• 21 Kasım 2017
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Öte yandan bu işleyişi sadece hastalık olarak beyne atfederek kenara çekilmenin yersiz olduğunu, diğer faktörlerin de en az genetik kadar etkili olduğunu söyleyen bilim insanları vardır (Albayrak&Balcı, 2013). Genetik geçişliliğin yanısıra aynı zamanda model alma ve akranlarından ve sosyal medyadan görüp merak ederek deneme isteği içerisine girme gibi sosyal ve çevresel faktörler özellikle çocuk ve ergenlerde madde kullanımında risk faktörü olarak ele alınmaktadır. KKTC’de yapılan bir çalışmada sigara kullanımının KKTC’de her yaş grubundan insanı etkilediği ancak ilkokul yaşlarından itibaren kullanımın başladığına ilişkin sonuçlara rastlanmıştır. Sigaranın genellikle çocuklar ve ergenler tarafından kullanılan ilk madde olmakla beraber, dünya genelinde sigara kullanan gençlerin %20’sinin 10 yaşından önce sigarayı denedikleri bilinmektedir (Çakıcı, Çakıcı, Keskindağ, Karaaziz&Bahtiyar, 2015; akt. UN 2003). Rusya’da ilkokul 5. sınıf öğrencileri arasında yapılan bir başka çalışmada elde edilen verilere göre öğrencilerin %22’sinin sigarayı denediği ve çoğunluğunun bunu ilk kez 8 yaşında akran baskısı nedeniyle yaptığına rastlanmıştır (Çakıcı, Çakıcı, Keskindağ, Karaaziz&Bahtiyar, 2015; akt. Romanova ve Grechanaia 1999). KKTC’deki ilkokul 5. sınıf öğrencilerinin çoğu meraktan dolayı sigara içtikleri tespit edilirken, çoğunlukla sigarayı aynı yaşlardaki arkadaşlarından aldıklarını ve genelde dışarda, sokakta, parkta veya açık havada sigara içtikleri anlaşılmıştır. Merak, sigara içme nedenleri arasında öne çıkan belirleyici faktör olmakla birlikte öğrencilerin sigarayı büyümenin ispat edilebileceği bir araç olarak da kullandıkları bildirilmektedir (Çakıcı, Çakıcı, Keskindağ, Karaaziz&Bahtiyar, 2015; akt. Özcebe 2008, Özlü 2001, Doğan ve Ulukol 2010). Başka bir deyişle sigara içen arkadaşlara sahip olma bir risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Araştırmada, vakaların %63.5’inin ailesinde en az bir kişinin sigara içtiğine rastlanmıştır. Böylece aile bireyinin sigara ile ilgili tutum ve davranışlarının da çocuk üzerinde önemli bir etkisi olduğu söylenebilmektedir. KKTC’de yapılan alkol çalışmasında ise sigara ve diğer psikoaktif madde kullanımı ile karşılaştırıldığında alkol, genel olarak KKTC’de yaşam boyu en fazla kullanılan psikoaktif maddedir. Çalışmanın alkol kullanımı açısından elde ettiği sonuçların birçok ülkeden fazla çıkmasının Kıbrıs’ın turistik bir ada oluşu, görsel ve yazılı medyada serbestçe yapılan reklamlar, KKTC kültürü, KKTC’deki alkol ücretleri ve ilgili yasal düzenlemelerin eksikliği ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir (Çakıcı, Çakıcı, Keskindağ, Karaaziz& Bahtiyar, 2015; akt. Çakıcı ve ark. 2003, Çakıcı ve ark. 2010). Elde edilen veriler ışığında, KKTC’de genel olarak yaşam boyu alkol kullanım sıklığının yüksek olduğunu ve ilkokuldan başlayarak bu oranın liseye doğru gittikçe arttığını