Paylaş

20.Yüzyılın büyük kadın yazarlarının feminist etiketini kabul etmemesinin nedenleri.

İnternet yayınım “Sormam Gerek”in bu haftaki bölümünde bir gazeteci, eleştirmen ve yeni kitabı Sivri: Fikir Sahibi Olmayı Sanata Dönüştüren Kadınlar’ın yazarı Michelle Dean ile konuştum. Sivri, 20. Yüzyılın 10 kadınının-Susan Sontag, Pauline Kael, Dorothy Parker, Joan Didion, Nora Ephron, Renata Adler, Rebecca West, Hannah Arendt, Mary McCarthy, ve Janet Malcolm-hayatlarını ve Amerikan kültürü, politikası ve gazeteciliğine etkilerini inceliyor. Kitap, öznelerin perspektiflerinden 20. Yüzyılda entelektüel hayatın tarihi niteliğinde olmasının yanı sıra günümüzde toplumun kadına bakışını gündeme getiriyor.

Aşağıda Dean’in öznelerinin entelektüel miraslarını, feminist etiketini benimseme konusundaki isteksizliklerini ve yaptıklarının günümüzdeki feminizm hakkında öğretebileceklerini tartıştığımız programdan derlenmiş bir alıntıyı görebilirsiniz.

Isaac Chotiner: 10 özne bir kitap için çok fazla. 10 kişiyle ilgili bir biyografi yazmayı istemenizi sağlayan şey neydi?

Michelle Dean: İlk sebep büyük olasılıkla toyluğum. Bu benim ilk kitabım ve boyumdan büyük bir işe kalkıştığımı bir gün kendi kendime, “10 kişi seçtim. Bu çok fazla.” dediğimde anladım. Başka bir sebep ise kitabın amaçlarından birinin kadın eleştirmen-gazetecilerin Amerikan edebiyat geleneğinde sahip olduğu mirasa dikkat çekmek oluşu. Özneler yalnızca bir, iki veya üç tane olsaydı bu bir gelenekten ziyade ortaklığı gösterirdi. Ortaklıktan öte, 20. Yüzyılın tamamına yayılmış bir değer olduğunu göstermek için ise 10 kişiye ihtiyacım vardı.

“Bu kadınların hepsi muhalif ruhlardı ve birlikte gruplaştırılmaktan hoşlanmamaya eğilimliydiler.” diye yazdınız.

Onları bir grupta toplarken bana son derece kızgın olan insanların hayaletleri tarafından rahatsız edilebileceğim fikri aklıma geldi.

Bahsettiğim tam da buydu, evet.

Evet; insanların yazıları hakkında bir dizi iddia öne süren bir kitap yazdığınızda bireyselliği yassılaştırma riskiniz her zaman vardır. Özellikle bu kadınların tüm kariyerlerini incelediğimden, kadın yazarlar olarak ortaklıkları veya feminizmle genel ilişkileri konularında zaman zaman kendileriyle ters düştüklerini gördüm. Elbette bu konular, bireysel sese sahip yazarlar niteliğine kıyasla cinsiyetlerini temsil ettiğinden onlar hakkında daha güçlü bir iddia ortaya koyar.

Dorothy Parker

Bu gerilim her ne kadar beni endişelendirse de kitabı yönlendiren önemli bir ögeydi. Kitabımdaki kadınlar, kendileri bile başta kadın yazar oldukları fikrine veya bu sıfatla tanımlanmaya karşı çıkarken, sosyal hayatta kadına son derece değerli yeni bir yer kazandırmayı başardılar. Bahsettiğim gerilim ögesi, bir şekilde kitabın bu paradoksu aydınlatmasını sağladı. Aynı zamanda, her ne kadar jargon haline gelmiş olan bu kelimeden nefret etsem de, başka kadınları yüksek seviyelerde meşgul olma konusunda yetkilendirdi. Bu kadınlar feminist olduklarını şiddetle reddetseler de bu çelişkili feminist etkinin bir parçası oldular.

Başlıkta “sivri” kelimesini kullanarak ne ifade etmeye çalıştınız?

