• 15 Ocak 2018
  • Yevgeniya Kulandina
  • 0
Paylaş

20.Yüzyılın başında bilimin pek çok dalında yapılan yeni keşifler, bilim ve felsefe arasında bir kopukluğun oluşmasına sebep olmuştur. Öklid dışı geometriler, Einstein’in genel görelilik kuramı, Russell, Frege ve Whitehead’ın matematiği mantık üzerine kurması bu keşiflerin en önde gelen örnekleri olarak kabul edilebilir. Bu önemli buluşlar, bilim felsefesinde kabul edilen ve yaygın olarak kullanılan Kant’ın sentetik apriori teorisini geçersiz kılmıştır. Böylelikle, bilim felsefesinde kabul gören teori ve metotların, bilimsel keşiflere ayak uydurmak üzere değiştirilmesi kaçınılmazdı. Bunu ana hedefi olarak alan Viyana Çevresi, 1920 ve 1930larda dünyayı kendi alternatifleriyle tanıştırmıştır. Bu alternatif, bilim felsefesi tarihine mantıksal pozitivizm olarak geçmiştir. Şimdilik mantıksal pozitivizmin standart değerlendirmesini bir yana bırakıp biraz arka planda kalanlara bakalım. Burada ise oldukça verimli bir yaklaşım olarak “höristik”i görmek mümkün. Bu yaklaşımı geliştiren ve savunan Otto Neurath’tı. Bu yazıda, Neurath’ı Viyana Çevresinin diğer üyelerinden ayıran görüşü kısaca anlatmak istiyorum.

Otto Karl Wilhelm Neurath, 10 Aralık 1882’de Viyana’da doğdu. Eğitimine Viyana Üniversitesi matematik bölümünde başlamış ve doktora derecesini Berlin’de tarih, sosyoloji ve ekonomi dallarını birleştirerek tamamlamıştı. Sonrasında Viyana’ya döndü. Burada, Hans Hahn’ın organize ettiği ve Philipp Frank, Olga Hahn, Anna Schapire gibi isimlerin de katıldığı bir tartışma grubuna dâhil oldu. Bu grup sayesinde Neurath, bilim ve felsefe arasında oluşan boşluğa ve bunu doldurması muhtemel tutumlara dair bilgi toplamıştı. Bu bağlamda, Neurath’ın görüşlerini daha sonra etkileyecek olan pragmatizm, Duhem ve Poincaré’nin konvansiyonalizm ve Mach’ın pozitivizm teorisiyle tanıştı. 1924’ten itibaren Neurath, Moritz Schlick tarafından Viyana’da yürütülen ve bu sebeple daha sonralarda Viyana Çevresi adıyla tanınacak olan “Perşembe Görüşmeleri”ne katılmaya başlamıştı. Bu entelektüel çevre ile Hans Hahn vasıtasıyla tanıştırılmıştı. Bu noktadan itibaren Neurath’ın Viyana Çevresindeki özgün görüşü oluşmaya başladı. 1930ların sonuna doğru ise bu görüş olgunlaşmış oldu. Peki, Neurath’ın bu artık ergin hale gelmiş tutumu neydi?

Otto Neurath, Viyana Çevresindeki diğer üyeler gibi, metafiziği reddediyordu. Hatta bu çevrenin metafiziğin reddi konusunda en öne çıkan üyelerinden biri olarak değerlendirilebilir. Neurath’a göre bilim, deneyimden gelen ifadeleri bilimsel olgulara dönüştüren bir süreçti. Bu doğrultuda, deneyim aracıyla ispatlanamayan dogmatik ifadeleri (etik ve dini ifadeler gibi) anlamsız veya metafiziksel buluyordu. Fakat Viyana Çevresinin diğer üyelerinden farklı olarak, Neurath bilime yönelik bakışında herhangi bir temelciliğe de karşıydı. Bu sebeple Neurath’a göre bilimi baştan sona kapsayacak veya bilimi tamamıyla anlamaya yardım edecek bir apriori metot ya da yasanın düzenlenmesi mümkün değildi. Tarihçi ve sosyolog olarak Neurath, bilimin daha dinamik, insanoğlunun inşa ettiği bir aktivite olarak görülmesini istiyordu. Bu açıdan bilim, insanların yararına geliştirilmiş olup ortak çabayla yapılan bir aydınlanma aletiydi.

Neurath’ın yaklaşımına dair daha detaylı bir izlenim edinmek için öne çıkan birkaç faktöre bakabiliriz. Bilim, insanların ortaklaşa sürdürdüğü bir aktivite olabilir ama Neurath için bu aktiviteyi değerlendirmemizi sağlayan ve bu değerlendirmelerin her birinde objektiviteyi yakalayabilecek bir “alet kiti” de mevcuttu. Bilimde kabul edilen tüm olgular, uyumlu (coherent) bir bütün oluşturur. Bu olgular fizikalizmin dilinde yazılmalıdır. Bir diğer ifadeyle zaman ve mekânı sabitlenmiş protokol cümlelere (deneyime tekabül eden en basit cümleler) indirgenebilir olmalıdır. Bu noktada, yine diğer üyelerden farklı olarak, Neurath protokol cümleleri kendine özgü bir şekilde tanımlamıştı. Öncelikli olarak, olguların protokol cümlelerine indirgenebilme özelliği, bütün diğer bilimlerin fiziğe indirgenmesini zorunlu kılmıyordu. Neurath’a göre, protokol cümlelerin zaman ve mekân içerisinde belirli noktalara referans vermesi, onların test edilebilirliğini kolaylaştırıyordu. Bu cümlelerin içerdikleri bilgiler ile dış dünyaya dair verdikleri referansların uyumlu olup olmadığı daha kolay kontrol edilebiliyordu. İkinci olarak, Neurath’a göre protokol cümleler, test sonucu uyumluluğu kabul edilen olgular bütünün bir parçasıydı. Dolayısıyla bu cümleler, hiçbir şart altında bilimsel bütünün temeli olarak değerlendirmemeliydi. Aksine, eğer bir protokol cümlesi, yeni kabul edilen veya kabul edilecek olgularla bir bütün oluşturmuyorsa değiştirilebilir veya reddedilebilirdi. (Burada Duhem’in etkisi oldukça açıktır).

