Paylaş

Laplanche ve Pontalis (1968:7) tarafından “psikanalizin spesifik objesi” olarak tanımlanan fantazi (fantasy), Freud’un çalışmalarında başından beri anlaşılması güç ve tartışmalı bir kavram olmuştur. Hatta, lehte ve aleyhte görüşlerin yazıları aracılığıyla filtrelenen bu terim, hem klinisyenler hem de klinisyen olmayan akademisyenler arasındaki teorik açıklamalarda günümüze kadar bir devamlılık yakaladı. Anlamlı şekilde fantastik veya aldatıcı düşünce biçimlerini belirlemek adına Freud, genellikle bu terimi teknik olmayan şekliyle kullanır. Burada oluşan zıtlık, gerçeklik ilkesine tabi olmuş olan rasyonel düşünceden kaynaklanır. Freud’a göre, erken çocukluk döneminde, çocuğun biyolojik ihtiyaçları bakıcıları tarafından neredeyse anında karşılandığı zaman, [çocuğun] düşüncesi tamamıyla haz ilkesine tabi olmaya devam eder. Dış gerçekliğe karşı istek doyurma* ile ilgili fantazileştirilmiş senaryoları, [bu senaryoların] düş kırıklıkları ve engelleri ile birlikte, kontrol etmeye gerek yoktur. Çocuk geliştikçe, “gerçeklik ilkesinin sunulmasıyla birlikte düşünce etkinliğinin bir parçası bölünür; gerçeklik sınamasından bağımsız kalır ve yalnızca haz ilkesine tabi kalmaya devam eder” (Freud 1911: 222). Bu bölünmüş “düşünce etkinliği” Freud’un fantazi olarak adlandırdığı şeydir. Bu durum daha geniş şekliyle bilinçdışı düşünce gibi, gerçeklik ve arzuyu (wish) ayırt etmedeki tam bir başarısızlıkla karakterize edilir.

Bununla birlikte fantazi, kendinde, Freud’un “psişik gerçeklik” olarak adlandırdığı şeye sahiptir. Ve Freud bu öznel gerçekliğin, giderek psikenin ve nevroz anlayışının merkezine yerleştiğini görmeye başlamıştır. Diğer yandan Freud “Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz Düşleri”** adlı ünlü makalesinde olduğu gibi, bilinçli fantaziler veya gündüz düşleri hakkında konuşmaya devam edecektir. Bunlar, uykudaki rüyalar gibi ars poetica’da da yoğunlaşma, yer değiştirme ve yansıtma mekanizmalarını kullanarak arzuların yerine getirilmesini sağlarlar. Üstelik bu arzuların birçoğu, Oidipus kompleksinin değişkenlerini ve “aile romantizmini” içeren erken çocukluk dönemimizi anımsamamıza yol açar (bir anne figürünü koruma, bir baba figürüyle evlenme vb.). Öte yandan, Freud’un 1897’den sonra “baştan çıkarma teorisini” reddetmesi sonrasında (bu teori cinsiyetin kökenlerini gerçek, tarihsel olaylara dayandırmaya çalışıyordu), Freud gitgide bilinçdışı fantaziden veya (bilinçli) fantazilerden söz edecektir: Kendisinin de söylediği gibi, “Bilinçdışı fantaziler ya başından beri bilinçdışıydı ya da –genelde olduğu gibi– bunlar bilinçli fantaziler, gündüz düşleri olmalarına rağmen kasti olarak unutuldular ve ‘bastırma’ yoluyla bilinçdışı hale geldiler” (Freud 1908: 161).

