Paylaş

Gündelik yaşantımızda akan suların eninde sonunda yatağına varacak olduğu düşüncesi, bizi o yatağa vaktinden evvel ulaşmak için gösterdiğimiz beyhude (?) çabadan kurtarır çoğu zaman. Peki, bu çaba gerçekten beyhude midir? Su akar yatağını bulur mu? Bulursa bu yazgı mıdır ya da bulamaması da yazgının bir parçası mı?

Yazgıcılık, şeylerin bir güç tarafından önceden ve değişmez biçimde kararlaştırıldığını ve bu durumun insan eliyle değiştirilemeyeceğini savunan bir öğretidir. Kadercilik, imancılık, fatalizm gibi isimlerle de anılır. Bu öğretiye göre; tüm olaylar ve tüm eylemlerimiz evrenin değişmez yasaları tarafından yönetilmektedir. Evrendeki tek irade Tanrı’ya aittir ve bizde bundan bağımsız başka bir irade yoktur. “Ne yapalım kaderimiz böyleymiş”, “Olacağı varmış” gibi söylemler bize klasik yazgıcılığın sinyallerini verir. Hâlbuki şeylerin önceden belirlenmiş olduğu ve değiştirilemeyeceği bakış açısı ile her şeyin evrenin yasaları tarafından yönetiliyor olması, tam olarak aynı düşünceyi yansıtmamaktadır. Her iki düşüncenin özünde kabulleniş hali hâkim olsa da, kabullenişin sabit kadercilikte olduğu gibi pasif ya da nedenselcilikteki gibi aktif olabileceğini göz ardı etmemek gerekiyor. Bu duruma, “sabit kaderciliğin” karşı akımı olarak nitelenen “nedensellik” kavramını da irdeledikten ve Yunan filozof Epiktetos’un dünya yaşamına ilişkin görüşlerine yer verdikten sonra tekrar değineceğiz.

Peki, biz farkında olalım veya olmayalım, her sonucu hazırlayan bir ya da birtakım öncüller olduğu gerçeğinden yola çıkarsak, nedenleri bilen insanoğlunun sonuçlar üzerinde etki sahibi olup olamayacağını sorgulayamaz mıyız? İnsanın etki etme arayışından doğan bu gibi sorgulamalar yoluyla keşfedilen nedensellik ya da determinizm kavramı; her olgunun bir nedene bağlı olarak ortaya çıktığını, aynı koşullar altında var olan aynı nedenlerin aynı sonuçları meydana getireceğini ifade etmektedir. Nedensellik ilkesi, aynı zamanda pozitif bilimlerin de dayanağıdır. Örneğin; Ay’ı Dünya çevresinde yörüngede tutan kuvvet yani yerçekimi kuvveti değişmezdir ve bir cisim yüksekten bırakıldığı her defasında ağırlığı nedeniyle yere doğru harekete geçer, biz buna düşme diyoruz. Veya “entropi” yasası, “madde ve enerjinin yalnızca bir yöne doğru değişebileceğini, bu yönün ise ‘kullanılabilirden kullanılamaza, elde edilebilirden elde edilemeze’ doğru olduğunu söyler. Yani kendi haline bırakılan her şey bir düzenden düzensizliğe doğru gider.

Nedenler ile sonuçları keşfetme ve sonra nedenlere müdahale ederek sonuçları değiştirme arayışımızdan doğan bu “değişmez” yasaların aslında tam olarak da “yazgı” dediğimiz şey olması ironik değil midir? Çünkü suyumuzun yatağı olan “yazgımız”, özünde evrenin yasalarını bize her defasında uygulamasından başkası değildir. Düzende tutmak için aktif bir emek sarf etmediğimiz her şeyin bir düzensizliğe doğru gitmesi, ya da ne ekersek onu biçmemiz de bu yüzdendir.

