Paylaş

Okul” kavramı yirminci yüzyılla birlikte sorunsallaştırıldı ve eğitim felsefesinin temel tartışmalarından birisi hâline geldi. Okulun işlevi, niteliği, birey üzerindeki tesiri ve toplumu şekillendirmedeki etkisi gibi hususlarla birlikte artık okulun varlığı da tartışmaya açıldı. Avusturyalı filozof ve toplumbilimci Ivan Illich’in “Okulsuz Toplum” teorisi ise, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu tartışmanın odak noktası olmayı başardı. Okul, aslına bakılırsa Antik Grek’ten beri varlığını sürdüren, hatta tarih içerisindeki hemen hemen bütün toplumların temel kurumlarından birisi sayılan, toplumların varlığını idamesi için vazgeçilmez bir unsur olarak görülmüştü. Fakat bu görüş, Ivan Illich’in teorisi ile birlikte tarihsel sağlamlığını yavaş yavaş kaybetmekte görünüyor. Bizler hâlen okulsuz bir toplumun inşâsının nasıl mümkün olacağını hayal edemiyoruz fakat böyle bir fikrin varlığından da haberdarız.

Ivan Illich, Okulsuz Toplum kitabının ilk bölümünde, okulu bir devlet kurumu olmaktan neden çıkarmamız gerektiğini, okulun varlığının toplumu ne gibi olumsuz etkilere maruz bırakacağını, ekonomik, sosyal ya da politik; birçok açıdan irdeliyor. Örneğin, Illich’e göre, “okul” toplumdaki ekonomik sınıfların derinleşmesinin ve somutlaşmasının en önemli örneklerinden birisi olarak görülüyor. Onun söylemiyle; “Bir çocuk, eşnitelikte eğitim alma hakkıyla, varsıl bir yaşıtının konumuna çok az ulaşabilir. Aynı okula akran olarak başlasalar bile, yoksul çocuklar, orta sınıf aile çocukları için elbette mümkün olan eğitim olanaklarının çoğundan uzaktırlar. Onların üstünlükleri evdeki sohbetlerden, kitaplardan ve çocuğun hoşlanacağı tatil gezilerinden, okula, okul dışı etkinliklere değin uzanıyor. Yoksul öğrenciler, gelişim ve eğitim ereğiyle okula bağımlı kaldıkları sürece, diğerlerinden geri kalacaktır” (Illich, Okulsuz Toplum, ss. 19-20). Üstelik Illich’in bahsettiği bu ekonomik adaletsizlik, yalnızca toplumdaki aileler için de geçerli değildir, toplumlar arası ekonomik adaletsizlik de sözkonusu edilebilir. Çünkü bir toplumda nasıl ki varsıl aile ve yoksul aile gibi iki sınıf belirmişse, dünya için de yoksul uluslar ve varsıl uluslar arasında bir fark görülecektir. Okulun ekonomik adaletsizliğe yol açması da şöyle dursun, toplumun tüm ekonomik gücü okullara aktarılarak, okul dışı tüm eğitim kurumlarının ekonomik olarak eli zayıflatılır ve okul toplumun tüm maddî gücünü elinde toplayarak bu organizasyonu sağlama işine girişir. Artık birçok ülkenin eğitim giderleri, sağlık giderlerini çoktan aşmıştır. Okula aktarılan bu toplum serveti ile, okulun toplumu şekillendirmesi, eşitlik gözeterek toplumun tüm fertlerini “eğitmesi” beklenir. Fakat bu girişim Ivan Illich’e göre ekonomik olarak “iflas etmekte” olan bir girişimdir.

Ivan Illich’in okul kurumuna karşı çıkışının tek nedeni ekonomi-politik değildir. Okulsuz Toplum’un ikinci bahsi okulun fenomenolojisi üzerine, bir olgu olarak okul üzerinedir. Illich’in okul sistemine dair eleştiri oklarından birisi yaş temelinde yapılan tasnifedir. “Okul, kişileri yaşlarına göre ayırır. Bu ayrımlama, sorgulanması olanaksız üç önermeye dayanır. Çocuklar okula aittir, tek öğrenim yeri okuldur. Bu tartışılmaz görünen önermeler derin bir eleştiri gerektirir” (Illich, Okulsuz Toplum, ss.43). Illich’e göre “çocukluk” denen olgu (yaş sınırlarıyla çizilmiş) daha yeni yeni keşfedilmiştir. Çocukluk dönemi varsayımsaldır, böyle hususî bir dönemin muallakta olması, okula devredilmiş bu tasnif işlevini anlamsız kılar.