Öyleyse, Freud’un sonraki dönem fantazi anlayışının özellikleri nelerdir? Bilinçdışının gerçeklik ve kurgu arasındaki ayrımı yapamaması, erken çocukluk dönemi baştan çıkarmalarının hakikatini araştırmanın ortaya çıkardığı zorluklarla birlikte, Freud’u şu çıkarıma teşvik etti: Analizde ortaya çıkan erken çocukluk dönemi senaryolarının tarihsel gerçekliği, analizanın bu materyali serbest çağırışımlar yoluyla üretmiş olması durumuna kıyasla psikanalitik açıdan daha az önemdeydi. Kısacası, analizanın genellikle baştan çıkarılma, ilk sahne (ebeveyn ilişkisine tanıklık etme veya kulak misafiri olma) ya da hadım edilme (kastrasyon) hakkında bildireceği fantazmatik senaryolar Freud için analiz nesnesi haline gelmiştir. Ve Freud’un son çalışmalarını takiben bu senaryolar –başka bir deyişle “materyalin bazı biricik elementlerine” uygulanan iç görü (Freud 1937: 261)– gerekli “yapılara” –yani bastırılmış materyalin çeşitli izlerinin somutlaştırılması, hastanın “erken geçmişine”– göre analistin yorumlarıyla daha az ilgili hale geldi. [1] Freud’un baştan çıkarma teorisi, erken çocukluk dönemi baştan çıkarmayla ilişkili travmanın geriye dönük olarak inşa edildiğini, ergenlik ve yetişkin cinselliğinin başlangıcıyla çocukluk anılarının yeniden oluşturulduğunu ortaya koymuştu. Dolayısıyla Freud’un bilinçdışı fantazi kavramı Laplanche ve Pontalis’in yorumladığı gibi bu geçmişi kapsama durumunu da içerir:

“İçeriklerinde, temalarında (ilk sahne, hadım edilme, baştan çıkarma […]), kökensel fantaziler de bu geçmişi kapsıyor olma önermesini gösterir: Kökenler ile bağlantılıdırlar. Tıpkı mitler gibi, çocuğun karşısına çıkan başlıca gizemlerin temsilini ve çözümünü sunduğunu iddia ederler. Özneye bir açıklamaya veya teoriye ihtiyaç duyacak gibi görünen her şey; bir meydana geliş, tarihin başlangıcı olarak dramatize edilir.” (Laplanche ve Pontalis 1968: 11)

Bu nedenle –Žižek’in kategoriyi siyasallaştırmasında önemli olan– fantazinin ilk özelliği olarak bunlar, birçok kolektif mit gibi, başlangıç ​​hikayeleridir. Baştan çıkarma fantazileri, cinselliğin kökenini anlatır. Hadım edilme fantazileri, cinsiyetler arasındaki anatomik farkın kökenini açıklar. İlk sahne fantazileri, bireyin kendi kökenini açıklar. İkinci bir özellik de burada, bizim bağlamımızda açığa çıkar. Freud’un birçok farklı kişinin fantazilerinin ortak içeriğiyle yüzleşmesi –“her durumda aynı içeriğe sahip aynı fantazilerin oluşturulmasıyla” (Freud 1916: 370)– ortak bir filogenetik kaynak hipotezi oluşturmaya itmiştir. “Tüm nevrotiklerin ve muhtemelen tüm insanların bilinçdışı fantazi depoları” var (Freud 1915: 269). Bu “depo”, kalıtsal “anı izleri” aracılığıyla kişilere aktarılır. Bu “anılar” nihayetinde türlerin yaşamındaki tarih öncesi olayları, özellikle de Totem ve Tabu ve Musa ve Tek Tanrıcılık’ın “ilkel babasının” meşhur sözüm ona cinayetini anımsatır. Bu noktada, söylediğimiz gibi, Freud’un fantazi anlayışının kendisi proto-politik bir hal alır ve kolektif bilinçdışı olmasa da kolektif deneyimlerle bireysel psikolojinin belirlenmesine sıkıntılı bir şekilde işaret eder.