Neurath’ın “alet kiti”nde konvansiyonlar (uzlaşılar) da önemli rol oynamıştı. İki olgunun veya bilimsel hipotezin aralarında yarıştığı süre boyunca uzlaşılar mühim sayılıyordu. Ayrıca, bunlar teorik terimlerin oluşturulmasında da yardımcı oluyor. Neurath uzlaşıların önemini benimsiyordu, ancak burada yine de belirgin bir temel kullanmaktan kaçınmıştı. Neurath’a göre böylesi uzlaşıların kararı, bilim toplumundaki her bireyin katılımıyla alınmalıydı. Reel bir bilimsel aktivitede olduğu gibi, insanların irade gücüyle bu uzlaşılar gerçekleşmeliydi. Fakat Neurath bunun altında değiştirilemez, dogmatik bir temelinin aranmasını doğru bulmuyordu. Bu bağlamda, Neurath’a göre uzlaşılar “yardımcı güdüler” (“auxiliary motives”) yardımıyla sağlanıyordu.

Genel olarak, Neurath’ın sunduğu “alet kiti” sayesinde, daha dinamik bir şekilde reel bilimsel aktiviteyi kapsayacak bir bilim anlayışı elde edebiliriz. Neurath’a göre fizikalizm, “birleştirilmiş bilim” (“unified science”) anlayışının inşa edilmesine yardımcı olacaktı. Birleştirilmiş bilimin çatısı altında toplanan tüm bilimler, bu noktaya kadar en gelişmiş halleriyle metafizik içermeyen bağdaşık bir bütün oluşturacaktı. Burada altını çizmek istediğim önemli bir unsur var. Neurath’ın yaklaşımı zamanında dikkate alınmasa da, Viyana Çevresinin standart görüşü ile kıyaslandığında şu an için bile daha verimli gözüküyor. Neurath’ın tutumunun, metafiziğin reddi hususunda ne kadar başarılı olduğu tartışılır tabii. Neurath’ın uzlaşılara fazlaca önem vermesi ve bununla alakalı olarak birbiriyle uyumlu olgular bütününden bahsetmesi, “metafiziksel” olanların “metafiziksel olmayan” ifadelerden ayrımı meselesini oldukça zorlaştırıyor diye düşünmekteyim. Buna rağmen, Neurath’ın yaklaşımındaki insanın irade gücü önceliği ve ancak bu gücün çalışması sonucunda bilgiye varabilmemiz (ve bunu anlayabilmemiz) önemli birer düşünsel mirastır. Neurath’ın görüşündeki bu höristik yanı idrak edip değerlendirmemiz, çağdaş bilim felsefesinde tartışılan pek çok meseleyi aydınlatabilir.

Kaynakça:

Cartwright, N., Cat, J., Fleck, L. and Uebel, T. (1996). Otto Neurath: Philosophy between Science and Politics. Cambridge: Cambridge University Press.
Haller, R. (1996). Otto Neurath – For and Against, in Elizabeth Nemeth & Friedrich Stadler (eds.) Encyclopedia and Utopia: The Life and Work of Otto Neurath, pp. 29-38. Dordrecht: Kluwer Academic Publishers.
Hegselmann, R. (1987). Unified Science: The Positive Pole of Logical Empiricism, in Brian McGuinness (ed.) Unified Science, pp. 1-23. Dordrecht: Reidel Publishing Company.
Neurath, O. (1913 / 1983). The Lost Wanderers of Descartes and the Auxiliary Motive, in Robert S. Cohen and Marie Neurath (eds.) Philosophical Papers: 1913 – 1946, pp. 1-12. Dordrecht: Reidel Publishing Company.
Neurath, O. (1931b / 1983). Physicalism, in Robert S. Cohen and Marie Neurath (eds.) Philosophical Papers: 1913 – 1946, pp. 52-57. Dordrecht: Reidel Publishing Company.
Neurath, O. (1932 / 1983). Protocol Statements, in Robert S. Cohen and Marie Neurath (eds.) Philosophical Papers: 1913 – 1946, pp. 91-99. Dordrecht: Reidel Publishing Company.

Yazar: Yevgeniya Kulandina

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Yevgeniya Kulandina

2004 yılında lise öğrenimini tamamladıktan sonra lisans eğitimi için Kazakistan'dan Türkiye’ye geldi. ODTÜ Felsefe bölümündeki yolculuğu o zaman başladı. Halen aynı bölümde, bilim felsefesi dalında Doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve yemek pişirme meraklısıdır. Düzenli olarak dünya mutfaklarını araştırıp değişik yemekler yapar. Mutfağında şef bıçağı, büyük kesme tahtası ve bin çeşit baharat bulunur.