Yunan Stoacı (1) filozoflardan olan Epiktetos’a göre; insan,  iradenin dışında iyi veya kötü olan hiçbir şey bulunmadığını kabul etmeli, dolayısıyla olayları öngörüp yönlendirmeye çalışmak yerine, onları yalnızca bilgelikle kabul etmelidir. Dünya işleri hususunda ise fikirlerini şu şekilde dile getirmiştir:

Dünyada olup biten şeylerin bir kısmı elimizdedir. Bir kısmı da elimizde değildir. Elimizde olanlar düşüncelerimiz, yaşayışımız, isteklerimiz, eğilimlerimiz, iğrenmelerimiz; bir kelimeyle bütün hareketlerimizdir. O halde hatırla ki tabiatları dolayısıyla esir olanları hür ve başkasına bağlı olan şeyleri sana ayrılmış sanıyorsan her adımda engellere rastlayacak, kırılacak, üzülecek ve Allah’tan da insanlardan da şikâyet edeceksin.” (Altuntaş, 2012, s. 38)

Gerçek ismi bilinmediği için “satın alınmış adam, köle” anlamına gelen Epiktetos ismi verilen filozof, Frigya-Hierapolis’te -yani şimdiki Pamukkale yakınlarında- doğmuş, isminden de anlaşılacağı gibi yaşamını bir köle olarak sürdürmüştür. Epiktetos içine doğduğu koşulları seçememiş olsa da, neleri düşündüğünü, neleri istediğini, nelerden iğrendiğini seçebileceğinin Episktetos’un farkına varmış olması, hem klasik yazgıcıların huzur veren teslimiyetini hem de insanın kendi hayatı üzerindeki bilinçli tesirini göstermesi bakımından çok kıymetlidir.

Gündelik yaşamımızda akan sular her daim bir yatağa varıyor, ancak bu kimi zaman bizim arzu ettiğimiz yer olmadığı için fark etmiyor ve inatçı bir direnişle beklemeye, müdahale etmeye devam ediyoruz. Veya tam tersi, başta da belirttiğimiz gibi “beyhude” çabalardan kaçınıyor, daha en baştan sonu beklemeye koyuluyoruz. Bugün, tutulduğumuz en ciddi hastalıklardan biri olduğunu düşündüğüm “fanatizm”den bu konuda da kurtulamıyor, ya fazlasıyla yazgıcı ya da fazlasıyla determinist oluyoruz. Hâlbuki ötelerden bize seslenen Epiktetos’u anlamak, bizi evrenin kanunlarını özümsemeye, hem yazgıyı hem nedenselliği keşfetmeye, kabullenişteki huzuru tadarken aynı zamanda düzensizliğe başkaldırmak için düzeni koruma çabasına götürecek. Böylelikle, Hititlerin dualarında yer verdiği gibi, değiştirebileceklerimizi değiştirmek için cesarete, değiştiremeyeceklerimizi kabullenmek için sabra ve bu ikisini ayırt edebilmek için akla sahip olacağız. Unutmamak gerekir ki; ortak yazgımız her zaman şaşmaz şekilde evrenin yasalarıdır, ancak bu yazgıya ulaşmak için seçtiğimiz yollar ve yolda geçirdiğimiz süreler başka başkadır.

“Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret,

Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır,

İkisi arasındaki farkı bilmek için akıl ver” (Hititler’in M.Ö. 2000 yılı duvar yazmasından)

Dipnotlar:

(1) Stoacılık: Kurucusu Kıbrıslı Zenon olan  felsefe okulu. Stoacılar doğaya uygun yaşamayı felsefi olarak benimsemişler ve dünya vatandaşlığını savunmuşlardır. Mutluluk dış koşullara bağlı olmamalıdır önermesini dile getirmişlerdir. (https://www.turkcebilgi.com/stoac%C4%B1l%C4%B1k)

Kaynaklar:

Altuntaş, H.İ.H. (2012). Epiktetos, Düşünceler ve Sohbetler. Alınan yer: https://ismailhakkialtuntas.com/2012/04/25/epiktetos-dusunceler-ve-sohbetler-konu-baslikli-duzenleme/
Türkçe Bilgi. Stoacılık. Erişim Tarihi: 30.08.2017, https://www.turkcebilgi.com/stoac%C4%B1l%C4%B1k.

Yazar: Seval Dönmez

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Seval Dönmez

1989'da Ankara'da doğdum. Hacettepe ve ODTÜ’de Psikoloji alanında eğitim aldım. Yol arkadaşım Çikilop'um (tekirim) ile zaman geçirmeyi, piyano müzikleri dinlemeyi, yazmayı seviyorum. Hayatı, konuşmalarımızı ve olan bitenleri şuna benzetiyorum: "İçimdeki yaşamın sesi, senin içindeki yaşamın kulağına ulaşamaz. Yine de kendimizi yalnız hissetmemek için konuşalım." (Halil Cibran)