Karakteristik olarak Lacan’ın, yapısalcı dilbilim ve antropoloji ile olan etkileşimi ışığında fantaziyi yeniden kuramsallaştırmaya yönelik çabaları, bir yandan Freud’un birbirinden ayrılan formülasyonlarına bir birlik getirmeyi amaçlar. Freud gibi, Lacan da bireylerin psişik yaşamının altında yatan özgün veya temel bir fantazi olduğunu dile getirir. Freud gibi, o da bu fantazinin nihayetinde bir köken fantazisi içerdiğini iddia eder. Freud gibi, Lacan da özellikle 1950’lerin ilk formülasyonlarında, sinemada hareketin donma tekniğiyle karşılaştırarak, fantazinin nihai biçimde savunma işlevine hizmet ettiğini savunur (“belleğin seyri” ile yakından ilişkili ve Freud’un “perde anı”*** kavramıyla bağlantılı olarak): “Bu anlık olma durumu, fantazide sabitlenmiş bir şeye maruz kaldıktan sonra öznede eklemlenen tam anlam veren (signifying) sahnenin indirgenmesinin karakteristiğidir” (Lacan IV: 16/1/1957). [Lacan’ın da] ekleyeceği gibi; esas olan şey, kişinin her arzulayan (desiring) öznenin bir şekilde içselleştireceği (özne / nesne, aktif / pasif vb. gibi çeşitli biçimlerde) “senaryoyu veya hikâye yönünü yanlış tanıması” değildir (Lacan 2017: 387). Bu nedenle fantazi, özneden, simgesel hadım edilme (dile ve kültüre veya simgesel düzene giriş) ve [hadım edilme ile birlikte] cinsel ve kuşaksal farkın tesis edilmesiyle bağlantılı olan travmatik kayıtla ilgili “eksikliği” gizlemeye çalışır.

Lacan için fantazi, bölünmüş özneyi ve öznenin arzularını büyük Öteki’ye karşı konumlandırmak açısından oldukça önemlidir (aşağıda detaylı olarak göreceğimiz gibi bu ilişki Žižek’in, fantazinin toplumsal etkilerini detaylandırmasına izin verir). Yine de Lacan, Freud’un bahsettiği mitsi ilkel babanın tarih öncesi cinayetiyle ilgili varsayımına karşı çıkmaktadır. Ve farklı bireylerin temel fantazilerinin yapısal özellikleri paylaştıklarını savunurken ortak filogenetik kalıtım kavramını reddetmektedir.

Lacan için fantazinin en önemli özellikleri, örneğin gündüz düşleriyle ilişkilendirilen “olumsal imgelerin” aksine, Laplanche ve Pontalis’in (1968: 1) fantazi oluşumlarının “yapısal işlevi ve kalıcılığı” olarak adlandırdığı şeylerdir. Lacan, devam etmekte olan seminerinde, paylaşılan fantaziler de dahil olmak üzere [2], klinikteki hastaların bireysel fantazilerini anlatmanın ötesinde, bireysel öznelliğin bir bileşeni olarak fantazi “çerçevesinin” rolünün dikkate alınmasına önem verecektir. Onun Arzu Grafiği, örneğin, –dil, talep, ego ve özdeşleşme gibi doğal özelliklerin nasıl etkileşime girdiğine dair bir model– fantaziyi dilin anlamsal düzeniyle ilişkisinde, psikenin belirli bir bileşeni yapmaktadır. Lacan, fantazide “emin olduğumuz tek şeyin”, öznenin “gösterenler zincirinin pervanesi [destekleyicisi]” olduğunu savunur (Laca 2015: 212).

Konuşabilen özneler olarak, toplumlarımızın Simgesel düzeninde her birimiz doğal bir dil öğrenme ve cinsiyete dayalı bir kimlik benimsemeyle ilgili gerekliliklerle karşı karşıyayız. Bu ortaklık, Lacan’ın farklı bireylerin temel fantazilerinin örtüşen boyutlarını açıklaması için yeterlidir. Bilindiği gibi, birey Oidipus kompleksinin çözümünde, enseste karşı baba yasağının göstereni olarak “babanın adı” ile özdeşleşmeye yatkındır. Bu belirleyici ana kadar, çocuk anne için fallus (Gerçeğin içinde, gerçekten tatmin eden Şey) olma planıyla meşgul olmaktadır. Şimdiyse, bu Oidipal öncesi arzudan vazgeçmeye mecbur bırakılmaktadır. Buradan itibaren, bireyin temel fantazisi, bu travmatik kayıpla veya Lacan’ın bahsettiği “simgesel hadım etme” ile başa çıkmanın fonksiyonel rolünü üstlenecektir –bu hem kız çocuklarının hem de erkek çocuklarının başına gelir.

