• 11 Ocak 2018
  • Aziz Ardıç
  • 0
Paylaş

Hakikat, gerçek ve doğru kavramları arasında felsefi ve dilbilimsel ayrımlar bulunmaktadır (İsi, 2015). Hasan İsi’nin Gerçek ve Hakikat Sözcükleri Üzerine Felsefi ve Dilbilimsel İnceleme adlı makalesindeki bulguları ve tespitleri yorumlarla birlikte bu başlıkta sunulacaktır.

Asırlardır gerçek, hakikat ve doğru kavramlarının eşanlamlı kullanımı bu kavramlar arasındaki ayrımın zorluğunu göstermektedir. Köken olarak “gerçek” sözcüğü Türkçe bir kelime olup “hakikat” sözcüğü ise Arapçadır. Din değiştirme sonucunda Türkler, ödünçleme olayıyla kendisini gösteren dil ilişkileri sonucunda Arapçadan kelimeler alarak Türkçe sözcüklerin kullanım sıklığının düşmesine yol açmıştır. İslamın kabulüyle köni ve çın sözcükleri unutularak “hakikat” ve “rast” sözcüklerinin kullanımı artmıştır. Eski Türkçede kert- fiil kökünden türeyen kirtü sözcüğü (Clauson’dan aktaran İsi, 2015), Eski Anadolu Türkçesi döneminde “gerçek” sözcüğüne dönüşmüştür. İslamiyet’in etkisiyle Arapçayla yoğun kelime alışverişlerinin yaşandığı dönemde hakîkat, hakîkî ve sahih sözcükleri dile geçmiş, zamanla Farsçadan rast sözcüğü de alınmıştır. 15.yüzyıldan itibaren dilde hakîkat, hakîkî ve rast sözcükleri ile beraber kullanılan “gerçek” sözcüğü, “gerçek, hakikat ve doğru” anlamındadır. Oysa “gerçek” ve “hakikat” sözcüklerinin eş anlamlı gibi durup birbirinin yerine kullanılması semantik açıdan tartışmalı bir durumdur. Bu sorun, özellikle Arapça ve Farsçadan dilimize giren sözcüklere Türkçe karşılıklar verilirken ifadelerin sahip oldukları orijinal anlamın Türkçe’de tam olarak karşılanmamasından kaynaklanmaktadır.

Peki, gerçek ve hakikat nedir? İsi, makalesinde bu iki kavramı birçok farklı sözlükte karşılaştırmıştır. Bu iki kavram arasındaki anlam farklılığını vurgulayan ve titizlikle ayrılmasını öneren isim İsi’ye göre Orhan Hançerlioğlu’dur. Felsefe Sözlüğü eserinde “gerçek” kavramını bilinçten bağımsız, somut ve nesnel olarak var olan şeklinde açıklarken “hakikat” kavramını ise gerçeğin bilinçteki yansısı şeklinde tanımlar. Hakikî deyimi hakikat olanı ve hakikatle ilgili olanı dile getirir. Hançerlioğlu, “gerçek” sözcüğünü nesnel gerçekliklerin ürünü, “hakikat”i ise gerçeğin bilinçteki yansımaları olarak değerlendirir. Örneğin, elimizde tuttuğumuz bir kalem gerçek, onun zihnimizdeki yansısı hakikattir. Hakikat, gerçeğin kendisi değil, yansısıdır ve düşünceyle nesnesi arasındaki uygunluğu dile getirir. İsi, kalem özelindeki somutlaştırmaya yönelik olarak sunulan örneğe benzer olarak makalesinde hastalık kavramından söz eder. Hastalık bir gerçektir. Sağlığını yitirmiş bir insanın yaşamış olduğu acı ve bunun beraberinde gelen perişanlık, nesnel olarak fark edebildiğimiz bir durumdur. Ancak manevi olarak bu hastanın yaşamış olduğu sıkıntılar, günahlardan arınmaya işaret edebilir. Derdin de neşenin de Allah’tan geldiğini düşünen biri için, bu durum bir sabır ve şükretme mücadelesidir. Bu mücadelenin sonucunda bireyin inancıyla Allah’a yönelmesi ve zihninde beliren tasavvur, “hakikat”i ifade etmektedir (Hançerlioğlu’dan akt. İsi: 2015).