Öncelikle olağandışı bir bilgililiğe sahip, anlamsız sözlere yer vermeyen ve daha önce söylenmemiş şeyler söyleyen bir yazma stilini veya bu kadınların yazılarının etkilerini ifade ediyorum. Ancak daha iyi bir kelimenin eksikliğinden dolayı “kaba” ve “kırıcı” olarak da algılandı. Asıl fikir, kelimenin sosyal hayatta kadınlara atfedilen bir stil ve etkiyi temsil etmesi; insanlar kadınları güçlü bir fikirle veya bir konuyla ilgili güçlü bir pozisyonun savunulmasıyla bağdaştırdığından olağandışı bir anlayış ve hemen ardından geri tepki anları deneyimleniyor. 

Kronolojik olarak ilk süjeniz Dorothy Parker’ı iyi bir başlangıç noktası yapan neydi?

Kendisi bariz şekilde iğneli ama aynı zamanda da oldukça akıllıydı. Yazınsal itibarının değişmeye ve evrilmeye devam etmesi oldukça ilgi çekici. Hala hayattayken bile bu durum geçerliydi. Bir dahi olarak nitelendiriliyor, sonrasında olması gerektiği gibi bir dahi olmadığı ve potansiyeline ulaşamadığı söyleniyor ve bu bir döngü halinde devam ediyordu.

Janet Malcolm

Bence Dorothy Parker tiplemenin açılışını yapmak için mükemmeldi. 1920’lerde yazarlar, 20. Yüzyıl kültüründe bir daha asla sahip olamayacakları bir üne erişti. Parker bu fenomen tarafından yüceltilen asıl kadınlardan biriydi. O kadar doğrudan ve, yine kendi metaforuma takılıp kalma riskini göze alarak söylüyorum, sivri bir üsluba sahipti ki insanlar onun söylediklerini görmezden gelemezdi. Parker’ın önemsiz detaylara odaklandığını savunan bir dizi edebi eleştiri var. Bunlara katılmıyorum. Yine de önemsiz detaylara değindiğinde bile bu detaylar eninde sonunda aklımızda kalmayı başarıyordu.

Parker hakkındaki bir eleştiri onun ciddiyetsiz bir yanının olduğunu, ciddi konular hakkında yazmadığını söylüyor. Sizce hakkında yazdığınız kadınlar, hatta günümüzün kadın yazarları, bu eleştiriye erkeklere kıyasla daha sık maruz kaldıklarının farkında mı?

Bence hepsi bu durumun farkındaydı. Bence bu kesinlikle kaçınılmazdı. Ve günümüzde de kaçınılmaz bir fenomen olmaya devam ediyor. Günümüzde her şey biraz daha açıklığa kavuşuyor. Rebecca West, zamanın edebiyatında H. G. Wells gibi erkek yazarlar cinselliğini romanlarına yayarken kadınların kendi cinsel tercihleri hakkında konuşamayışının ne kadar sinir bozucu olduğu hakkında yazardı.

Kitapta geçen kadınlardan feminist etiketine en çok direnen Mary McCarthy, Partisan Review için bir tiyatro eleştirmeni olma yoluna çıkmadığını ve sonradan yalnızca bir editörün kız arkadaşı olarak görüldüğü için kendisine bu görevin verildiğini bir tiyatro eleştirisinin girizgahında belirtmişti. McCarthy’ye eleştirmenlik pozisyonunu veren editörler tiyatroyu önemli bir konu olarak görmediğinden kurumun bütünlüğünü riske atmadan işi McCarthy’ye verebileceklerini düşündüler. 

Hannah Arendt

Kitabınızdaki isimler arasında her şeyden önce başarılı bir mizah ve senaryo yazarı Nora Ephron’u görmek insanlar için bir sürprizdi. Ephron’un hangi şekilde gruba uyduğunu düşünüyorsunuz?

Aslında ben de Nora’yı çoğunlukla bir mizah yazarı, ve özür dileyerek söylüyorum, pek de iyi olmayan romantik komedilerin yönetmeni olarak görüyorum. Ancak bütün bunlar onu kitabın tohumu haline getirdi.

Hayır. Hadi ama.

Bu noktada Kanadalı olduğumu ve Kanada’da büyüdüğümü söylemem gerek. Kültürel mihenk taşları farklılık gösterir. Ölümünden birkaç sene önce biri bana ilk kitaplarından biri olan Deli Salata’yı verene kadar Ephron’un gazetecilik namına bir yazısının olduğunu bilmiyordum. Kitabı okumak benim için bir keşifti. Çünkü Nora’nın üslubunun az önce bahsettiğimiz ikililiği güçlendirir şekilde ciddi olduğunu gördüm. Yaklaşımı onunla bağdaştırmadığım derecede entelektüeldi.

