Çoğu araştırmacı, doğası ve yapısıyla ilgili diğer referansların yanı sıra sinemanın bir “rüya makinesi” olarak düşünülebileceğinin farkındadır. Elbette ki düşsel film evreni (sinemanın çalıştığı anlamlı malzeme), ilgi alanları, görüşleri ve etkileri paylaştığı, görünüşte biraz uzak bilimsel girişimlere yakınlaşır. Bu yüzden, bazı filmlerde görülen bilinçdışı materyalin ortaya çıkışı ile ilgili bilgi arayışında büyük ekranın gözlemlenmesi, hayali karakterler ve tekrar eden arketipler, hikâyenin altında yatan gizli uyuşmazlıklar, farklı tür ve sanatsal hareketlerin biçimsel ve tematik değişmezleri ya da filmin ilettiği içeriğe bağlı olarak izleyicileri yakalamak için kullanılan stratejiler, psikoloji sağlığı alanındaki profesyoneller ve yedinci sanatın bilim adamlarının ortak ilgi grubunda olmalı.
Yukarıdaki maddelerden yola çıkarak, “Journal of Medicine and Movies”in mevcut sayısında estetik, anlatı ve tarih açısından bakıldığında psikanaliz ve sinematografik teori arasındaki karşılaşmanın gözden geçirmesini ilk kez sunmaktan memnuniyet duyarız. Bu nedenle bu sayının “Sinema ve Psikanaliz” olması; aynı zamanda, dolayısıyla davetli katılımcıların yazıları tarafından tanımlanan bir bakış açısının vurgulanması (hepsi sinema eleştirisine dâhil oldu) sağlık meslek mensuplarının çalışmaları ve sağlık sorunlarının insani-bilimsel araştırması ile daha ilgili olası diğer soruşturma yollarına bakılması (yayıncılıkta normal) şaşırtıcı değil.
Böylece, her iki disiplin arasındaki yakınlaşmayı ele almak için eğlendirici olabilecek birçok olasılıktan, Lacan mirasını ve onun yardımcılarını yedinci sanata yansıtmak için bir kesit sunmak amacıyla dört senaryo seçtik.
İlki, her ikisinin birbirleri ile paylaştığı kuramsal aktarmalara odaklanmaktadır: Kanepeden Çıkan Filmler: Film Teorisi ve Psikanaliz. Bu makale, bilinçdışı ile imge arasında ortak bir teoriyi güçlendirmeye katkıda bulunan en önemli araştırma çalışmalarını kurtarmayı amaçlıyor. Şu anda neredeyse unutulmuş olan çabalar – görsel-işitsel konularda yapılan son araştırmalar üzerinde büyük etkisi olan filmoloji hariç – duygusal tanımlamanın antropolojik fenomeni harekete geçirildiğinde, herhangi bir izleyicinin sinematik bir kurgu ile karşı karşıya kalırken karşılaşacağı psişik süreçleri tanımlamak ve netleştirmek için metni gözden geçirir.
Teorik endişelere paralel olarak, psikanalist figürünün sinemada sunulan imajına, büyük ekranın, seyircilerin kolektif hayal gücünde çok büyük önemi olan bir terapistin stereotipini oluşturabildiğini anlamaya geri dönmemiz uygun göründü. Bu nedenle, “Film Stills’de Tıp” bölümünde tüm psikanalitik düşüncenin babası hakkındaki biyografiyi seçtik: Büyük olasılıkla doğrudan bilinçaltı teorisinin kurucusuna hitap eden 1962 yapımı, John Huston’ın “Freud” filmi.
