Oedipus kompleksi, Freud’un psikanalitik teorisinin merkezinde yer alır ve mit ile yaşam arasındaki dinamik ilişki sonucu, modern kültür üzerinde derin bir etkiye sahiptir.

Oedipus kompleksi, arketip yolculuğunda onun nereden geldiğini bulma arayışındaki  Yunan kahramanı, Kral Oedipus mitinden sonra bu ismi aldı. Thebes’in Kralı Laius’u öldürüp ve annesiyle evleneceğini söyleyen kehaneti bozmak için Oedipus bebekliğinde terkedilmişti. Kurtarıldı ve uzak bir sarayda yetiştirildi. Burada kökeniyle ilgili şüphelerle, kehanete karşı çıkmasına ve köklerinin olduğu yere geri dönmesi için kışkırtıldı. Kader, babasını bir köprüde öldürmesine neden oldu, daha sonra Sfenks’in gizemini çözüp kenti vebadan kurtardığı.  Thebes’a doğru yoluna devam etti. Kehanet yerini buldu ve tanımadığı annesiyle evlendi. O tanımamış olsa da medeniyetimizin koşulları kaçınılmaz olarak bu davranışı korkunç bir kadere mahkûm etti. (Freud 1954: 260, 261) (Freud 1949: 8, 56).

Freud, Oedipus mitinin “insanlık ailesinin tarih öncesi bellek izi” olduğunu savunur. (Freud 1949: 58). Onun ilkel kaynaklardan narsisizmine karşısına kastrasyon korkusunu koyar. Kastrasyon uygulamasının hesap edilemez bir dehşettir; insanlığın toplumları içinde çocuğun anne ve babasıyla olan ilişkisini de etkiler. Kastrasyon, Oedipus efsanesinde yer alır; çünkü Oedipus suçunu fark etmesinin ardından kendini, kastrasyon yerine geçen bir sembol olarak  kör ederek cezalandırır. Oedipus, öldürdüğü kişinin babası olduğunu ve evlendiği kişinin annesi olduğunu bilmiyordu. Bu nedenle Freud analizinde, Oedipus’un cehaletin bilinçsizliğini temsil ettiğini gördü (Freud 1949: 60).

Freud’un (1949: 61) belirttiği gibi, Fransız filozof Diderot (Le Neveu de Rameau) ilkel dünya ve medeni dünya arasındaki ayrımı “Eğer küçük ilkel çocuk bütün aptallıklarını korur, beşikteki küçük bebek zekasına otuz yaşındaki bir adamın şiddetli tutkularını da eklerse, bu haliyle babasını boğarak öldürür ve annesine de yalan söylerdi.” şeklinde ifade ettiğinde Oedipus kompleksinin öneminin farkına varmıştı.

Süper ego, Oedipus kompleksinin varisidir ve yalnızca bu kompleksin bertaraf edilmesinden sonra ortaya çıkar. Süper ego, iç dünyayla dış dünya arasında, mevcut ve geçmişin etkilerini bir araya getiren bir araç olarak hareket eder. Freud (1949: 78), filozoflar tarafından ahlaki anlayışın eğitimle kazanılmadığını, sosyal etkileşimden alındığını ancak “daha yüksek bir kaynaktan” geldiğini ileri sürmektedir.

Freud’un Oedipus Kompleksini Keşfi

Freud’un Oedipus’a olan ilgisi, Rüyaların Yorumundan önceki karmaşık biyografik etkenlerinden (Rudnytsky1987: IX) ve klasik eğitiminden kaynaklanır.

Freud babasının ikinci eşinden oğluydu ve yirmilerinde, yaşça büyük iki üvey kardeşi vardı. Bowlby’un (John Bowlby, 1907-1990) (2007: 224, 225) “Nesillerarası Oidipal öğe özü” iddiası ve “nesillerin birbirine karışarak oluşan kimlikler, Sofokles’in Oedipus’nun belirli bir özelliğidir” ifadesiyle Freud’un çocukluk kimliğinin sağlamlığını tehdit etmiştir.

