500 yıldır ziyaretçiler, Sistine Şapeli’nin tavanına hayranlıkla bakmışlardır. Şapeli her yıl milyonlarca turist ziyaret ediyor ve Hristiyanlıkta çok önemli bir yere sahip. Papa’nın kişisel şapeli olarak hizmet vermenin yanında, papa görevi bıraktığında ve yeni biri seçilmesi gerektiğinde, papalığa ait özel bir bölge görevini de üstlenmekte. Son seçim 2013 yılında yapılmıştı.
Michelangelo Buonarotti bu projeye 33 yaşında başladı.1508 yılıydı. 1512 yılında bitirmeyi başardı. Hiç kolay geçmedi proje. Genellikle ayakta boyamak zorunda kaldı. Bugüne kadar gelen dedikodularda söylendiği gibi sırtüstü değildi. Boynunu saatlerce dik tutması yüzünden şiddetli baş ağrıları, kramplar ve kas tutulmaları yaşamıştır. Tavanda çıkan bir demet çiçek, ilk taslağını parçalamasına neden olmuştur. Bütün tavanı kazımış ve tekrar başlamıştır. Büyük ustanın, çalışmasını tamamlayabilmek için iskele ve platformlardan oluşan bir sistem bile kurması gerekmiştir.
Michelangelo çoktan isim yapmış bir heykeltraştı. David ve Pieta eseri Avrupa’da şok etkisi yaratmıştı. Bu şöhretin sonucu olarak Papa 2. Julius’un heyetinde görev alma hakkı kazanmıştır. Kendini bir heykeltıraş olarak görmüş ve ressamlığı ciddiye almamıştır. Ayrıca bu teklifi, aralarında ninja kaplumbağa adaşı Raphael’in de bulunduğu, rakiplerinin organize ettiğini düşünmüştür. Bu insan anatomisi ustası, şapelin tavanına kendi figürlerini “yontmuştur.”
Nasıl yapılacağına dair bir hazırlık planı olmadan, çalışmanın büyüklüğü ve işin tamamlanmış halinin karmaşık detayları göz önüne alındığında, mükemmele yakın bir çalışma ortaya çıkmış demek yanlış olmaz. 1100 metrekare bir alanda, Eski Ahitte tarif edilen dokuz görüntü ve 300’den fazla canlı görünen figür yer alıyor. Bu figürlerin portrelenişlerinin ve doğal anatomilerinin birçok sanatçı ve bilimadamı jenerasyonuna ilham kaynağı olduğu söylenir. ”Adem’in Yaratılışı” bölümü, Tanrı’nın ve Adem’in parmaklarının neredeyse birbirlerine değdikleri, insanlık tarihinin en çok bilinen ve tekrar üretilen sanat çalışmasıdır.
Rönesans zamanı olmasına rağmen, kilise son derece katıydı ve otoritelerin koyduğu kurallardan herhangi birine karşı yapılan bir hareket, kişinin hayatı ve özgürlüğü için son derece tehlikeli sonuçlar doğurabiliyordu. Bu yüzden tarihin en büyük sanatçılarından birinin, en ünlü eserinin içerisine gizli mesajlar sakladığını düşünmek çok etkileyici geliyor. Adeta bir Dan Brown romanından çıkmış gibi.
“Adem’in Yaratılışı” eserini ele alalım. 1990 yılında, doktor Frank Lynn Meshberger bir keşif yaptı. Tanrı figürüne gizlenmiş bir beyin ve onun etrafını sarmış meleklerin pelerinlerinin kesiştiğini görmüştür. Bu görüntünün, Tanrı’nın insanlığa zekayı miras bırakmasını temsil ettiğine inanılır.
Tanrı’nın arkasındaki bulutun da beyine benzediği iddia edilir. Hepsi bu kadar değil. Meleklerden birinin ayağı tıpkı bir atın ayağı gibi çift yarıklı. Ama Dr. Meshberger’in inancına göre eğer daha yakından bakarsak, hipofiz bezinin çift lobunu görebiliriz. 2000 yılında ise bir böbrek uzmanı, başka bir bölümde, saklı bir böbrek figürü bulmuştur. Bu durumu, sanatçının böbrek taşı rahatsızlığı olmasını anlaşılır kılabilir.
