Demokritos ile Epikouros’un Farkları-Benzerlikleri Sorunu
Birbirleriyle aynı dönemde yaşamış filozofların aynı konu üzerinde, aynı perspektiften düşünce ortaya koymaları Hegelci tin ile açıklanabilir. Aralarındaki farklılık ya da karşıtlıklarsa felsefenin yöntemlerinden biridir. Bu yüzden herhangi bir dönemdeki filozofları değerlendirirken günümüz anlayışı ve bilgisiyle değerlendirmek bir takım yetersizliklere yol açar. Diğer yandan, Marx’ın bariz olarak yaptığı gibi, birini diğerine karşı savunmak değil, biri üzerinden diğerini ve böylece dönemin felsefî hattını ortaya çıkarmaktır yararlı olan. Bu dönemde sağduyunun, günümüzden farklı olarak, düşünme üzerinde epey etkili olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Epikouros her ne kadar bilgilerinin kaynağını salt kendi düşüncesinde görüyor olsa da, o dönem dolaylı olarak da olsa, bu sorunlar üzerinde belli bir tutum sergileyen düşünceler dile getiriyor olması başkasından ya da başka düşüncelerden etkilenmemiş olduğu anlamına gelmez. “En sonu düşünmenin varlıkla ilişkisini, bunların bağını ortaya koyan düşünce biçimine bakalım. Dünya ile düşünceye verdiği bütünlük içindeki bağıntıları filozof ancak kendi özel bilincinin gerçek dünya karşısındaki durumuna göre nesne edinir” (Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Ayırım, s.381).
Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Özel Ayırım bölümünün Atomların Düz Çizgiden Sapması kısmının hemen başında Marx şu belirlemede bulunmaktadır: Epikouros atomlar için boşlukta üçlü devinim kabul ediyor. Biri düz çizgideki düşme devinimi, öteki atomun çizgiden ayrılmasıyla oluşuyor, üçüncüsü de pek çok atomun itmesi ile. İlk ve sonuncu devinim kabulü Demokritos ile Epikouros’ta ortak; atomda düz çizgiden sapma Epikouros’u Demokritos’tan ayıran yan (Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Ayırım, s.63). Atomları bir yandan doğadaki varolanların temeli olarak ifade etmek; diğer yandan atomların hareketliliğini açıklamak için varolanlara yönelik gözlemlerden hareketle açıklamalarda bulunuyor olmak nedeni etkiyle açıklamak anlamına gelir ki bu da hiçbir şey ifade etmez.
Atomların hareketiyle ilgili Epikouros’a atfedilen koyutun açmazı: çizgisel ve diğer atomların itmesiyle oluşan hareketi ifade ettikten sonra çizgisel olmayan hareketten de bahsedilmesi, üstelik boşluktayken, akla pek yatkın gelmiyor. Onun yerine Demokritos’un şöyle düşünüyor olduğunu varsaymak akla daha yatkın: “Demokritos “atomların” tek hareket tarzı diye “darbe”(1) vasıtasıyla gerçekleşeni gösteriyor” (Sokrates Öncesi Filozoflar, s. 304). Bu görüşe paralel bir görüşü de Simplicius’un Demokritos’unda görmekteyiz: “Demokritos atomların doğallıkla hareketsiz olduklarını ve –ancak– bir “darbe” vasıtasıyla hareket ettiklerini söylüyor” (Sokrates Öncesi Filozoflar, s.304).
Bir diğer yaklaşım olarak bir filozoftan sonra (zamansal olarak) yaşamış bir filozofun (ki çoğunlukla ilkinden etkilenerek yol almıştır) düşünsel zenginliğinin ya da sağlamlığının öncekinde olmamasından dolayı ilkini eleştirmek de haksız bir tavırdır. Düşünce genel olarak yayılım içinde olup, kişiler arasında bir süre dolaşım kazandıktan sonra ideal hâlini alır. Dolayısıyla aynı dönemde yaşamış filozoflar arasında düşünsel bir hiyerarşi kurmak da hatalı olur.
Hareketle ilgili olarak, yeniden, Marx’a dönecek olursak:
“…Dolayısıyla Demokritos itmede, içinde başka bir şeyle her tür ilginin yadsındığı, devinimin kendisinin belirleme olarak konduğu kavramsal durumu değil, sadece maddesel yanı parçalanmayı, değişmeyi yakalıyor. Bu onun bütünüyle duyusal tek ve aynı cismi boş uzam ile, parçalara ayrılmış altın gibi pek çok parçaya ayrılmış tasarlamasından açıkça anlaşılıyor. Yani o Bir’i henüz atom kavramı olarak yakalamış değildir” (Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Ayırım, s. 72).
