Yaratıcı özellikleri güçlü olan, aynı zamanda ruhsal sorunlar yaşayan insanlara Van Gogh’tan Virginia Woolf’a, Louis Wain’den Robin Williams’a kadar birçok örnek verilebilir.
Bunun örnekleri o kadar çok ki bazıları ruhsal sorunları olan insanların daha yaratıcı olduğuna inanıyor.
Peki araştırmalardan elde edilen sonuçlar bu inancı destekliyor mu?
1998 öncesi yapılan 29 araştırmadan 15’i arada herhangi bir bağ bulamamış, 9’u böyle bir bağa işaret etmiş, 5’i ise net sonuca varamamıştı. Bu araştırmalardan bazıları gerçekten bir bağın olup olmadığını incelemekten çok vaka incelemesi şeklindeydi.
Bipolar bozukluk
Zorluklardan biri, yaratıcılığın tanımlanması ve ölçülmesiyle ilgili. Bu nedenle araştırmacılar bu özelliği barındıran meslek gruplarını ele alıyor. Örneğin 2011’deki bir araştırmada, yaptıkları işe bakmadan her ressam, fotoğrafçı, tasarımcı ya da bilim insanının yaratıcı özelliklere sahip olduğu varsayılmıştı.
İsveç hükümetinin yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını inceleyen araştırmacılar, bipolar bozukluğu olanların bu yaratıcı mesleklerden birinden olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu görmüştü.
Ama depresyon ya da şizofreni gibi diğer ruhsal hastalıklarda herhangi bir fark görülmüyordu. Fakat küçük bir meslek grubu ele alındığı için bunun nedenini tam olarak tespit etmek zordu.
Arada bir bağdan söz eden araştırmalar daha çok 1987’de Nancy Andreasen’in yaptığı bir incelemeye gönderme yapıyor. Andreasen yazar olan ve olmayan 30’ar kişilik iki grubu karşılaştırmış ve yazar olanların bipolar bozukluk ihtimalinin daha yüksek olduğunu tespit etmişti. Fakat bilimsellik kriterlerini fazla gözetmediği belirtilerek bu araştırmanın yapılma tarzı eleştiri almıştı.
Sonuçlar inandırıcı bulunsa bile arada neden sonuç ilişkisi kuracak net bağlantılar kurmak zordur. Yani bipolar bozukluğun yaratıcılığı güçlendirmesi nedeniyle mi yazarlar bu mesleği seçmiştir, yoksa ruhsal rahatsızlıkları daha geleneksel bir iş bulmalarını zorlaştırdığı için mi?
Ünlüler araştırması
Referans olarak gösterilen başka bir araştırma da Kay Redfield Jamison’a aittir. Jamison 47 şair, romancı, yazar ve ressamla mülakatlar yapmış, ama onlara karşı herhangi bir kontrol grubu oluşturmamıştı. Yani kıyaslama sadece ortalama insanlara göre yapılabilirdi.
Araştırma sonunda şaşırtıcı düzeyde ruhsal hastalık görülmüştü. Örneğin şairlerin yarısı bir ara tedavi görmüştü. Bu büyük bir orandı, ama görüşülen şair sayısı sadece 9’du.
Bir de daha fazla sayıda insan kullanan Arnold Ludwig’in araştırması örnek gösteriliyor. Ludwig binden fazla ünlü kişinin biyografisini incelemişti. Bunların çoğunda olağanüstü özellikler görse de, hepsinin yaratıcı olduğu söylenemezdi. Ayrıca kendisi de zaten ünlüler arasında ruhsal hastalıkların daha yaygın olduğuna dair bir sonuca varmadığını söylüyordu.
1904’te yine bin kişi üzerinde yapılmış başka bir araştırmada da zeka ve yaratıcılık ile ruhsal hastalıklar arasında bir bağ kurulamamıştı. 1949’da 300 yıla yayılmış 19 bin Alman sanatçı ve bilim insanı incelenmiş ve aynı sonuca varılmıştı. Ancak bu çalışmalardaki zayıf nokta, bu kişilerin biyografilerini yazan insanların verdiği / seçtiği bilgiye dayanıyor olmasıydı.
Neden yaygın?
Peki, bu konudaki veriler bu kadar az ve hatta fazla güvenilmez haldeyken yaratıcılık ile ruhsal hastalıklar arasında bağ kurma düşüncesi neden bu kadar yaygın?
Bunun bir nedeni, bazı ruhsal hastalıklarda görülen olağan dışı davranışların, enerji ve kararlılığın yaratıcılığı geliştirebileceği yönündeki inanç olabilir. Oysa hastalığın tavan yaptığı durumlarda bu durum tersine döner. Örneğin depresyon enerji ve motivasyonu öldürebilir.
Psikolog Arne Dietrich ise bu durumu, önümüzde olan üzerinde yoğunlaşma eğilimiyle açıklıyor. Örneğin Van Gogh’un bir çılgınlık anında kulağını kesmesi hikayesi zihnimizde canlılığını koruyor. Ressamların mutlu bir şekilde işlerinin başında olduğunu düşünemiyoruz. Bu nedenle dâhilerle ruhsal hastalıklar arasında bir bağlantı kurmamız istendiğinde aklımıza hemen birçok örnek gelebiliyor.
Bazı insanlar hastalıklarının yaratıcılıklarını artırdığına inanıyor. Hatta bunu yitirmemek için tedavi olmak istemiyorlar. Ama burada da yaratıcılık alanındaki başarılarını yetenekten ziyade hastalığa bağlama sorunu ortaya çıkıyor. Ayrıca hasta olup da dahilik göstermeyen kişiler kendilerini eksik hissedebilir.
Belki de insanı rahatlatan bir yanı olduğu için yaratıcılıkla ruhsal hastalıklar arasında bağlantı olduğu yargısı ısrarla devam ediyor. Bu hastalık yaratıcılıkla ilişkilendirilerek pozitif bir açı sunuyor ya da yaratıcılık yönü gelişkin olmayanlar hasta olmadıkları için seviniyor. Belki de bu bağlantı biz istediğimiz için devam ediyor.
Yazar: Claudia Hammond
Bu yazı BBC Türkçe’nin internet sitesinden alınmıştır.