Freud, klasik eğitimden dolayı gelenekselliğe düşkündür. Freud, 19. yüzyıl Viyana’sında yetişmiştir. Bu dönem Avusturya eğitim tarihinin ileri düzeyde orta öğretim eğitimi ile Yunanca ve Latince üzerinde odaklanıldığı belirli bir dönemdi. Dolayısıyla Freud, yoğun bir şekilde Yunanca ve Latince eğitim almıştı. 1873’te, bitirme sınavlarının bir parçası olarak Freud, Theban(1) korosu yaşlılarının şehirlerini etkileyen vebayı defedilmesine yardım etmesi için Oedipus’a yalvardıkları içeren 14’den 57’ye kadar olan satırın çevirisini yapmakla görevlendirilmişti. (Bowlby 2007: 42). Klasik Yunan baskın bir eğitimden ve Yunan idealizmin ve kültürünün sarmaladığı Almanca konuşulan Viyana’da yetişmiş oluşundan gelmesinden, Freud’un, psikanalitik kuramları için Yunan mitolojisinden alegorik bir karaktere, özellikle de Oedipus’un evrensel bilmeceleri çözmek için kendini ararken yaptığı gibi, olağandışı bir karaktere dönüşmesi doğal görünüyor.

Mevcut dönem, Yunanca çalışmaların ve klasiklerin incelenmesinin, ulusal özelliklere dönüştürülme çabasının olduğu, ideolojik bir bağ oluşturmak için çeşitli sosyal yapıların bir araya getirildiği ve bunu eğitim sistemlerine doğru genişletildiği bir zamandı. (Goldhill2004: 285, 286, 292).

Freud, yaşamı boyunca klasik konulara ilgisini entelektüel bir ilgi ve ilham kaynağı olarak sürdürmüştü. Yunan ve Roma arkeolojisi hakkındaki bilgisini zihnin ve belleğin yapısına ilişkin psikanaliz kuramlarındaki metaforik modellerinde kullanmaktadır (Bowlby 2007: 43).

Yunanistan’la olan ilişkisi mektuplarına da yansımıştır. Freud, 1885’te Charcot’un (Jean-Martin Charcot) yanına Paris’e eğitime gittiğinde Minna Bernay’a gönderdiği mektupta şehri, “bilmeceleri çözemeyen her yabancıyı yalayıp yutan muazzam şık giyimli bir Sfenks” olarak anar. (Mektuplar 1960: 187) (Rudnytsky1987: 9). Klasik arkeolojiye olan ilgisini Uygarlığın Huzursuzluğu (1957)’nda Klasik Roma’yı bir alegori olarak kullanmasıyla ortaya koyar.

Freud’un ana biyografinde Jones (Ernest Jones) (1955: 15), Freud’un Oedipus efsanesine olan bağlılığıyla baştan çıkarıcı bir etkileşimi görür. 1906’da Freud’un ellinci doğum gününde bir vesileyle, Viyana’da bir grup tarafından karşılandığında, ön yüzünde profilden kendi portresi olan, arka yüzünde Sofokles’in Oedipus Tyrannus’un şu satırlarının yazıldığı “Ünlü bilmeceleri bilen en güçlü adam” Sfenks şeklinde büyük bir Yunan tasarımı Oedipus madalyonu takdim edilir. Jones, Freud’un “sanki bir hayaletle karşılaşmış gibi; heyecanlı ve beti benzi atmış… ” hale geldiğini anlatır. Freud, Viyana Üniversitesi’nde genç bir öğrenciyken, kendisini ünlü profesörlerin arasında “aslında şu anda madalyonda gördüğü aynı kelimelerle tescil edilen” bir büst olarak hayal ettiği sırrını açıklar. Bu Freud’un 1870’lerde daha üniversite öğrencisi olduğu ilk günlerden itibaren Sofokles’in kahramanı Oedipus ile özdeşleşmiş ve onun etkisi altına girmiştir.