Pauline Kael

Bu keşif, 20. Yüzyılın kadın yazarlarının tarihi hakkında daha neler kaçırıyor olabileceğimi merak etmeme yol açtı. Ephron’un zamanında ünlü bir gazeteci olduğunu bilmiyordum. Onun bu özelliğine sonrasında ortaya koyduğu ürünlerin önemsiz detayları gölge düşürdü. Birçok yönden Parker’ın varisiydi. Parker’ın Holywood’da büyümüş ve ikinci dalga feminizminde yeniden var olmuş, fakat aynı damarda ve aynı iğneli tonda yazan haliydi.

“Kitap boyunca bu derin duygu karmaşası içinde feminizme karşı bir muhalefet ve feminist bir mesaj çıkarımına yer olduğunu belirtmeye çalıştım.”  diye yazdınız. Sizce süjelerinizin feminizm konusundaki duygu karmaşası neyden kaynaklanıyor?

Bu bağlantıda “feminizm” kelimesini kullandığımda feminizm hareketini kastediyorum. Biraz daha detaylı tanımlıyorum. Şu an yaygın kültürel feminizm veya popüler kültür feminizmi devrinde yaşadığımızdan bunu resmi bir hareket olarak görmüyoruz. Ancak bu kadınların devrinde daha resmi bir hareketti. Feminist toplantılarına giden ve feminist rozetleri takan insanlar vardı. Buna günümüzde pek de rastlanmıyor.

Mary McCarthy

Bence feminizm hakkındaki duygu karmaşası her yazarın, veya kibarca söylemek gerekirse her muhalif ruhun sosyal hareketler karşısında takınacağı tavrın bir sonucu. Bunun karşıtlık, siyasal eylemlere katılmanın bireyselliği yassılaştırıcı özelliğinden kaynaklanıyor. Bu yassılaşmanın kalıcı olduğunu ve sosyal hareketlere katılan insanların zombilere dönüştüğünü söylemiyorum. Günümüzden bir örnek verecek olursak, bazı günler her ne kadar görünüşünden hoşlanmasak da kedi şapkasını takmamız gerekiyor. Sosyal hareketler bunu gerektiriyor. Fakat kamuya yönelik yazmak ve konuşmak, veya kamuda olmak bu duruma ters düşüyor. Çünkü kitaptaki yer alanlar gibi kadınlar için kedi şapkaları ve rahatsız edici yönleriyle ilgili espriler yapmak zor olabilir. Bu konuda açık sözlü olmamak da onlar için bir hayli zordu.

Rebecca West

“Duygu karmaşası” kavramını kullanmamın sebebi, başlarda feminizm ile bağdaşmayan bu kadınların eninde sonunda feminizmi kabul etmesi. Didion, 1970’lerde yazılmış farklı feminist kitapların bir incelemesinde feminist hareketi alaşağı etmesiyle ünlü. Kendisi bile bir röportajında, “Feminist hareketin bulaşıkları kimin yıkaması gerektiği gibi önemsiz detaylara takılı kaldığı bir anı belgeliyordum. Hareketin artık bu noktada olduğunu düşünmüyorum. Bu sebeple aynı şeyleri şu an söyleyemem.”

Nora Ephron

Mary McCarthy, hayatının son dönemlerinde yaptığı konuşmalarda bir nefeste, Ben feminist değilim derken sonrasında Sanırım insanların erkek gibi yazdığım konusundaki yorumlarından hoşlanmayacak kadar feminist sayılırım demişti. Bence dünyada cinsiyetçi bilgi ve güç kalıpları olduğu fikrine karşı bir muhalefet yoktu. Hannah Arendt, hayatının son dönemlerinde verdiği bir röportajda, Bana nasıl bir etki altında olmak istediğimi soruyorsunuz. İronik bir cevap verecek olursam, bence bu son derece maskülen bir soru. Erkekler her zaman etki etme arayışındayken ben anlama arayışındayım. Kitaptaki kadınlar arasında feminizmin en güçlü muhalifi olan Arendt’in bu söylemi oldukça ilginç.

