Paylaş

Dünyanın bir elma olduğunu varsayalım ve bu elmanın da tatlı veya ekşi olduğunu… Bu elmanın ekşi mi yoksa tatlı mı olduğunu öğrenebilmek için o elmadan bir ısırık almamız gerekmez mi? Bu aldığımız ısırıkla o elmayı tanımlamaz mıyız? Varsayalım elmamız ekşi, bu elmanın ağzımızda mayhoş bir tat bıraktığını, aslında istediğimizin tatlı bir elma olduğunu söyleyebilir ve o elmayı yemekten vazgeçebiliriz. Ya da aldığımız ısırıkla aslında tatlı bir elma istemediğimizi, gerçekte daha çok ekşi bir elmayı sevdiğimizi söyleyebiliriz. O halde isteklerimizin gerçekleşmesi için bu elmadan bir ısırık almamız şart gibi görünmekte. Meselenin gerçekte elma olduğunu düşünmemiz yanıltıcı bir varsayım olsa gerek. Normalde düşünmemiz gereken elmanın kendisinden çok, onun tatlı mı yoksa ekşi mi olduğuna karar verebilmek. Bunun için de bir ısırık almamız yeterli ve bu ısırığı da aslında onun ekşi ya da tatlı olduğunu öğrenmek için değil de daha çok bizim gerçekte ne istediğimize karar vermemiz için olduğunu bilmektir. Oysaki tek bir ısırıkla bir şeyi tanımlamak, bir başkası tarafından sevildiği halde elmayı ve onu seveninin hak ve özgürlüğünü engellemek değil midir?

Arzu nesnesi ile gerçekte istenen şeyler yer değiştiğinde algılamamız ve bu algıyla ilişkilendirilmiş düşüncelerimiz de değişir. Örneğin; yukarıdaki analojiyi ele alırsak, elmanın dünya gibi algılanması o elmanın normalden daha büyük bir kavram olarak görülmesini sağlayabilir. Bu durumun, nesneye verilen önemi de artıracak olması elmayı elma olmaktan çıkarıp başka bir arzu nesnesine dönüştürmesi de kaçınılmazdır.

Elmanın tadına bakılmaksızın fetiş durumuna getirilmesinin bir sonraki aşaması, onu alelade bir nesne olmaktan çıkarıp sihirli ve büyülü bir varlıkmış gibi algılamaktır.

Bir şeye normal değerinin veya durumunun üzerinde bir başka değer verilmesi o şeye yapılmış en büyük kötülük ve adaletsizliktir. Bir şeye veya nesneye gerçek değerinin dışında başka bir yaratıymış gibi davranmak, sadece o şeye değil kendimize de kötü ve adaletsiz davranmaktır.

Bu durum şuna benzemektedir: Ayna karşısında olmasına karşın kişi kendine kendince süs verip aynadaki aksinin kendinden ne kadar daha güzel veya yakışıklı olduğunu zannedebilir. Gerçekte olan seni yadsıyıp hayalin ile avunma durumu da diyebileceğimiz bu durum; avunmaktan ziyade daha çok onu savunmak denilecek cinsten bir aymazlıktır. Bu durumda kişi kendine hem kötü hem de adaletsiz davranır ki kişinin kendine ettiği kötülüğü bir başkası asla yapamaz denmesi de bundan ötürüdür. Nihayetinde elmanın dünya gibi algılanması, sonucu itibariyle kişinin hem kendini hem de olması gerektiği yeri kendine unutturur.

Bir de elmanın tatlı ve ekşi olma durumuna bir bakalım isterseniz. Konunun başında da belirttiğim gibi elmayı tat bakımından ayırt edebilmek için mutlaka ondan bir ısırık alınması icap etmektedir.  Uzaktan bakarak anlayamayacağımız muhakkaktır.

Korkmayın aldığımız bu ısırık Pamuk Prenses gibi bizi derin bir uykuya daldırmayacak, söz. Ancak kendi isteklerimizin ne olduğunu kavrayabilmemiz açısından çok önemli olduğunu da belirtmek isterim.

Şimdi isterseniz ekşi sever ve tatlı sever kişilerin bu elmadan aldıkları ısırıklardan bahsedelim, tüm bunları yaparken de dünyayı elma olarak algıladığımızı da unutmayalım!

Ekşi sever kişi tatmak için elmayı ağzına götürürken ilk önce şu yargıyla düşünür: Bu elma eğer tatlı ise onu yemeyeceğim, kesin. İnsan zihninin ters koşullanmayla çalıştığını düşünürsek kişinin böylesi bir karşıt yargı oluşturması kaçınılmaz gibi gözükmekte. Daha elmadan bir ısırık bile almadan yargı cümleleri kurması, o elmaya olan bakış açısını değiştirmiş olsa gerek. Tabi bu durumun tatlı sever kişi için de geçerli bir varsayım olduğunu belirtmekte yarar var.

Ekşi sever bir anlamda dünyaya olan bakış açısını sadece belli bir alandan ya da sadece istek ve arzularından yola çıkarak tanımlandığında, bu durumla tatlı sever kişinin hak ve özgürlüğünü engellemiş sayılmaz mı? Veya tatlı sever aynı şekilde bu tür bir hak ihlalini ekşi severe reva görmez mi?

Bir elma tatlı mı yoksa ekşi mi olduğunu bilemez. Tıpkı dünyanın bizlere acı mı yoksa sevinç mi getirdiğini bilemediğimiz gibi. Oysaki, huzur denilen kavramın gerçekte acı ve sevincin arasında bulunduğunu bilmemiz, ısırdığımız elmanın ekşi ya da tatlı da olsa bir sonraki ısırığın daha lezzetli olacağı anlamına gelmez mi?

Yazar: Ertan Yavuz

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.

 


Paylaş

Ertan Yavuz

Farklı alanlarda okumayı, düşünmeyi seven, psikolojiye, eğitime, felsefeye, antropolojiye, astronomiye ve dinler tarihine meraklı bir özel eğitim öğretmeniyim. Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve Atatürk Üniversitesi'nin eğitim fakültelerinde öğrenim gördüm. Zihin engelli, otistik ve ögrenme güçlüğü çeken bireylere bilişsel, ruhsal, duygusal ve davranışsal alanlarda destek-eğitim hizmetleri vermekteyim.