Paylaş

Mem kavramı 1976 yılında, Richard Dawkins tarafından ‘Gen Bencildir’(The Selfish Gene) adlı eserinde ortaya atılan bir kavramdır. Mem kavramı veya mem bilimi Dawkins tarafından paarlatılmış olsa da, olgusal olarak ortaya çıktığı dönem daha eskiye dayanır. Mem kavramı ilk olarak 1844 yılında Max Stirner tarafından ‘Ego ve Kendisi’ eseriyle ortaya çıkmıştır. Stirner, eserinde insanlık kültürü üzerinden mem kavramını açıklamaya girişir.

Memetik evrim, insanlığın içinde yaşadığı bazı kültür öğelerini ortaya çıkaran veya ortadan kaldıran bir süreçtir. Memetik evrim, kültürün farklı çevre ve koşullara bağlı olarak uğradığı değişimleri ele alır. “Nasıl biyolojik evrimde kalıtım birimi gen ise kültürel evrimde de bu birim mem olarak adlandırılmaktadır.”(1) Memler; din, siyasi ideoloji, aile ve popüler kültür üzerinden kendi varlık alanı oluşturur. Kültürü evrimsel bir bakış açısıyla ele almamız için kültür ile genetik iletim arasında bir analoji kurmamız gerekir. Bu analojiyi ise insanın kültürü ile bağdaştırmak gerekir. Geçmişten günümüze devletler tarafından oluşturulmuş yazılı kurallar, toplumlar tarafından yaratılmış yazısız kurallar, giyinme tarzları, sanat, teknoloji gibi unsurlar memetik bir evrimsel süreç geçirmişlerdir. Bu evrimsel süreç tıpkı genlerin evrimine benzer fakat genetik evrimle ilişkili değildir. Memler tıpkı genler gibi bir değişime ve ilerlemeye tabi olmakla birlikte, yine genler gibi eşleyicilerdir. “Genlerin sperm ya da yumurtalar yoluyla bir bedenden diğerine atlayarak gen havuzunda çoğalmaları gibi, memler de, geniş anlamda taklit denilebilecek bir süreç yoluyla, bir beyinden diğerine zıplayarak kendilerini gen havuzunda çoğaltırlar.”(2)

Genler, laboratuvar ortamında inceleyebileceğimiz bir şekilde çoğalır. Fakat memlerin çoğalımı genlerden farklıdır. Memler, bir çeşit ‘taklit’ yoluyla çoğalırlar. Taklit yolunun ne olduğu memleri anlama bakımından önemlidir. Memler taklit yolunu, beyinden beyine sıçrayarak gerçekleştirir. Örnek olarak, insanların birbirlerine anlattığı hikâyeleri ele alalım. İnsanlar günlük yaşamda birbirlerine gerçekleşmiş ya da gerçekleşmemiş pek çok hikâye veya olay anlatır. Bir kişinin diğerine anlattığı hikâye, zamanla bir başka kişiye aktarılır. Bu şekilde devam ederek hikâye yayılır. Anlatımların birçoğu birbirinden faklı olarak ya da değiştirilmiş ve yorum yaparak anlatılmış olmasına rağmen, hikâyenin özü yani verilmek istenilen mesaj değişmez. Böylece bu tarz hikâyelerde bulunan memler, taklit yoluyla beyinden beyine sıçrayarak çoğalırlar. Memler insanın geçmiş tarihinden bugüne kadar yaşamımızın her noktasında yer alır.

Ezgiler, fikirler, sloganlar, giyside moda, çanak çömlek yapım yolları, kemer yapımı mem örnekleridir.”(3) Memler bütün bir insanlık kültürünü oluşturur. Geçmişten günümüze kadar popülaritesini yitirmemiş bir mem olarak Tanrı kavramını ele alalım. Tanrı kavramı Antik uygarlıklardan günümüze kadar devam eden, gerek pagan dinleri tarafından gerekse semavi dinler tarafından kabul görmüş ve dünyanın çoğunluğunun inandığı bir memdir. Peki, nasıl “yaşamkalım değeri, büyük psikolojik çekiciliğinden kaynaklanır”? (4) Çünkü Tanrı memi kucaklayıcı olmakla birlikte, öte dünya düşüncesiyle insanlar için her zaman ilgi çekici olmuştur. Bu mem kucaklayıcıdır, çünkü insanın yaşadığı veya karşılaştığı pek çok soruna ya da hayatının kolaylaşmasına cevap olabilecek bir iddia ile ortaya çıkar. Hangi dinden olduğu veya hangi Tanrıya inandığı fark etmeksizin inanan her insan, Tanrı meminin bu kucaklayıcılığından faydalanır.