söylemek mümkündür. Yapılan çalışmada, alkol kullanan öğrenciler genellikle evde veya arkadaşlarının evinde alkol içtiklerini ve bu ilaveten alkol kullanma isteğinin sigara kullanma isteği ile paralel olduğunu, çoğunlukla merak ve kısmen de eğlenmek için içtiklerini belirtmişlerdir. Bu durumla benzeşir nitelikteki bir araştırmada yine sosyal medyanın madde kullanımından ve bu yöndeki suçlardan hangi söylemlerle bahsettiği ele alınmıştır. Alkol reklamlarının genç nesil üzerinde denemeye ya da kullanıyorsa ve bırakma durumunda ise tekrardan kullanmaya teşvik edici olduğu hipotezinden yola çıkılmıştır. Ergenlik döneminde aile içerisinde kullanan varsa model alma, akran baskısının oluşunun yanısıra kitle iletişim araçlarının da uyarıcı olduğu düşünülmektedir. Çocuk ve ergenler bu yolla pozitif beklenti içerisine girmekte, daha sosyal olacağını düşünmekte ve erişkinliğe adım attıklarını düşünmektedirler. Bira reklamlarında popüler futbolcu ya da oyuncuların yer aldığı çekici resimler, popüler müzikler ve cezbedici mizaç genci kullanıma teşvik etmektedir. Kişi hayalde kendini o nesnenin yerine koymaktadır (Anderson, Bruijn, Argus, Gordon&Hastings,2009). National Survey of American Attitudes on Substance Abuse XVI (2011) adlı anket sonucunda elde edilen verilere göre günlük hayatta, gününün fazlasını sosyal medyada geçirenlerin sosyal medyada daha az vakit geçiren ergenlere göre 5 kat daha fazla tütün, 3 kat daha fazla alkol ve 2 kat daha fazla hint keneviri suistimal etme risklerinin olduğu bulunmuştur. Bunun yanısıra %40 gencin sosyal medyada gördükleri içki, madde ya da bunların kullanımı sonucunda kafayı bulan gençlerin sosyal medyaya düşen resimlere maruz kaldığına ve bu resimlerin dikkat çekici özelliklerinin de bu durumu tetiklediğine değinilmiştir (National Survey of American Attitudes on Substance Abuse XVI, 2011).  Bunlara maruz kalan gençlerin %50’sinin 13 yaş ve altı, %90’ının ise 15 yaş ve altı olduğuna rastlanılan bu çalışmada, Facebook, Myspace ve diğer sosyal medya araçlarında paylaşılan resimlerin gençlerin bilinçaltına doğrudan etki ettiğine ve gençleri 4 kat daha fazla hint keneviri, 3 kat daha fazla alkol ve 3 kat daha fazla tütün kullanımına ve maddeye erişimi sağlamak için bu tarz kişilerle arkadaş olma durumunu kolaylaştırdığına rastlanmıştır.  Aynı araştırmada aile de hesaba katılarak aile tutumunun bu duruma etki etme olasılıkları değerlendirilmiştir. Bu yönde elde edilen verilere göre anne babanın bu yönde çocuklara verecekleri direktiflerin aynı yönde olmasının gerektiğine değinilmiştir. Anne babanın direktifleri arasındaki farkın önemli derecede farklı olduğu gençlerde ailenin bu yöndeki bilgi eksikliği de göze alınarak değerlendirme yapılmış ve bu gençlerin daha rahat ve daha sık madde kullanımına yöneldiğine ve ileriki vadede bu durumun ciddi bağımlılık boyutuna geldiğine dikkat çekilmiştir. Bu noktada sosyal medyanın etkisi, ailenin etkisi ile telafi edilebilir düzeye çekilmiştir.

