Paylaş

Bilindiği üzere yıllar önce Leyla ile Mecnun adlı bir dizi, zamanla değeri anlaşılıp Türkiye’nin en beğenilen dizilerinden biri haline gelmişti. Absürt komedi tarzında ve dramla ilerleyen dizinin başrolü her ne kadar Mecnun olsa da yan karakterlerin özgünlüğü, diziyi daha da ilgi çekici hale getirmişti. Bugün burada Leyla ile Mecnun ile ilgili olarak bir analiz ya da değerlendirmeden çok dizinin en ilginç karakterlerinden biri olan İsmail abi üzerine konuşmak isterim. İsmail abi erken yaşta annesi tarafından terk edilmiş ve babası ile yaşamak zorunda kalan daha sonra babasının ölümcül bir hastalığı yüzünden evlatlık olarak verilen bir çocukluk yaşamıştır. Dizide bununla ilgili olarak İsmail abinin üvey annesi veya babası ya da nerede nasıl büyüdüğü ile ilgili olarak başka bilgi verilmemekte. Fakat İsmail, babasının ayrılmadan önce  ona verdiği bir sözün ömür boyu gerçekleşmesini bekler. Bu söz de ‘o gemi bir gün gelecek’tir. Bu durum İsmail’in henüz çocukken yaşadığı bir travmanın getirdiği etkidir. Bu travmadan çıkamayan İsmail, yetişkin olduğunda da bunun etkisi ile yaşar.

Elbette İsmail abinin arkadaşları bu durumun farkındadır. Fakat bu durumu açığa çıkarmak istemezler. Çünkü İsmail abi buna kendini inandırmıştır ve dünyasını bunun üzerine kurmuştur. İsmail abi, babasının gelmeyeceğini bile bile her gün sahile gelip gemilere el sallar ve o gemilerde babasının olduğu fikrine kendini inandırır. Her gün hayal kırıklığına uğramış olsa da bir sonraki gün bunu tekrarlamaktan vazgeçmez.

İsmail abinin içinde bulunduğu bu durum ‘saçma’dır. Bu durumdaki saçma varoluşsal anlamda bir saçma ile karşımıza çıkar. Tıpkı Albert Camus’nün düşündüğü tarzda bu saçmadan kaçış yoktur. Özellikle zaman faktörü bu saçmayı anlamanın en büyük etkenlerinden biridir. Tıpkı İsmail abinin içinde bulunduğu gibi zaman geçer ama var olan şeylerin değiştirilemez olduğu görülür. Böylece İsmail abi zamanı deneyimledikçe ve var olan şeylerin mutlaklığını gördükçe, kendini zamanın esiri olarak görür. İsmail abinin deneyimlediği bir diğer saçma, tıpkı Camus’nün bahsettiği tarzda insanın bu dünyaya bırakmışlık hissidir. İsmail abi de tıpkı bu tarzda bu dünyaya bırakılmış ve bir başınadır. Böylece İsmail abinin saçmayı tüm hayatında deneyimlemiş olduğunu söylemek mümkündür.

Fakat öte yandan İsmail abi bu saçmayı her ne kadar deneyimlemiş olsa da o, bundan kaçmak yerine ona karşı başkaldırmayı tercih eder. İsmail abi yazgısını bir yandan kabul ederken öte yandan buna başkaldırır. Bu nedenle İsmail abi hem saçmadır hem de kahramandır.

Çünkü yazgının farkına varan İsmail abi buna rağmen kendisi için bir değer yaratmaya çalışır. Nitekim bunu başarır ve kendisini aşmasını sağlar. Bu durumda İsmail abi kendini bu şekilde kabul edip kendini yeniden bulmuştur. Bu İsmail abinin kendini yeniden bulmasını ve kendi değerlerini yaratmasını sağlamıştır. Böylece İsmail abinin varlığı özünden önce gelip, İsmail abinin kendisi, kendi özünü oluşturmuştur.

İsmail abinin yazgısını fark edip ve buna başkaldırmasını ünlü bir örnekle açıklamak gerekirse, Sisyphos bu durum için verilecek en iyi örnek olur. Çünkü İsmail abi ve Sisyphos varoluşçu anlamda birbirlerine paralel örneklerdir. Camus’nün örneklediği Sisyphos, Antik Grek mitolojisine aittir. Sisyphos, yalancı, sahtekar bir karaktere sahip olup aynı zamanda Tanrıları hor gören biridir. Bunun üzerine Tanrılar Sisyphos’u lanetlerler. Sisyphos, bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılmıştır. Fakat Sisyphos kayayı her yukarı çıkardığında kaya kendi ağırlığıyla aşağı doğru tekrar yuvarlanır. Sisyphos kayayı tekrar yukarı çıkarsa da kaya tekrar aşağı doğru yuvarlanır. Bu döngü bu şekilde devam eder. Sisyphos, tıpkı İsmail abi gibi saçma bir karakterdir. Fakat saçma olduğu kadar ona meydan okuyacak kadar da kahramandır. Kayayı yere tekrar yuvarlanacağını bile bile yine de yukarı çıkarması, Tanrılar tarafından verilen bu cezaya yani yazgısına boyun eğmediği anlamına gelir.

Sonuç olarak İsmail abi ve Sisyphos’un içinde bulunduğu bu durum trajiktir. Bu iki karakteri kahraman yapan ve yücelten şey, eylemlerinin bilincinde olmalarıdır. Bu nedenle Camus’nün verdiği Sisyphos gibi, İsmail  abi de yazgısına rağmen var olmaya çalışan ve başkaldıran biridir.

Yazar: Abdullah Gülsever

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Abdullah Gülsever

Ege Üniversitesi felsefe bölümünden mezun oldu. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapmaktadır. Felsefe, pozitif bilim, sosyoloji ve psikoloji ile ilgili pek çok konuya meraklı, öğretmekten çok öğrenmeyi sever ve öğrendiği şeyleri paylaşmayı tercih eder.