Freud’un Yunan düşüncesine yakınlığı, Oedipus mitinin önemini ve evrenselliğini keşfi 15 Ekim 1897’de Flieson (2) ile olan çığır açan yazışmalarında gözlemlenir. “Anneme sevgimi ve babama kıskançlığımı kendi durumumda da fark ettim ve şimdi inanıyorum ki bu, erken çocukluğun genel bir fenomen… eğer öyleyse, Oedipus Rex‘in dikkat çekici gücü anlaşılır hale gelir.” (Origins: 223). Rudnytsky’nin (1987: 7) Fliess’e yazdığı mektupta ilk kişi keşiflerini sunarken, bir halk anlaşması olan Düşlerin Yorumu “Freud’un hasta rolünden hekim rolüne dönüşümünü ve psikanaliz içindeki kendi öz-analizinin dönüşümüne dikkat çeker.

Freud’un Yunan ve Roma arkeolojisi ile klasik eserlerin geçmişi hakkındaki derin ilgisinin bir diğer kanıtı, danışmanlık odasının geniş bir klasik eser koleksiyonuyla kaplı oluşudur. (Bowlby 2007: 43). Freud (1936: 245), şair Romain Rolland’a gönderdiği bir mektupta Atina’nın kendisi için önemini, Klasik Yunan’ın bir anlam ifade etmediğini söyler; ayrıca eğitimsiz babasından “daha ileri olduğu” iddialarının bir gurur ve suçluluk duygusuyla yazar.

Freud Klasik Dönem İlhamını Geniş Kültürel Bağlamda Nasıl Kullanmış ve Yeniden Oluşturmuştur?

Freud, Yunan düşünce ve otoritesine olan borcunu ve psikanaliz teorisini geliştirmesi için Oedipus efsanesini kullanmasını sağlayan şeyin klasik dönem eğitimi olduğunun farkındadır.

On dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Almanca konuşan dünya, özellikle de Almanya, Yunan dünyasının klasik ideolojisini saplantılı biçimde takip ediyordu. Alman milliyetçiliği, ideolojik oluşumunu eski Yunan görkeminin içinde buldu. Ruhlarının doğduğu yer Yunanistan’dı ve bundan “nasyonalizm miti” çıktı (Goldhill 2004: 281, 288). Hegel, idealist vizyonunda Yunanistan’ı “tarihteki ışığın odağı” ve ruhunun toprağı olarak bünyesine kattı ve Sofokles’in Antigone’unu yoğun biçimde kullandı. Nietzsche, “kendimi evimde hissettiğim tek yer: Yunan dünyası” dedi. Wagner’in, dev Ring Cycle operasındaki Leitmotif’lerin Yunan trajedisinin korosuna benzediği gibi müzikte Yunan ideallerinin ortaya çıkmasını da kolaylaştırmıştır (Goldhill 2004: 282-84).

Freud, (1954: 262) eski Almanya’nın atası olduğunu iddia ettiği, yeni Almanya’nın daha geniş kültürel çerçevesindeki gibi benlik anlayışının yeni radikal psikanalizinde, Yunanistan’dan başka bir soy olduğunu iddia etmiştir. Freud “Oedipus’taki kaderin zorlayıcı gücünü fark eden …[bu] Kehanet’in, Oedipus’un doğumundan önce zaten onun üzerinde olduğu gibi, aynı lanetin bizlere de verdiğini düşünen” şeyin içinde evrensel bir şey olmalıdır diye düşünür.

*Ed. Not: “quadrata” terimi hem dörtgen hem de dörde bölünmüş olarak yorumlanmaktadır. Bkz: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/854294

  1. Theban: Thebes (Thebai) şehrinin yer aldığı bölge. Thebes (Thebai), Antik Yunanistan’da kurulan bir şehir devletidir. Atina’nın kuzeybatısındaki Boeotia bölgesinde bulunmaktaydı. Thebai, Doğu Yunanistan’da, Boeotia’nın ortasında verimli bir yerde kurulmuştur. Thebai’nin ilk zamanlarına ait bilgiler efsanelere dayanır.
  2. Flieson: Sigmund Freud’un Wilhelm Fliess’e 1887-1904 yılları arasında yazdığı mektuplerin tümünün bulunduğu yazıt.

©® Düşünbil Dergisi 2020

Yazan: Gillian Hammerton
Çeviren: İlknur Aktulan
Kaynak: oedipusandclassicalantiquity.blogspot.com.tr


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com