Bu durum inanan kimse için oldukça önemli olduğundan dolayı bu mem kendisi ve kendisi gibi inananlar tarafından diğer insanların beynine kopyalanır. Tanrı memi kucaklayıcı olmakla birlikte, öte dünya düşüncesi bu memin yaşamkalım değerini arttıran önemli bir unsurdur. Öte dünya düşüncesi insanın içgüdüsel olarak yaşama arzusuna bir cevap olabilecek niteliktedir. İnsanın yok olma karşısındaki acizliğine çözüm olarak öte dünya düşüncesi yetişir. Öte dünya düşüncesi insanın yaşamkalım arzusuna cevap olurken aynı zamanda öte dünyada var olan cennet – cehennem kavramları aracılığıyla bu dünyadaki insan yaşantısının sonucu olarak ödül veya cezayı öngörür. Özellikle bu dünyada yapılan kötülüklerin aşkın olan dünyada Tanrı tarafından cezalandırılacağı düşüncesi insan için oldukça ilgi çekicidir. Çünkü insan bu dünyada kendisine veya başkasına yapılan kötülüğün yeteri kadar cezalandırılmadığını düşünebilir. Toplumlarda bu düşünce biçimi özellikle yoksul nüfus için daha fazla ilgi çekicidir. Tanrı memi bu nedenlerden dolayı insan için oldukça önemli ve vazgeçilmez bir noktaya ulaşır. İnsanın kendi yaşamına pek çok kolaylık sağladığını düşündüğü Tanrı meminin kendini kopyalaması oldukça hızlı ve etkili olur. Bu kopyalama işlemi günümüzde dahi devam etmektedir. İnanan kesimler aracılığıyla, doğan yeni nesile Tanrı memi kopyalanır. Böylece Tanrı memi varlığını kolayca devam ettirir.

Memler için iyi ya da kötü kavramı yoktur. Öyle ki her mem Tanrı kavramı gibi olmak zorunda değildir. Memler tıpkı genler gibi bencil bir yapıya sahip olduklarından dolayı, “bazı memler olumlu bir şeklide zarar verirler; zincirleme mektuplar ve piramit satışı, yeni sahtekârlık yöntemleri ve yanlış kuramlar, sonuç vermeyen zayıflama diyetleri ve tehlikeli tıbbi ‘tedaviler’ gibi”. (5) Bu memler insan için iyi değildir fakat kendilerini yine de kopyala bilmişlerdir. Sonuç olarak dini, ahlaki ve siyasi anlayışımız memlerin kendini eşleyebilmeleriyle ilintili bir durum olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle memler aynı zamanda insanın kültürünü oluşturan ve atasından geriye kalan bir miras olarak algılanabilir. Elbette ki geçmişten günümüze kadar kendini kopyalamaya devam edem memler, gelecekte yaşamımızdan silinebilir. Fakat özellikle ahlaki ve siyasi düşüncelerimizi oluşturan memlerin değişimi ya da ortadan kalkması güç bir durumdur. Çünkü insan için doğru yargılar çoğu zaman onun dogmasını oluşturur. Bu nedenle memleri bir miras olarak adlandırırsak, gelecek dünya için insanların faydasını gözeten memler bırakmamız gerekir.

Dipnot

(1) Olcay Gazabi, ‘Evrimin Seçimlere Etkisi: Üreyenin Zaferi’, Gaia Dergi, 2017.
(2) Richard Dawkins, Gen Bencildir, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, çev. Asuman Ü. Müftüoğlu, 2007, S. 313.
(3) Richard Dawkins, Gen Bencildir, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, çev. Asuman Ü. Müftüoğlu, 2007, S. 313.
(4) Richard Dawkins, Gen Bencildir, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, çev. Asuman Ü. Müftüoğlu, 2007, S. 313.

Kaynakça:

Richard Dawkins, Gen Bencildir, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, çev. Asuman Ü. Müftüoğlu, 2007.
Olcay Gazabi, ‘Evrimin Seçimlere Etkisi: Üreyenin Zaferi’, Gaia Dergi, 2017.

Yazar: Abdullah Gülsever

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Abdullah Gülsever

Ege Üniversitesi felsefe bölümünden mezun oldu. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapmaktadır. Felsefe, pozitif bilim, sosyoloji ve psikoloji ile ilgili pek çok konuya meraklı, öğretmekten çok öğrenmeyi sever ve öğrendiği şeyleri paylaşmayı tercih eder.