Aile üzerine yapılan araştırmalarda elde edilen bulgulara göre ailenin rolü yadsınamaz derecede büyüktür. Bilim insanları sorunlu davranışların önlenmesi ve gelişmesinde aileye büyük bir yer ayırmıştır. Ebeveynliğin kalitesi, stres ve sosyal destek birleşerek antisosyal davranışa, maddenin kötüye kullanımına ve kullanımına etki etmektedir. Velleman ve arkadaşları (2005) ailenin, çocuğun sosyalleşmesinin üzerine etkisine dikkati çekmektedirler. Çocuğun çevreden gelen talep ve fırsatları değerlendirmesinde sosyalleşmenin çok etkili olduğunu ve çocukta bu sosyalleşmenin gelişmediği durumda ilerde yerini yasadışı madde kullanımına bırakacağı sorunsal davranışların ve antisosyal davranışın görülmesi durumunun olduğuna değinilmiştir. Aile sisteminde yer alan çatışmalı ortam, kopuk ebeveyn-çocuk ilişkisi, karşılıklılık gibi faktörler risk faktörü olarak belirlenmiştir. Velleman ve arkadaşları (2005) doğum sırası ve ailenin büyüklüğünün yanısıra aile içerisinde disiplin, bağlılık ve iletişim gibi faktörlerin etkili olduğunu vurgulamıştır. Aile yapısına ilişkin bir çalışmada tek ebeveynli aileler, ailede üveyliğin oluşu ve anne baba dışındaki kişilerce büyütülen çocukların madde kullanımına daha yatkın olduğu ya da bu yönden gelen teklifleri red etmede güçlük yaşadığına değinilmiştir (Velleman, Templeton&Copello, 2005). Ailede bağlılığın olması, yakın aile çocuk ilişkisinin yer alması çocuğun aileden daha rahat fikir almasını ve doğru arkadaş seçimini yönlendirilmesini kolaylaştırmaktadır. Diğer yandan kullanımın başladığı durumda müdahale edilip geri dönülmesi de kolaylaşacaktır. Araştırmaya göre aşırı disiplin, ve yersiz eleştiri çocuğu kendine küstüreceğinden kendini ait hissedeceği bir gruba dâhil olma ihtiyacını artıracaktır. Bu tarz kişilerde topluma dâhil olmakta güçlük ve adaptasyon sorunu meydana gelir ve kişi kendini iyi hissedebilmek için ortak noktalarının bulunduğu ve yargılanmayacağı bir gruba dâhil olmak isteyecektir. Başka bir deyişle çocuğun yanlış çevre edinip sorunsal davranışlara meyillenmesi muhtemeldir. Aksine yerinde ve kabullenici eleştiri, orta derece disiplin, şefkat ve şefkatle harmanlanmış denetim modeli yararlı bulunmuş, aile ile bağın güçlenmesinde etkili görülmüştür. Yazının başında belirtildiği neden her zorluk yaşayan kişinin böyle bir davranışa meyillenmediği ve bu davranışın neden her zaman bağımlılık hâline gelmediği kişilerarası farklılıklarla ilişkilidir. Bu farklılıkların başında genetik ve kişilik özellikleri gelmektedir. Genetik özellikler bu davranışın neden her zaman bağımlılık hâline gelmediğini açıklar. Kişilik özellikleri ise madde kullanım alışkanlığında etkili olmakla birlikte kişinin bu davranışı olumsuz duygulanımları bastırmak ya da olumlu duygulanımlarını pekiştirmesi için aracı olacak kullanmasına sebep olmaktadır. Başka bir deyişle kişi adapte olmaya çalışmaktadır (Hansen, Cristopher, Simons, Gahher&Correia, 2005). 831 deneğin kolej öğrencisinin katıldığı bu çalışmada hintkeneviri kullanıcıları ve alkol kullanıcıları model olarak alınmıştır. Likert ölçeği kullanılarak 1-5 arası olmak üzere asla (1) ve 10 kereden fazla (5) şeklinde puanlama yoluna gidilmiştir. Alkol ve hintkenevirinin gelişim ve baş etme mekanizmalarının gidişi benzer olduğundan paralel şekilde gidilmiştir. Dürtüsellik (karar verme sürecine ilişkin test), negatif-pozitif duygulanımı dengeleme (üzgün, heyecanlı vb. duyguların hangisinde böyle bir davranışa meyillendiği ölçüldü), heyecan arama (sensation seeking) ve ruh hâlinin anksiyeteye ve depresyona ne denli meyilli olduğuna ve benlik kavramını nasıl etkilediğine dair faktörler (negative affectivity) ile ilgili incelemeler yapılmıştır. Maddelerin gidişi benzemesine rağmen her ikisi için saptanan belirleyiciler farklı olarak bulunmuştur. Örneğin; heyecan arama ve negatif duygulanım faktörlerine bağlı benlik ile ilgili yaşanan sıkıntılar alkol için belirleyici bulunurken kötü duyguları düzenleme hintkeneviri kullanımı belirleyici faktör olarak bulunmuştur. Dürtüselliğin her iki model ile belirgin derecede ilişkili bulunmasına karşın pozitif duygulanım hiçbir modelde etkili bulunmamıştır. Başka bir deyişle pozitif duyguları pekiştirip geliştirerek daha çok pozitif duygulanıma erişmek gibi bir amaç belirlenmemiştir. Hansen ve arkadaşları (2005) madde kullanımının bu duyguları yarattığı fikrinden öteye geçip bu kişilerin hâlihazırda var olan duygulardan kaçınmak üzere madde kullanma davranışını çözüm yolu olarak görmesi, başka bir yönden hayata tutunup adapte olmaya ya da duyguların üzerini örtmeye çalışması fikrini savunmuşlardır. Kısacası, kişilik özelliklerinin de dâhil olduğu bu modelde kişi olumsuz duygulardan kaçınmak üzere bu davranışa yönelmektedir.