Amerikan sinemasındaki psikiyatrların imajı hakkında Gharaibeh’in çalışmalarıyla başlayarak (ki görüşülen kişilerin %47,5 gibi yarısına yakın bir oranı profesyonel bakış açısından yoksun olarak değerlendirildi), hegemonyacı kurguda psikanalistlere verilen tedaviye kapsamlı bir şekilde odaklanarak, psikanalistler, kendi travmaları yoluyla bu tip sağlık görevlilerini incelerler: 30’lu yılların Amerikan sinemasında (daha çok parodi filmleri) önemsiz olarak ilk görünümlerinden, 40’lı yılların filmlerinin ana karakterlerine yükselene kadar. Kahraman olarak düşmeleri iç krizler vasıtasıyla görülür ve Alfred Hitchcock‘un Spellbound’unda olduğu gibi meslekleri ile özel yaşamları arasında bir tür bağlantı bulunmaması, psikanalistin fırtınalı karakterini sinemada inşa etmeye çalışırken bir değişmez olarak değerlendirilir.
Salín-Pascual’in belirttiği gibi, eğer bir filmin görüntüsü, o hastalığa yakalanan hastanın bir belirtisi sayesinde terapötik bir etki sağlayabilirse, aslında böyle bir film yapılması da aynı şeyi yapabilmelidir. En azından bizim görüşümüze göre, Woody Allen‘i yılda en az bir film yapmaya iten şey buydu. (Terapi olarak Sinema: Woody Allen’ın Çalışmalarında Psikanaliz) New York’taki film yapımcısının çabalarını, Yahudi komedyenin komedi türü aracılığıyla gerginliklerin, korkuların ve güvensizliklerin ortadan kaldırılmasını amaçlayan otobiyografik bir temsille film yapımını dikkate alarak, kişisel katarsisin bir örneği olarak, filmlerin yönlendirmesi yoluyla analiz ediyoruz. Kuşkusuz, Woody Allen’ın filmlerinde psikanaliz ve psikanalistler, senaryolarında yaşayan nihilist eğilimlerin kentlilere dokunan saplantıları hafifletmek için gerekli gördükleri kadar eleştirilen unsurlar olarak nitelendirilirler.
Sinemanın bu tarihsel incelemesinde son seçenek bizi psikanalizi, olgunlaşma evresindeki Amerikan kara filminin yükselişiyle birleştirmeye yönlendiriyor. Amerikan Kara Film‘indeki Psikanaliz Kültüründe, “Kara Film Serisi” genetik kodunun, insan zihninin bulanık mekanizmalarına derinlemesine bakarak türe göre hassas bir şekilde tasvir edilen, şaşkın, şüpheci ve kötümser bir toplumun baygınlığının görülebildiği, cildin altında bulunan iki yönlü bir yaşam biçiminde yattığı savunulmaktadır. Psikanalizin tipik meseleleri (kişilik yapılandırmasında seksin önemi gibi), temalarının çatışmalarını patlatan femme fatale* karşıtlığı yoluyla türe göre kolaylıkla ele alınır. Anıların, rüyaların ve kâbusların bilinçsiz doğası gibi diğerleri de tarihsel referansları olan filmlerde ele alınır. Biçim ve içeriği açısından – Fritz Lang‘ın Penceredeki Kadın filmi (1945) ön plana çıkar: Bu, bizi yazının başında vurgulanan fikre geri döndüren hareketli görüntülerin somut gösterisidir: Sinema bir rüya makinesidir.
*Fransızca kökenli bir tanım. İlişkiye girdiği erkeklere sonunda büyük sıkıntılar yaşatan çekici ve baştan çıkarıcı kadın. Fransızca’da “felakete neden olan kadın” anlamına gelir.
Kaynaklar:
- As a synthesis of the main contributions of psychoanalysis to the cinema, readers are referred to: Kaplan E. Psicoanálisis & Cinema. New York: Routledge; 1990.
- Regarding this, see: Ferrer A, Garcías X, Lerman B, Polo C. Psiquiatras de celuloide. Valencia: Generalitat valenciana-Llig; 2006.
- Gharaibeh, NM. The psychiatrist’s image in commercially available American movies. Acta Psychiatr Scand. 2005; 111(4): 316-319.
- Salín-Pascual RJ. Cineterapia: la psiquiatría y el psiquiatra a través de las películas. México: Libros para todos; 2005.
Yazar: Pedro Sangro Colón, Miguel Ángel Huerta Floriano
Çeviren: Gözlem Küçük
Kaynak: revistamedicinacine.usal.es
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.