Son olarak Ahmet Cevizci’nin, Hançerlioğlu’ndan farklı olmasa da, gerçeklik ile hakikat arasındaki ayrımını ifade etmekte fayda var. Cevizci’ye göre “gerçek”: (Osm.fiilî; İng.real; Fr.réel; Alm.real, wirklich) 1.İdeal, koşullu, potansiyel ya da olanaklı olana karşıt olarak, aktüel, somut, olgusal ve zihinden bağımsız bir varoluşa sahip olan; 2.kurgusal, yanıltıcı, gerçek olmayan, yapay, fantezi ya da imgesel olana karşı olarak, algıdan ya da zihinden bağımsız bir biçimde var olan, 3.tözsel ya da nesnel bir varoluşa sahip olan, 4.Geçmiş ya da gelecekte veya teorik bir yapım olarak değil de, şimdi aktüel olarak varolan için kullanılan niteleme iken; “hakikat” (İng.truth; Fr.vérite; Alm.wahrheit) 1.En genel anlamı içinde dinî, bilimsel, ahlakî, v.b., hakikatler bağlamında, bir bilgi alanı ya da disiplinin konu aldığı varlık alanıyla ilgili temel doğrular bütünü. 2.Özel olarak, zaman zaman gerçeklik, zaman zaman da doğruluk anlamında kullanılmakla birlikte, gerçekte bir şeyin kendi özü içinde örtüsünü açarak vukua gelmesi ve insanın bunun farkında olması durumu. Varlığın gizinden çıkarak olagelmesi ve insanın bunun bilincinde olması hali. 3.Hakikat daha özel olarak da, tasavvufta, dört makamdan üçüncüsüne karşılık gelir ve hakikat ehli adı altında, Tanrı’nın gerçek özünü bilenleri, gerçekten varolanın yalnızca Tanrı olduğuna inanarak, kendini Tanrı yoluna verenleri, Tanrı’nın sırrına erenleri gösterir. Yani Cevizci’ye göre gerçek, “zihinden bağımsız nesnel varlıklar” iken hakikatin ise “nesnel gerçeklerin zihindeki yansıması” şeklinde tanımlanmaktadır, kavramın genel ve özel kullanım alanlarının olduğu belirtilmektedir (Cevizci’den akt. İsi: 2015).

Kabul ediyoruz ki, felsefe disiplininin içinde bu anlamlara dair, yönteme ve amaca bağıl olarak önemli ince nüanslar ve önemli tartışmalar karşımıza çıkmaktadır. Fakat kavramları tartışmak bizleri bir kaosa yol açacak şekilde onları eş anlamlı kullanmaya veya konuşmalarımızda bilinçsizce yer vermeye götürmemeli. Tam tersine büyük bir titizlik ve özveriyle kavramları birbirinden ayırt etmeliyiz. Bunun dışında sözgelimi, filozofların, ekollerin ve ideolojilerin farklı yaklaşım ve tanımlarını iyi kritik etmek ve ortak noktalar yakalamaya çalışmak ya da ayrımların mantığını çözümlemek de bir o kadar önemlidir. Bu bakımdan Hasan İsi’nın değerli çalışmasına uzunca yer verilmiştir. Gerçeği insan bilincinden bağımsız, somut ve nesnel olarak varolan her şey şeklinde; hakikati, nesnel gerçekliğin bilinçteki, kendine uygun kavramsal yansısı şeklinde; doğruyu da düşünme yasalarına uygun biçimde kodlamanın şimdilik işlevsel olarak bir zararı yoktur.

Kaynakça:

İsi, Hasan. (2015). “Gerçek” Ve “Hakikat” Sözcükleri Üzerine Felsefi Ve Dilbilimsel İnceleme. Journal of International Social Research8 (41).

Yazar: Aziz Ardıç

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Aziz Ardıç

İstanbul Üniversitesinde Antropoloji, Latin Dili ve Edebiyatı ve Felsefe alanlarında eğitim aldı. Lisans tezini insanın dil yetisi üzerine yazdı. Şu anda aynı üniversitenin Felsefe bölümünde yüksek lisans öğrencisi. Felsefenin dil, politika, bilim, matematik, epistemoloji, etik; Roma düşünce tarihi ve etnografya alanlarında akademik çalışmalar yayınlama ve ayrıca Latince kitaplar çevirme hedefleri var. Düşünsel anlamda en çok etkilendiği kişi Michel Foucault'dur. Aynı zamanda çeşitli STK'larda gönüllülük faaliyetleri yürütmekte, tiyatro asistanlığı yapmakta ve tarımla ilgilenmektedir.