Tüm bu tek yönlü faktörlerin yanısıra psikolojik eşhastalanımın etkisinin varlığı da yadsınamaz. Madde kullanımı, kötüye kullanımı veya bağımlılığı olan ergenlerin psikiyatrik eşhastalanımı üzerine genetik faktörlerin dışlanarak yapıldığı incelemelerde bu kişilerin %50-%80 arası bir oranla bu bozukluktan başka en az bir bozuklukla daha yüzyüze olduğu vurgulanmıştır. Sigara kullanımından yasadışı madde kullanımına kadar değerlendirilmelerin yapıldığı bu çalışmalarda bu durumun özellikle uyuşturucu madde kullanımında yaygın olduğu ve fazlalıkla depresyon, anksiyete bozuklukları ve antisosyal kişilik bozukluğundan kaynaklandığı saptanmıştır (Armstrong&Costello, 2002; akt. Khantzian&Treece, 1985; Rounsaville, Weissman, Christoph, Wilber&Kleber, 1982). Depresyon ile eşhastalanım gösteren madde kullanım bozukluğunun yaşam boyu %5 ile %23.8 oranlarında görüldüğü ve bu oranın kullanımın şiddetine göre değiştiği vurgulanmıştır. Bu eşhastalanımın aynı zamanda görülme olasılığının %11.1-%32.0 oranları arasında değişmektedir. Bunun yanısıra duygu durum bozukluklarının da %20-%30 arası bir oranla sigara kullanımından uyuşturucu madde kullanımına kadar kullanımın şiddetine bağlı değişen bir oranla etki ettiği saptanmıştır. Yıkıcı davranım bozukluğuna yönelik çalışmalarda ise eşhastalanımın ortalama %46.0 olduğuna rastlanmıştır. İnceleme sonrasında kannabis ile bu çalışmada çalışılan hiçbir psikiyatrik bozukluğun (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, anksiyete bozukluğu, depresyon, anksiyete bozuklukları ve antisosyal kişilik bozukluğu) eşhastalanımına ve DEHB ile hiçbir madde arasında eşhastalanıma rastlanmamıştır (Armstrong&Costello, 2002). Hastalığın şiddeti ile daha şiddetli bir madde kullanımına yönelik ilişki bağlamında herhangi bir veriye rastlanmamıştır. Amerikan Ulusal Ektanı Taraması tarafından yapılan araştırmalarda alkol kötüye kullanımı %23,5, maddekullanımı %11,9 olarak saptanmıştır (akt. Cassidy ve ark. 2001, Gökbulut, 2008). Yaşamboyu alkol kötüye kullanımı ile Bipolar Bozukluğun birlikte görülme oranı %6 ile %69 arasında ortalama olarak %46 , madde kullanımı ile Bipolar Hastalık arası birliktelik ilişkisi yüzde olarak %14-%60 arasında ortalama olarak %43,9 saptanmıştır. Özellikle bipolar-1 (manik depresif hastalık olarak bilinen yaşamboyu mani, depresyon, hipomani ve karma dönem gibi çeşitli hastalık dönemleri geçirme şeklindeki bozukluktur) bozukluğun görüldüğü hastalarda normal toplumda yetişene göre 10 kat daha fazla madde kullanımı gözlemlenmektedir (Gökbulut, 2008; akt. Cassidy ve ark. 2001, Brown ve ark 2001). Maddeler arasında en çok % 36 bir oranla en çok kannabis kullanımı ile birliktelik saptanmıştır (akt. Cassidy ve ark. 2001).  