Okul fenomeninde sorunlu olan diğer bir husus ise, öğrenci ve öğretmen arasındaki ilişkidir. Öğretmen-bağımlı bir öğrenme, okul kavramının büyük çıkmazlarından birisidir. “Okul, öğrenmenin öğretme eylemiyle beliren, doğruluğu önkabul görmüş bir önerme üstüne yapılandırılmış bir kurumdur” (Illich, Okulsuz Toplum, ss. 46). Oysaki öğrenmenin tek yolu, öğretim ya da öğretmen vasıtasıyla olan değildir. Öğretmen-bağımlı öğrenci, okul sistemine hapsedilmiş bir öğrenci, öğrenme hakkını okula devretmiş bir öğrenci anlamına gelir. Oysaki buna rağmen; “Edindiğimiz bilgilerin pek çoğunun kaynağı okul dışıdır. Öğrenciler öğrendiklerinin önemli bir bölümünü öğretmenin yardımı olmadan, öğretmene karşın kendi kendilerine öğrenirler. … En iyi nasıl yaşanacağını insanlar okul dışında öğrenirler. Hepimiz bir öğretmenin kılavuzluğu olmadan konuşmayı, düşünmeyi, politika yapmayı ve çalışmayı öğreniriz” (Illich, Okulsuz Toplum, ss. 46).

Öte yandan öğretmen-bağımlı öğrencinin okul eliyle alınmış bir başka hakkı ise sosyal yaşamdır. Tam gün okul, okula devam etme zorunluluğu gibi hususlarla, öğrenci günlük yaşamdan soyutlanmış ve son derece arkaik bir ortamda bulur kendisini. Böylesi bir ortamda öğretmenin rolü de kendisini aşacaktır: “Bu, öğretmeni sırasıyla, vaiz, kılavuz, bekçi ve iyileştirici rollerine sokar. Söz konusu her bir rolde öğretmenler yetkelerini ayrımlı bir hak çerçevesinde oturturlar” (Illich, Okulsuz Toplum, ss. 49).

Özetlemek gerekirse, okul; toplumun ekonomi-politikini, sosyokültürel gelişimini olumsuz anlamda etkileyen, öğrenciyi öğretmen-bağımlı ya da okul-bağımlı bir öğrenime zorlayan, onu okula hapsederek günlük yaşamdan soyutlayan, toplumsal yaşamı dizayn eden ve bilimsel rolü olsun olmasın çeşitli tasnifleri yaşamımızın temel dinamiği hâline getiren bir kurumdur. Illich’in okulun fenomenolojisi üzerine yaptığı bu tespitlerin ve derin eleştirilerin ardından sorulması gereken sorular ise şunlar olacaktır: Okullar toplumların öğrenim aygıtı olmaktan çıkarılır, toplumlar okullardan arındırılırsa, yerine ne gibi öğrenim kurumları gelecektir ve bu kurumlar nasıl belirlenecektir, toplumlar öğrenimi hangi yol ve çerçevelerle edinecektir ve okulsuz bir toplumun dinamikleri ne ölçüde değişecektir? Okulun sorunsallaştırılması bir ilk adım olarak görülmelidir, okulsuz toplum fikrine alışmak ise ikinci adımdır. Daha sonra bu soruların cevapları araştırılır ve bu tartışma daha ciddi düzeyde yapılabilir.

Kaynakça:
ILLICH, Ivan, Okulsuz Toplum, Oda Yayınları, İstanbul: 2006.

Öneri Film: Pink Floyd The Wall, 1982, Yönetmen: Alan Parker.

Yazar: Ergin Aldemir

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com