Lacan’ın fantazi formülasyonu, bilindiği gibi, $◊a (Yasanın dayatmasıyla üzeri çizili öznenin nesne küçük a ile karşılaşması). [3] Žižek’in de vurguladığı gibi (örn. 1997: 7-8), bunun işlevi her şeyden önce Kantçı anlamda ‘aşkındır’: Dahası, Lacan da bize bunun “gerçeklik dünyasının içine işlemiş doku” olduğunu söyler (Lacan 2017: 200). Bu dokunun önemli rolü, öznenin gerçeklik ile uzlaşmasındaki boşlukları doldurmaktır. [Bu boşluklar] özellikle de insanın dili kullanmasıyla açığa çıkar (düşünme/oluş ve bilinç/bilinçdışı arasında) ve bu doku sayesinde öznenin tutarlılığının “solmasını” önlenmiş olur. Bu şekilde fantazi; bireyin nasıl ve ne arzu edeceğini, baştan aşağı yapılandırır. Lacan için, önceden belirlenmiş cinsel ilişki (rapport sexuel) ve cinselliğin olmaması; diğer tüm ihtiyaçlarımızın ötesinde, ensestüel nesne seçimlerini yasaklayıp dış evliliğe izin veren sosyal Yasa değişimlerine maruz kalır. Benzer şekilde, fantazinin geriye dönük yeniden yapılanmaları ne olursa olsun, (anne)-Öteki ile çocuk arasında sorunsuz bir Oidipal bütünlük olmamıştır. [4] Bununla birlikte, nevrotiğin fantazisi, en eski deneyimlerinden kaynaklanan, ancak Öteki tarafından bireyden alınan, yüce, kayıp bir nesnenin varlığını varsayar. Bunun eski haline dönmesi, fantazinin temin ettiği şekliyle, popüler şarkının sözlerinde olduğu gibi “beni tekrar bütün yap” (make me whole again) demesidir. Bu nesne, nesne küçük a, özne tarafından “Gerçeğin küçük parçası” olarak varsayılan ve che vuoi? (benden ne istiyorsun?) sorusuna cevap olabilecek, her bireyin ailesel ve daha geniş Simgesel düzende yer almaya çalışırken karşılaştığı şeydir (Žižek 1989: 95-114; Sharpe 2000-2001: 101-120). Özne, aşk nesnelerinde, bu nesneyle ilgili metonimiler arayacaktır (bazı saç tipleri, konuşma tarzları, görünüşleri vb.). Bu nedenle, bir nesnenin kendisine öz olan bir şeyi yoktur: “insan arzusu bir nesneye değil, bir fanteziye (phantasy) göre ayarlandığı (coapté) için” bu nesne sadece arzunun yönlendirilmesine sebep olan bir yer tutucudur (Lacan VI: 12/11/1958). Bu anlamda, zevke (jouissance) karşı, kişinin arzusunun nesne nedeni olarak işlev görür.

Bununla birlikte, bu nesne, kesinlikle, sadece kaybolmakta olan bir nesnedir ve Simgesel hadım edilmenin Gerçeğini fantazmatik olarak örtmek için geriye dönük bir girişim oluşturur. Fantazi, ‘öznenin bölünmesinin kaçınılmaz olmadığını’ söyler ve ekler, ‘gerçekten zevk alabilen Öteki, eksikliğimden sorumludur’. Bu bağlamda, psikanalizin sonu, Lacan’ın, fantazinin yolculuğu ve nesnenin düşüşü olarak adlandırdığı şeyi içerir. Özne, kendisine bütünlük kazandırabilecek hiçbir kayıp nesne olmadığını, yalnızca sorumluluklarını almaları beklenen kendi olumsal tarihini ve arzularını görmelidir.

