Edvard Munch’ın varoluşsal endişe tablosu, sanat dünyasındaki en ünlü ikinci betimlemedir. Peki ya neden? Alastair Stone, bu tablonun hikayesini anlatıyor.
Kaynayan bir gökyüzünün ve kırmızı, turuncu ve sarı alevlerin altındaki bir köprünün üstünde yer alan bir figür. Arkasındaki açık mavi, çivit-koyusu mavi sele akıyormuş gibi görünen kıvrımlı bir mont giyiyor. İki uzun eliyle iskelete benzeyen bu adam, kafatasına benzeyen başını iki yandan tutuyor.
Şokun etkisiyle ağzı sonuna kadar açık, insanın kanını donduran bir çığlık atıyor. Normallikten uzak olmasına rağmen, – köprünün üzerindeki iki figür, fiyorttaki bir tekne – her şey, ilkel ve ezici bir korku duygusuyla kaplı.
Bu, tabi ki, Leonardo’nun Mona Lisa’sından sonra sanat tarihindeki en ünlü ikinci betimleme olan, Norveçli ressam Edvard Munch’ın tablosu Çığlık’tır.
Ya da, daha da kesin olmak gerekirse, Munch’ın hayatı boyunca yarattığı Çığlık tablosunun dört versiyonundan biridir. 1893’ten kalma, ilk versiyonu, Oslo Ulusal Galerisi’nde yer almaktadır. 1910’dan kalma diğer versiyonu ve 1893’ten kalma pastel versiyonu, şehrin diğer bir köşesi olan Munch Müzesi’nde sergilenmektedir.
Fakat benim tarif ettiğim versiyonu, hala orijinal çerçevesinde duran ve dört versiyondan özel kişinin sahip olduğu tek versiyon olan, 1895’ten kalma pastel sunumdur. 2012’de, Sotheby, New York’da, on iki dakika süren bir açık arttırmanın ardından 120 milyon dolarlık fiyata ulaşarak açık arttırmada satılan en pahalı sanat eseri rekorunu kırmıştır. Tablo, New York’taki Neue Galerisi’ne ”Munch ve Dışavurumculuk (Much and Expressionism)” sergisi kapsamında sergilenmesi için kiraya veren Amerikalı yatırımcı Leon Black tarafından satın alınmıştır.
Sergiyi düzenleyen sanat tarihçi Jill Lloyd, Oslo Ulusal Galerisi’nde sergilenen yağlı boya tablonun en pahalı versiyonu olduğunu belirtti. Daha sonra ekledi: “Fakat, bu pastel versiyon inanılmaz, çünkü renkler çok canlı, çok taze, sanki daha dün yapılmış gibi. Bana göre en etkileyici versiyon bu, çünkü pastel, özgürce kullanılabilen bir araç. Munch’ın çizgileri ve konturu nasıl değiştirdiğini görebilirsiniz. Bu nedenle yağlı boya tablolarda hissedemeyeceğiniz inanılmaz bir heyecan yaratan, canlı bir yüzeye sahip bu tablo.”
Varoluşsal Endişe
Neue Galeri’deki bu sergi, yoksul bir doktorun beş çocuğundan ikincisi olan ve 1863’te doğan Munch ile yirminci yüzyıl başlarında Almanya ve Avusturya’da ortaya çıkan avangart Dışavurumculuk sanat hareketinin arasındaki ilişkiyi yansıtır. Sergi, sanatçının son çalışmalarına odaklanmış olsa da (Munch, 1944’te öldü), kötü bir üne sahip olduğu Berlin’e gelişinden üç yıl sonra 1895’te resmettiği Çığlık, bu sergide kendine yer bulmaktadır.
Munch, The Vampire ve Madonna da dahil olmak üzere en önemli eserlerini Almanya’da, yakın arkadaşı August Strindberg gibi aynı düşünceye sahip sanatçı ve yazarlarla Black Piglet adlı bir barda geçirdiği yaratıcı, çılgın birkaç yıl içinde yarattı. Bu eserler, aşk, seks ve ölüm ile ilgili sahip olduğu açık duygularını evrensel sembollere dönüştüren, epik, yarı otobiyografik serisi olan Yaşam Biçimi (The Frieze of Life) için tasarlanmıştır. Çığlık tablosunun orijinal,1893 versiyonu bu döngüdeki 22 elementten biridir.
1892’de, Munch, Çığlık’ın öncüsü olan “Sick Mood at Sunset, Despair”i de resmetmiştir. Kompozisyon –kanlı gökyüzü, üç figürlü köprü, mavi-yeşil göl ve manzara-, dikkat çekici bir biçimde benzer, fakat stili, zamanına göre radikal olmasına rağmen Çığlık’ta izlenenden daha gelenekseldir. İkinci tablo, Munch’ın dönüm noktasıdır, çünkü acımasız varoluşçu endişe, nazik melankolinin ortaya çıkmaya başlamasını engeller.
Munch, günlüğüne 22 Ocak 1892 tarihinde Çığlık’ın ilhamıyla ilgili şunları yazmış:
“İki arkadaşımla yolda yürüyordum – güneş batmıştı – ani bir melankoli hissettim – birden gökyüzü kanlı kırmızıya döndü. Durdum, korkuluklara yaslandım, ölümüne yorgundum – sanki alevli gökyüzü, mavi-siyah fiyort ve şehrin üstünde kan ve kılıç gibi asılı duruyordu – arkadaşlarım yürümeye devam etti – bense endişeyle titrerken orada kalakaldım – ve doğada büyük, sonsuz bir çığlık hissettim.”
