Bu iki zıt kutbu birbirine bağlayan ortak payda.
Bir narsist ile herkesi memnun etmeye çalışan birinin, ilişkilerinde tamamen farklı bir tutuma sahip olsalar da ortak bir noktaları olabilir: her ikisinin de duygularıyla başa çıkamayan bir ebeveyn tarafından büyütülmüş olması.
Herkesi memnun etmeye çalışan insanlar, çoğunlukla kendi duygularını bastırıp başkalarının duygularına önem verir. Özveriye, tevazuya ve empatiye sahip olsalar da cömertlikleri genellikle suistimal edilir. Fakat boğucu özveri kapasitesi her zaman bir çözüm olmayabilir. Bu kapasite duygusal zekâ ve sağlıklı ilişkiler için esastır. Kişisel duygulara saygı duymak, sağlıklı sınırlar koymak kişiyi koruyacak taktikler olabilir. Ayrıca, onaylanmak isterken, insanların başkalarını manipüle edebileceğinin farkında olup dengeyi sağlamak önemlidir.
Genel olarak bir narsist ise bunların tam zıddıdır. Narsistler kendi duygularına öncelik verirler ve buna karşı çıkan herkes onlar tarafından azarlanır, zorbalığa, tacize uğrar ya da cezalandırılır. Kişilerarası ilişkiler bağlamında alternatif bakış açılarını değerlendirmekten acizdirler ve kendi bakış açılarını sürekli doğru kabul ederler. Bir narsistin ilişkide vicdanlı davranamaması, empati eksikliğini açığa çıkarır. Bazen nazik davransalar da bunun arkasında yatan neden, kalbini kırdıkları kişinin güvenini yeniden kazanma niyeti olabilir. O kişiyi ilişkiye geri çekmek, kendilerine ilişkiyi yönetme iznini de verir.
Bu iki zıt kutup ilişkilerde de böylesine zıtken, paylaştıkları şey, onlara bakan kişinin duygularıyla başa çıkamaması ile yaşadıkları erken deneyimlerin çokluğu olabilir. Herkesi memnun etmeye çalışan insanlar, ebeveynlerinden farklı bir duygularını dile getirdikleri için mahcup edilmiş, cezalandırılmış veya kovulmuş olmaları, herkesi memnun etmeye çalışanlar kendi duygularına olan güvenlerini azaltmış olabilir. Kendi duygularından şüphe etmek ve başkalarınınkini kendilerininkinden önde tutmak standart bir durumdur onlar için.
Örneğin iki yaşındaki çocuk, arabanın arka koltuğunda, koltuğa arı konduğu için ağlıyordur. Arabayı kullanan annesi ise trafik sıkışıklığı nedeniyle sinirlidir. Bu durumun da onu tetiklemesiyle, yaramazlık yaptığını düşündüğü çocuğa bağırır. Artık küçük çocuk utanç ve korku hissetmektedir. Arı dibinde vızlamaya devam eder ve çocuk yeniden ağlamaya başlar. Çileden çıkan anne bağırır: ‘’Sus dedim! Çıt çıktığını duymayacağım! Kaza yaptıracaksın bize!’’ Daha fazla sorun çıkarmamak için çocuk, duygularını bastırmayı öğrenir.
Diyelim ki bunun yerine anne empati yaparak çocuğa sorunun ne olduğunu sordu. Çocuk arıdan korktuğunu ifade edebilse de edemese de annenin, çocuğun sıkıntısının farkında olması, ona, onunla ilgilendiğini göstermesi ve yardım etme isteği, çocuğa duygularının önemli olduğunu iletir. Bu aşırı farklı ebeveyn davranışları, çocuğun duygularına güvenip güvenemeyeceği kararında etkilidir.
Çocuğun sıkıntılarıyla başa çıkamayan ebeveyn genelde çocuğu suçlar. Anlamaya çalışmak yerine çocuğun duygularını “yaramazlık” olarak değerlendirir. Çocuk, ebeveynin hoşuna gitmeyen bir duyguya sahip olduğu için ayıplanır ya da cezalandırılır. Sonunda reddedilmemek ya da cezalandırılmamak için hissettiklerini ifade etmekten kaçınır. Kendi duygularını değerli görmez ve ebeveynin duygularına önem verir. Duygularını bastırarak ceza, utanç ve reddedilmekten kaçınır.
Eğer ebeveynin bu tür davranışları sürekli ise, çocuk bu ilişki kalıbını özümser ve tüm ilişkilerini bu şekilde ele alır. Bağlanma uzmanları (1) bundan genelde bağlanmanın içsel çalışma modeli olarak bahseder. Çocuk, kendi duygularına güvenmeyen ve başkalarının duygularının daha önemli olduğunu düşünen bir birey olarak yetişir. İnsanları memnun etmeye çalışan kişi özellikleri ortaya çıkmaya başlar.