Bunu kokain, amfetamin, sedatif-hipnotik kullanımı takip etmektedir. Opiat ve halüsünojenlerin en az oranda kullanılan maddeler olduğu bildirilmektedir (akt. Brown ve ark. 2001, Gökbulut, 2008). Bu eş durumun genellikle bipolar bozukluğun başında olduğuna dikkat çekilmiştir (Gökbulut, 2008; akt. Feinman-Dunner ve ark., 1996; Winokur ve ark.,1998). Bunun sebeplerine ilişkin olarak karma atakta kan kortizol düzeyinde görülen artışın Bipolar hastalarını madde kullanmaya ve bağımlılığına yatkınlaştırdığı ve özellikle kokain kullanımının çok yaygın olduğu belirtilmiştir (Gökbulut, 2008; Moldow-Fischman ve ark. 1987, Forman-Estilow ve ark. 1988, Lewyve ark. 1991, Mendelson ve ark.1992, Saphier ve ark. 1993, Baumann ve ark. 1995, Haesch ve ark.1995). Başka bir deyişle herhangi bir eşhastalanımın var oluşu madde kullanımını ve kötüye kullanımını tetiklemektedir.

Sonuç olarak biyolojik faktörlerle ilintili olarak genetik faktörler, kişilik, nörotransmiterler madde kullanım ve bağımlılığını psikolojik ve davranışsal faktörlerle ilintili olarak emosyonel bozukluklar, öğrenme güçlükleri, dürtüsellik, davranış bozuklukları, sosyal ve çevre ile ilintili faktörler sosyal medya, ebeveynlerin madde kullanıyor olması, aile desteğinin az olması, akademik başarının düşük olması, akran ilişkileri, ekonomik ve sosyal desteğin olmaması, ebeveyn tutarlılığı ve yetkinliği, yanlış büyütülmeden kaynaklı düşük benlik algısından dolayı ötekileştirilme ve bunu aşmak için kullanılan adaptasyonel tutumla herhangi bir gruba dahil olarak ortak fikir etrafında birleşme isteği ve buna ek olarak psikolojik eş hastalanım ergenlikte madde kullanımını tetikleyen faktörler olarak gözlemlenmiştir. Bu nedenle madde kullanım bozukluklarına hastalık etiketi yapıştırmaktan ziyade çok boyutlu bir zeminde incelemek yerinde olacaktır.

Kaynakça:
ANDERSON, P. Bruijn, A. Angus, K. , Gordon, R., & Hastings, G. (2009). Special Issue: The Message and The Media. Alcohol & Alcoholism, 44(3), 229-243.
ARMSTRONG, D.T., & Costello, J.E.(2002). Community Studies on Adolescent Substance Use, Abuse or Dependence and Psychiatric Comorbidity. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 70(6),1224-1239.
ÇAKICI, M., Çakıcı, E., Karaaziz, M., Keskindağ, B., & Bahtiyar, İ. (2015). KKTC’de İlkokul Öğrencileri Arasında Psikoaktif Maddelerin Kullanım Yaygınlıkları ve Risk Faktörleri. Kıbrıs, Lefkoşa: KKTC Başbakanlık Uyuşturucu ile Mücadele Komisyonu.
DUCCI, F., & Goldman, D.(2008). Genetic approaches to addiction: genes and alcohol. Addiction,103(9), 1414-1428.
GÖKBULUT, O.(2008), Bipolar Hastalıkta Alkol- Madde Kullanımı ve Anksiyete Bozukluğu Arasındaki İlişkinin Saptanması(Uzmanlık Tezi), Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul.
GÜROL, T.D., & Uzman, O.M. (2008). Madde Bağımlılığı Açısından Riskli Adolesanlar. Adolesan Sağlığı II, Sempozyum Dizisi,63,65-68.

Yazar: Melin Uluç

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com