Kitapta, feminizmin bir kardeşlik meselesi olduğunu ve kadınların ayrı bireyler olduklarını söylüyorsunuz. Rebecca West’in iki dünya savaşı arasında kaleme aldığı ve Balkanlar’da geçen başarılı gezi günlüğü Siyah Kuzu ve Gri Şahin’i okuduğumu hatırlıyorum. Kitap aynı zamanda West’in kadınlara eşit fırsatlar tanınması gerektiği inancı ve kadınların görünüşü hakkındaki karşıt görüşleri, politik anlamda yanlış olarak tanımladığımız sıfatlar kullanması ve günümüzün kadın hareketini hedef alan görüşlerini içeren bir ikililiği temsil ediyor.

Siyah Kuzu ve Gri Şahin gibi bir kitap okuduğunuzda bu bireysel hassasiyetin değerli olduğunu düşünüyorsunuz. Bence West çoğu zaman insanların dış görünüşleri konusunda acımasızdı. Bu hem erkek hem de kadınların dış görünüşleri konusunda takındığı genel tavırdı. Örneğin burunlarının şeklini dış değerlerini belirlemek için sıklıkla kullandı [gülüyor]. Kafasını böyle konulara taktığını izlemenin biraz eğlenceli olduğunu itiraf etmeliyim. Aslında bu tarz bir öz farkındalık veya politika pahasına biraz eğlenmek politik anlamda değerli olduğundan bu röportajlarda dile getirmeye çalıştığım noktalar. Belki de herkesin sürekli tartıştığı bir Babil Kulesi (ses ve gürültü karmaşası) haline gelirse feminizm daha da zenginleşir. Elbette bu tartışmaların şu an olduklarından daha pozitif olmalarını tercih ederim. Her ne kadar özgürlük ve eşitlik hakkında alışılagelmiş argümanların yararlı yönleri olsa da bunlara karşı bireysel hassasiyetlerin toplanarak feminizmde buluşmasının değerli bir yanı olduğunu düşünüyorum.

Joan Didion

Sözleriniz, ikinci dünya savaşı ile soğuk savaş arasında doğmuş feministlerin günümüzde sosyal medyada yassılaşmış olan feminizm hakkındaki görüşlerini yansıtıyor. Böyle bir benzerlik görüyor musunuz? Bu eleştiri hakkında genel düşünceniz nedir?

Aslında bu eleştirinin feministleri içeren sosyal medyayla ilişkisi olmayan insanlar tarafından yapıldığını düşünüyorum. Direkt olarak Katie Roiphe hakkında konuşmak istemiyorum fakat yorumu #MeToo hareketini temsil edici nitelikte olduğu kadar sosyal medyayla yakından ilgilenmediğini de gösteriyor. Çünkü yorumunda sosyal medyada feminizm hakkında bir ortak hat olduğuna değiniyor. Benim tecrübeme göre böyle bir durum söz konusu değil.

Renata Adler

Peki ya feminizm hakkındaki sosyal medya tartışmalarının yassılaştırıcı olduğunu düşünüyor muyum? Evet, düşünüyorum. Fakat bu çoğunlukla sosyal medyanın karşılıklı konuşma dinamiklerimizi zehirlemesinden kaynaklanıyor. Bu problem ise feminizme özgü değil. Bence çevrimiçi feminizm birçok yönden harika, veya harikaydı. Ben de bir nevi çevrimiçi feminizmden ortaya çıktım. Yazmaya ve gazeteciliğe geç başlamış bir insanım. Başladığım yer ise oldukça canlı etkileşime sahip olan feminist yorum portalları. Sosyal medyada son derece aktif biri olarak bu şekilde düşünüyorum…Çok fazla tweet atarım. Karşılıklı konuşma dinamiklerini zehirlediğini düşünüyorum. Fakat insanlar feminizmin sosyal medyada haddini aştığını düşündüğünde hüsrana uğruyorum. Aslında feminizm yalnızca bugünlerde diğer her şey gibi bu ağa yakalanıyor.

Susan Sontag

Sizce günümüzde kadınların kendi yararlarına keskin ve güçlü fikirler ifade etmeleri konusunda hakim olan bir kabullenme var mı?

Evet. Fakat yeterli değil. Yine de daha yaygın bir kabullenme olduğu doğru. Taciz tartışmalarının yanı sıra kadınlar öncülüğünde gerçekleştirilen bir hareket olan #MeToo, kadınları dinleyiş biçimimizi veya dinlemeyişimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini vurguluyor. Ve herkes uyum sağlayamasa da bu mevzunün gündemde olması oldukça yararlı.

Yazan: Isaac Chotiner
Çeviren: Göksu Nur Kayacılar
Kaynak: slate

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com