Bu durumun başka şekilde sonuçlanması da olası. En kötü durum senaryosunda bir ebeveynin aşırı derecede empati eksikliği ve çocuğu sistematik bir şekilde utanç ve suçla yaftalama eğilimi, çocuğun, özsaygısını korumak için bilinçsizce güçlü bir savunma mekanizması oluşturmasına sebep olabilir. Bu sistem, çocuğun kırılgan benlik duygusunu tehdit eden her şeyi saptırmak, yansıtmak, reddetmek ve bozmak için var olan bir kalkan görevi görür. Sorumluluk, empati, anlayış ve öz farkındalık gibi artık çocuk için rahatsız edici duygusal becerilere karşı durulur. Genç birey, en çok egosunu besleyen aktivitelerde bulunur ve benlik duygusuna yük olan uğraşlardan uzak durur. Böylelikle narsistik eğilimler ortaya çıkar.
Eğer bu dirençli savunma mekanizması ebeveyn tarafından sürekli beslenirse, karakter özelliği haline gelir. Mesela çocuk, hisleri sebep gösterilerek cezalandırılabilir fakat başarımları için ödüllendirilir ve yükseltilir. Başarılarıyla ebeveynlerinin zafer arzusunu tatmin ederse zorba davranışları bile mazur görülür ve savunulur. Bu tür bir ebeveynlik, genç bireyin narsistik zihniyetini kalıcı hale getirir.
Çocuğun yaşamış olduğu travma, sağlam savunma mekanizmasının yeniden ortaya çıkmasına sebep olur. Bunaltıcı ve aşırı uyarıcı tecrübeler, çocuğun savunma mekanizmasını bilinçdışında harekete geçirmeden üstesinden gelemeyeceği, belli bir seviyedeki utanç duygusunu tetikleyebilir. Travma geçirmiş bir çocuğun mümkün olan en kısa sürede terapiye gitmesini sağlamak çok önemlidir.
Duygulara saygı duyarken kurallara uyan ve beklentileri karşılayan bir ebeveyn olmanın oldukça sağlıklı bir çocuk yetiştirmek için çok önemli olduğunun altını çizmeliyiz. Örneğin “Ben, sinirlisin, anlıyorum. Fakat çantanı yere atamazsın. Lütfen çantanı yerden al.” Çocuğun duygu durumuna saygı göstermek fakat aynı zamanda davranışını düzeltmek önemlidir. Çocuk, duygularının önemsendiğini fark eder fakat davranışlarının düzeltilmeye ihtiyacı vardır. Çocuğun duyguları bastırılmak yerine çocuk duygu durumunu anlamak ve onun farkında olmaktan sorumlu tutulur ve bu yönde teşvik edilir. Duygu durumunun farkında olması, onu tanımlayabilmesi ve duygu durumunu ifade edebilme yetileri, çocuğun sağlıklı duygusal düzen, öz farkındalık, iç görü ve duygusal zekaya sahip olmasını sağlar.
Herkesi memnun etmeye çalışan birinin bu eğilimini anlamak için, küçükken ona bakan kişiyle kurduğu bağlarına bakmak yardımcı olacaktır. Bakıcı, ters düştüğü takdirde çocuğun duygularını hoş görmemiş olabilir. Çocukluğu böyle geçen bir yetişkinin duygularından şüphe edip başkalarının duygularına teslim olması anlaşılabilir bir durumdur. Bu sürecin bilinçli farkındalığına sahip olmak, kişiyi kendi duygularına güvenmesine ve sağlıklı sınırlar koymasına teşvik edebilir.
Diğer yandan güçlü narsistik özellikler gösterme eğiliminde olan kişiler zorlu bir mücadele içinde olabilir. Pişmanlık, iç görü ve empati gibi rahatsız edici duygusal yeterlilikleri idare etme kabiliyetinden yoksun narsistik bireyler, narsisizmlerinin derecesinin farkında olmayabilirler. Bu durum, onları rehberlik almaktan alıkoyabilir.
Duygusal istismar döngüsünü kırmak önemlidir. Ebeveynler, duygulara önem göstererek yanlış davranışları düzeltmeleri, anlamak için dinlemeleri, empati kurmaları, duyguları ifade etmeyi onaylamaları ve çocuğu davranışlarından sevecen bir şekilde sorumlu tutmaları gerektiğini unutmamalıdır.
Dipnotlar:
(1) Kelimenin tam Türkçe karşılığı olmadığından “bağlanma teorisini” baz alarak “bağlanma uzmanı” olarak çevirdim. Bağlanma teorisi, psikolojide bireyin başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendisini güvende hissetmesidir. (ç.n.)
©® Düşünbil (2021)
Yazar: Erin Leonard
Çeviren: Cemresu Kaya
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: psychologytoday.com