Dipnotlar

[1] Laplanche ve Pontalis’in (1973: 88) açıkladığı gibi, yapı, “bir yoruma kıyasla çok daha kapsamlı ve daha ileri gidilerek materyalden çıkarılan ve hem gerçek hem de fantezi (phantasy) yönleriyle öznenin çocukluk tarihinin bir kısmının yeniden oluşturulmasını amaçlayan, analist tarafından yapılmış bir açıklamadır”.

[2] Yine de yapısal ve dinamik rolü nedeniyle, sık karşılaşılan mastürbasyon fantazisi “Bir Çocuk Dayak Yiyor” önemlidir ve [Lacan], kariyeri boyunca sürekli tekrar ele almıştır.

[3] Esasen Lacan’ın çalışmalarında arzunun nesnesi ve “öteki”; yani egonun ikamesiyle ilişkili olan (agalma gibi ya da başkalarının içinde aradığımız o kıymetli şey gibi) “nesne küçük a”, yine Lacan’ın çalışmalarında hem “kayıp” nesne hem de doğası gereği ulaşılamaz/erişilemez olan ve arzuya sebep olan nesnedir. Bir başka deyişle, eksiklik kavramının örneğidir ve dilin varsayımı yoluyla, öznenin bilinç/bilinçdışı ayrımı sonucu arta kalır. Dolayısıyla, politik açıdan, taklit edilebilir ve el konabilir bir işlevdir. Detayları için metni takip ediniz.

[4] Doğrusu Yasanın dayatması olmadan, Lacan, bireysel arzuların yalnızca psikoz formlarını tetikleyen bir durum olarak ilk Ötekinin talebine tamamen maruz kalabileceğini savunmaktadır.

Editör notları

* Freud’un kullandığı Wunsch kelimesi, Lacan’ın désir kavramına denk gelmektedir. Freud’un Wunsch kavramı, İngilizceye wish olarak Türkçeye ise istek olarak çevrilmektedir. Lacan’ın désir kavramı ise İngilizceye desire Türkçeye de arzu olarak yerleşmiştir. Bu yazıda yazar, Freud’dan bahsederken wish, Lacan’dan bahsederken desire kelimelerini kullanmıştır. Biz yazıda parallellik olması adına her iki kavramı da arzu olarak çevirdik. Ancak wish-fulfilment kavramı, standard Freud çevirilerinde istek doyurma olarak kullanıldığından okuyucuyu yanıltmamak adına sadece burada istek kelimesi kullandık.

** Freud, S. “Yaratıcı Yazarlar ve Gündüz Düşleri”, Sanat ve Edebiyat (Çev. Dr. Emre Kaplan ve Ayşen Tekşen Kapkın) içinde ss. 121-135, Payel Yayınları, 1999.

*** “Perde anı (alm. Deckerrinnerung; ing. Screen-memory; fr. Souvenir-écran): Perde anı terimi, çok net olarak anımsanan ancak ve görünür anlamı olmaması ile belirgin çocukluk anıları için kullanılır. Bu anıların çözümlenmesi çocukluğun önemli olaylarına ve bilinçdışı düşlemlere gönderme yapar. Perde anı bastırılan unsurlarla savunma arasındaki bir anlaşmanın sonucu olarak ortaya çıkar.” [Kaynak: Talat Parman (2000). “Türkçe Psikanaliz”, Psikanaliz Yazıları içinde, 1:135-136]

 ©® Düşünbil (2020)

Yazar: Matthew Sharpe ve Kirk Turner
Çeviren: Lara Şahin
Çeviri Editörü: Cemre Yılmaz
Kaynak: Sharpe, M. ve Turner, K. “Fantasy in Freud and Lacan”, Routledge Handbook of Psychoanalytic Political Theory (Ed. Yannis Stravrakakis) içinde ss. 187-190, Routledge Taylor & Francis Group, 2020.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com