2010 yılında yapılan bir başka araştırma bu bölümde bulunan saklı bir başka beyin figürünü ortaya çıkardı. “Işığın Karanlıktan Ayrılığı”. Tanrı’nın kalkmış çenesinin altında, boynunun üzerinde. Beyin sapı, temporal lob bölümleri, medülla ve diğer bölümler açıkça ortada. Vücudun bu bölümü son derece pürüzsüz, bu yüzden de dikkat çekiyor.
Medikal illüstratör Ian Suk ve Beyin Cerrahı Dr. Rafael J. Tamargo tarafından yapılan çalışma, Nörosirurji dergisinde yayınlandı. Işığın ve Tanrı’nın kısa kesim sakalının kullanımı – normalde uzun ve dalgalanır halde gösterilir – tartışmaya bir ağırlık kazandırdı ama yine de bazı bilginler şüpheciliklerini devam ettirdiler. Sakalındaki saçlar bile altındaki görüntüyü ortaya çıkarabilmek için yukarı doğru kıvrıktır.
Bu dahi insanın, çocukluk yıllarından başlayarak, kilise mezarlığında cesetleri keserek üzerlerinde araştırmalar yaptığı bilinir. İşte bu yüzden heykelleri çok canlı gibi görünür. İnsan anatomisi üzerinde bu kadar ustalaşmış olması yüzünden Tanrı’nın boynundaki bozukluklar dikkatimizi çeker.
“Aşağıdan yukarı bakıldığında hiç alışık olmadığımız bir şekilde beyin sapı görüntüsü ile karşılaşırız. Çoğu insan, nöroanatomi üzerine derinlemesine bir araştırma yapmadıkları sürece tanıyamazlar bu şekli” der Suk.
Aynı bölümde, Tanrı’nın kırmızı bir cübbe giymiş olduğunu görürüz. Cübbesinin kıvrımları ile Optik Sinirler resmedilir, bel hizasındadır ve 1487 yılında bulunan, Da Vinci’nin bir illüstrasyonu ile benzerlik gösterir. Bu iki sanatçı aynı çağın insanlarıydı ve birbirlerini yakından takip ederlerdi. Yakından bakarsanız göğsünde bir yapı göreceksiniz. Johns Hopkins’den Suk ve Tamargo’ya göre bir başka doğal olmayan ayrıntı tomarı ise insan omurilik figürü. Tamargo bu durum hakkında “bu merkezi sinir sitemi sadece bir kez kullanmak için fazla düzgün bir motif ” der. 2016 yılında yayınlanan Brezilyalı Klinik Anatomi dergisinde, iç organlara ek olarak, sanatçının işine dişi anatomik yapısını da kattığını iddia eder. Resim içerisinde sekiz kez görünen, uterus’a benzeyen bir koç kafatası dikkat çeker.
Kadınlar, dişilerin kuvvetini göstermek amacıyla güçlü ve kaslı olarak resmedilmişlerdir. Ama sanat tarihçileri bu çıkarıma, onun sadece erkek cesetleri üzerinde çalışmalar yaptığını iddia ederek karşı çıkmışlardır. Tarihçiler aynı zamanda eserde bulunan hepsi aşağıya bakan sekiz üçgenin, dişi anatomisini ve bu yol ile “dişiliğin kutsallığı”nı sembolize ettiğini söylerler. Bu motif Greko – Romen sanatında önemli bir yer tutar ama erkek egemen kilisenin gücünü tehtit eder. Bazı bölümlerde kadınlar ön planda yer alırlar. Bu durum, kadınların onurlandırılmaya çalışılması olarak düşünülmüştür.
Sanatçının gizli semboller kullanması, kiliseye verdiği mesajlar, bilime olan bir saygı – insan zihnini yüceltmek, dişiliğin kutsallığını kabul etmek miydi yoksa farklı bir üstü kapalı mesaj mı vermekteydi? Konu hakkında yorumlamalar yıllarca sürecektir. Merak ediyorum bu gizli organ figürlerinin sırlarını çözebilecek miyiz veya cevaplar devasa bir mağaranın ağzı gibi uçsuz bucaksız bir belirsizlikte kaybolup gidecek midir?
Yazar:
Kaynak: bigthink.com Çevirmen: Gökhan Çuhacı
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.