Marx, yukarıda bahsini ettiğimiz durumun bir örneğini bile-isteye sunar görünmektedir. Demokritos’tan Parmenidesçi bir “Bir” beklemek, üstelik kavramsal olarak, aşırı bir beklenti olsa gerek. Demokritos’ta en küçük parça, en temel özellik ya da özün kendisi olarak karşımıza çıkan atomun düşünsel değil basbayağı ontolojik olduğunu belirtmeye gerek bile yoktur. Zirâ bilgilerimizin kesinliğinden şüphesi olan birinden bekleyecek bir tutum değildir “Bir”cilik ya da kavramsallık yakalama yaklaşımı.
Marx’a göre Demokritos ile Epikouros arasındaki diğer bir ayrım zorunluluk-rastlantısallık bağlantısıdır. Bunu her ne kadar Demokritos’un sürekli gezerek ve gözlemleyerek doğada bir ilke arama sevdasıyla açıklama gibi bir eğilim bulunsa da Demokritos’un tek tek olaylar arasında genel bir ilke arıyor oluşuyla açıklamak mümkündür. Nitekim bu Marx üzerinden Felsefecilerin Öğretileri Üzerine adlı yapıtta şöyle karşımıza çıkmaktadır: “Demokritos’a göre zorunluluk yazgıdır, adalettir, (Tanrısal) Öngörü’dür ve dünyanın yaratıcısıdır. Ne ki bu zorunluluğun özü maddedeki biçimler, devinim ve sıçramadır” (Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Ayırım, s.31). Epikouros’taki rastlantısallığa karşılık zorunluluk bağlantısı doğada bir düzenlilik arayışının bir ürünüdür. Buradan bakılınca da, aslında, Demokritos’unkine karşılık Epikouros’un görüşü bir doğa ilkesi olmaktan çıkıyor. Çünkü doğadaki olayları tek tek etkilerle ve hatta rastlantıyla açıklamak “genel” bir yasa oluşturmaz; sadece tek tek olaylara ilişkin bir açıklama olabilir. Yine “…rastlantı tek tek durumlarda hiçbir şeyin nedeni değildir, tersine başka bir nedene bağlanır” (Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Ayırım, s.34) ortaya koyuşunda Demokritos toprağı kazmanın nedeni olarak hazine aramak gibi bir örnek vermektedir. Rastlantı ilk etapta nesnel bir neden bulamayışın ürünü olarak ifade edilen açıklamadır. Demokritos ise verdiği örnekte rastlantı olarak alımlananın aslında bir nedene dayandığı görüşünü açık kılmaktadır.
Sonuç
“Yeni bir aitioloji (açıklama tarzı) bulmayı Pers Kralı olmaya yeğlerim” (Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Ayırım, s.34) diyerek kendini yollara vuran Demokritos’un Pers Kralı olmaktan ne anladığını bugünden kestirmek güç olsa da, böylesi bir güce herkesin sahip olmak istiyor olduğunu düşündüğüne yorabiliriz. Yine kendine ait fragmanlardan biriyle hükmetmenin maharetinden söz ettiğine tanıklık ediyoruz Demokritos’un: Hükmetmek üstün bir karakterin yaratılışındadır (Sokrates Öncesi Filozoflar, fragman: 267, s. 353).
Burada belli bir sonuç, belli bir neden ortaya koymamaktayız. Bunun nedeni öncelikle elimizde böylesi parçalı, bütünlükten yoksun Demokritos’a ait malzemeler üzerinden günümüze has anlatım biçimi olan akademik bir metin ortaya çıkamayacak olmasıdır. Diğer yandan Demokritos’un Epikouros karşısında, hâlâ güçlü kılan neden de olan, mutlaklık ve kesinlikten uzaklık ruhu çalışmaya da sirayet etmektedir.
Böylece, Demokritos üzerine, Marx’ın da kendi çalışmasında sonrasında yeniden üzerine tekrar düşünerek daha düzgün bir çalışmaya dönüştüreceği umudunu biz de kendimizde korumaktayız. Umudumuz bu çalışmanın akıbetinin Marx’ınki gibi olmamasıdır.
Dipnotlar:
(1)Palinos, hem darbe hem de itme anlamına gelebilmektedir.
Kaynaklar:
CAPELLE, Wilhelm. Sokrates’ten Önce Felsefe, Çeviren: Oğuz Özügül, 2006 İstanbul: Pencere Yayınları.
MARX, Karl Heinrich. Demokritos ile Epikouros’un Doğa Felsefelerindeki Ayırım, Çeviren: Saffet Babür, Ankara: 2001, Ayraç Yayınevi.
Yazar: Ramazan Kurt
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.