Böylece, Çığlık tablosundaki figür, 13 yaşındayken ablası Sophie’yi kaybeden sanatçının bir tür kendi portresi olabilir. Sanat tarihçileri bunun için başka bir kaynak daha belirtir – Munch’ın 1889’da Paris’teki Dünya Fuarı’nda gördüğü Perulu bir mumya.
Neue Galeri’de, ziyaretçiler, serginin en sonunda Çığlık tablosunu görürler. Çünkü, Lloyd’un söylediğine göre “Onunla ilgili her şey Dışavurumculuk’un özüdür.”
Herkes çığlık atar
Tabi ki, bir sanat tarihçisinin perspektifine göre, Lloyd haklı. Sergide bulunan, Alman sanatçı Erich Heckel’in 1917’den kalma öfkeli ağaç baskısı Dışavurumcunun Munch’a olan borcunu yansıtır: Işık parçalarına ayrılacakmış gibi duran tehlikeli bir çölde, şakaklarını tutan bir adam figürünün olduğu kompozisyonunu Heckel, açıkçası Munch’ın 1895 tarihli Çığlık’ın siyah-beyaz taş baskısı versiyonuna borçludur. Yirminci yüzyılın başlarında, bu baskı, Munch’ın resminin en çok ortalıkta dolanan versiyonuydu.
Bununla birlikte, Munch’tan etkilenen tek Dışavurumcu o değildi. Çığlık, Francis Bacon’nın inleyen papa resimlerinin atasıdır. 1984’te, Andy Warhol, Çığlık’ın renklerini canlı, göz alıcı renklerle değiştirerek bir serigrafi baskı serisi yaratmıştır.
Çığlık, Tracey Emin’in favori “tarihi” resmidir: 1998’te, bir Norveç fiyortunu ziyaret ettiği ve kamera suyun üzerinde sallanırken bir dakika boyunca çığlık attığı bir film bile çekti. Karizmatik, Sırp performans sanatçısı Marina Abramovic, Oslo sakinlerini, Munch’a bir övgü olarak ortalık yerde çığlık atmaya ikna etti. İngiliz ressam Peter Doig’in uğursuz bir tablosu olan Echo Lake (1998)’te, Munch’ın Çığlık’ındakine benzer şekilde hayalete benzeyen bir polis memuru başını sıkıca tutar.
Bununla birlikte, Çığlık tablosunun en çarpıcı yanı, sonraki sanata olan etkisi değil, sanat tarihini aşarak popüler kültürün mihenk taşı haline gelmesidir. Çığlık, koparıldı, karikatürize edildi ve sık sık lanse edildi, çünkü kendisi yaratıcısından çok daha meşhurdu.
Munch’ı tanımayanlar bile Simpsons’dan başlayan ve Wes Craven’in Çığlık filmlerindeki katiller tarafından giyilen, Çığlık tablosundan esinlenilmiş, “Hayalet surat” maskesine kadar uzanan referanslar sayesinde Çığlık tablosunu biliyorlar. Çığlık’ın farklı versiyonlarının Oslo’daki müzelerden çalınması – biri 1994’te, diğeri bir on yıl sonra – aslında sadece eserin şöhretini arttırmaya yaradı.
Lloyd’a göre, Çığlık tablosunun her yerde bulunmasının sebebi “onu bir karikatür haline getirmenin kolay olduğu gerçeğinin bir sonucudur – ve pek çok resimde bu durum söz konusu değildir. Bir resim olarak, bu tablo özle örtüşür, yani onu bir kere gördüğünüzde bir daha unutamazsınız: görsel bir fikir olarak anlaması çok kolaydır. Ve tabi ki, şu an, Çığlık, her yerde: çantaların üzerinde, poster şeklinde, bardakların üzerinde, tanrı bilir daha başka neler de vardır.”
Aynı zamanda, ona karşı olan evrensel ilgiliyi tamamen açıklamak zordur. Lloyd’a göre, o, bir resim olarak başarılır, çünkü yirminci yüzyılın başlarında Batı kültüründe meydana gelen önemli bir değişimi yansıtmaktadır. Lloyd’un açıklamasına göre Çığlık, “tarihteki bir değişimi özetleyen tablolardan” biridir. “Bu tablo, on dokuzuncu yüzyılda, kişinin rahatlamasını sağlayan tüm unsurların koparılıp atılmasını temsil eder: şu an Tanrı, gelenek, alışkanlık ya da görenek yok – sadece acınası bir adamın varoluş krizi, anlamlandıramadığı evrenle yüzleşmesi ve sadece panik hissetmesi mevcut.”
Lloyd ekler: “Bu durum çok olumsuz görünebilir, fakat bugünkü durum böyledir. Bu, modern insanlarla Rönesans sonrası tarihi bu zamana kadar ayıran şeydir: bizi dünyaya bağlayan tüm bağların koparılması hissi.”
Yazar: Alastair Sooke
Çevirmen: Cansu Balku
Kaynak: BBC Culture
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.